Uzm.Ecz. Sevil Ağalar Altınel

 

GÜNEŞ – CİLT VE SPF’li ÜRÜNLER

Maalesef yazın son ayı… Ağustos... Herkes yazın bu son ayını telaş içinde tatil ve güneşten en iyi şekilde yararlanmak için geçirir. Bu da daha fazla deniz, daha fazla güneş, daha fazla açık hava anlamına gelir.

Cildimizi yazın UV ışınlarından koruma çok daha önemlidir. Çünkü cilt sağlığına zarar veren ve cilt yaşlanmasını hızlandıran ve hatta cilt kanserine neden olan etmenlerin başında güneş gelmektedir.

 

Güneş farklı dalga boylarında ışınlar yayar. Dünya’nın atmosferi belirli dalga boylarındaki ışınların yeryüzüne ulaşmasına izin verir. Dalga boyu 100-280 nanometre aralığındaki morötesi ışınlar (UVC) atmosfer tarafından tamamen emilirler ve yeryüzüne ulaşamazlar. Yeryüzüne ulaşan ışınların % 6.3’ünü oluşturan ultraviyole (UV) spektrumu 290-400nm dalya boyundaki ışınları içermektedir. 

UV ışığı DNA hasarına yol açabilir ve kansere yol açan genetik mutasyonlara neden olabilir. Derideki akut ve kronik hasardan başlıca sorumlu UV spektrumudur.

UV ışınlarının deride serbest radikal üretimini artırıp vücudun doğal antioksidan savunma mekanizmasını zayıflatarak etki gösterdiği bilinmektedir.

UVC ise yeryüzüne ulaşmadığından insan sağlığı için önemli olan solar UV radyasyon, sadece UVA ve UVB’yi içerir. DNA tarafından absorbe edilen radyasyon UVB aralığındadır. 

Yeryüzüne ulaşan ve cilt üzerinde etkilere sahip iki tür UV ışını vardır: 

 

UVB :

·        Dalga boyu 280-315 nanometre aralığındaki morötesi ışınların  %1-10’unun oluşturur. 

·        Güneş yanığından asıl sorumlu olan banttır.    

·        Yoğunluğu mevsimlere, yere ve saate göre değişkenlik gösterir.

·        Bazal ve skuamöz hücreli cilt kanserlerinin oluşumunda anahtar rol oynarlar. 

·        Deri yaşlanmasının ana nedenlerinden olup, epidermisin yüzey katmanına zarar verirler.

·        Uzun süreli bronzluktan sorumludurlar.

UVA :

·        Dalga boyu 320-400 nanometre aralığındaki morötesi ışınlardır.

·        UV ışınlarının %95 ini oluşturur.

·        Her saat güneş ışığında, bulutların arasından ve hatta camın içinden cildi etkileyebilirler. 

·        Güneş yanığı oluşturma potansiyali UVB’den 600-1000 kat daha azdır.

·        Karsinojenik etkisi hafif-orta şiddettedir.

·         Derinin daha derin katlarına geçebildiğinden kollajen-elastin liflerde daha çok yıkım ile erken deri yaşlanmasında etkilidir.

·        Fototoksik ve fotoallerjik reaksiyonlardan sorumludur.

 

Yaz aylarında, saat 11.00-15.00 arasında,ekvatora yaklaştıkça yeryüzüne ulaşan UVB yoğunluğu artar. UV şiddetini bulutlar azaltır ancak yine de %50’si yeryüzüne ulaşmaktadır. Bulutlardaki su içeriği UV’den çok kızılötesi ışınları zayıflatarak deride ısı etkisini azaltıp, UV ışınlarına rahatsız olmadan aşırı maruz kalma riskini de arttırmaktadır. Aynı rüzgarlı bir ortamda ısı tam algılanamayacağından, yanık riskinin arttığı gibi… Plajda şemsiye altında otururken bile kumdan %25 oranında yansıyan ışınlar kolayca güneş yanığına neden olabilir. Kışın da aynı şekilde, kar örtüsü %50-95 oranında UV yansımalarına yol açabileceğinden dikkatli olmak gerekmektedir.

 

UV ışınlarının %75’i 2 m su derinliğine ulaşabildiğinden uzun süren yüzmelerde hem direkt hem de %5 oranında yansıyan ışınlardan dolayı  dikkatli olunmalıdır.   

Her 300m. yükseklik artışında da güneş yanığı olma riski de %4 oranında artmaktadır.

 

Güneş ışığı oksijenden zengin atmosferle birleşince deri üzerinde istenmeyen ve zararlı etkilere neden olur. Bu etkiler akut veya kronik olabilir.

Akut etkiler: Eritem, ödem ve hiperpigmentasyondur.

Kronik etkiler: Fotoyaşlanma, fotokarsinogenite ve immün sistemin baskılanmasıdır.

 

Fotoyaşlanmış derinin klinik belirtileri arasında frajilite, incelme, kırışıklıklar, kuruluk, pürüzlü yüzey, pigmente lezyonlar, sarkma, azalmış elastisite olarak görülür.

 

UV radyasyonun timin dimeri oluşumu yoluyla DNA hasarı yaptığı iyi bilinmektedir. Oksidatif reaksiyonlar proteinler ve lipidlerin fonksiyonlarının değişmesi ile sonuçlanan modifikasyon yapabilir.  Timin dimerleri nukleik asit baz çiftleri birbirlerine bağlanarak  DNA’da bozulmaya neden olduğunda oluşur.

DNA hasarının deri kanserine yol açtığı bilinmektedir.

Ancak deri yaşlanmasında da rol oynayan genler henüz belirlenmediği için DNA hasarının deri yaşlanmasındaki tam rolü bilinmemektedir.

 

Bu değişiklikleri azaltmak için insan vücudu oksidatif stres ile başa çıkabilecek doğal antioksidan enzimlerin ve enzimatik olmayan antioksidanların kullanıldığı bir mekanizma ile donatılmıştır. Bununla birlikte güneşışığı ve diğer serbest radikal oluşturan etkenler (örneğin sigara, hava kirliliği) bu sistemi altüst edebilir, doğal koruyuculuğun yetersiz kalması oksidatif hasar ile sonuçlanır

 

Hiyaluronik asit interlökin IL-1 aktivitesi yoluyla kollajeni yıkımdan koruyabilir. Tokoferol ( E vitamin ) ve askorbik asit gibi antioksidanlar, yaşlanmayı arttırdığı bilinen serbest radikal hasarı ve glikasyondan kollajen ve elastini korur. 

 

GÜNEŞ KORUYUCULARI:

Güneş koruyucuları, UV hasarını minimize ederek ve serbest radikallerin ve enflamasyonun oluşumunu bloke ederek veya azaltarak yaşlanmayı önlerler.

Güneş kremlerinin üzerinde ne kadar koruma sağladıklarını gösteren sayısal bir değer vardır. Bu sayı güneş kreminin UVB ışınlara karşı koruyuculuk özelliğini belirtir.Güneş koruma faktörü (SPF) 30 olan bir güneş kremi UVB ışınların yaklaşık %97’sinin, 50 olan bir güneş kremi ise UVB ışınların %98’inin cilde ulaşmasını engeller. Normalde güneşte 10 dakika kaldıktan sonra kızarmaya başlıyorsanız,  SPF15 değerinde bir güneş kremi bu süreyi 15 kat uzatır ve 150 dakika boyunca (10x15=150) kızarmadan kalınabilir. Bu hesaba göre 50 faktörlü bir güneş koruyucu da 500 dakikaya kadar koruma sağlayabilir.

Bir güneş koruyucu ürünün SPF değeri ne kadar yüksekse güneş koruyucu özelliği okadar yüksektir görüşü UVA koruması gözönüne alındığında oldukça yanıltıcıdır, çünkü bu değer sadece UVB korunması değerini göstermektedir.  

SPF’li korumalar, UV ışınlarını parçalayıp, kimyasal reaksiyon oluşturarak koruma sağlarlar. Aslında yüksek SPF’ler, güneşin zararlarına karşı daha fazla koruma sağlamazlar, yalnızca güneş yanığını engelleyebilirler.  Ayrıca yüksek SPF kullananlar, çok uzun süre güneşten etkilenmeden kalabileceklerini düşünebilirler. Bu durum cilt sağlığı açışından tehlikelidir.  Güneşe uzun süre maruz kalınca, SPF koruması kimyasalları parçalama yeteneğini kaybettiği için tekrar uygulama gerektirir. 

Güneş koruyucuları; fiziksel ve kimyasal etkililer olmak üzere iki grupta sınıflandırılır.

Fiziksel Etkili Güneş Koruyucular:

Titanyum Dioksit ve Çinko gibi bileşenler kullanılarak yapılan UV mineral filtreli güneş koruyucuları, hem UVA hem de UVB ışınlarını yansıtarak çalışırlar.   Mineraller cilt için zararlı ışınların cilde girmesini engelleyen bir bariyer oluşturarak  bir kalkan görevi görürler.

Tahriş edici ve allerjik olmamaları nedeniyle  güvenilirdirler. İçeriklerindeki büyük partiküller nedeniyle gözle görülür beyaz tabaka oluşturup maske hissi verirler. Komedon oluşumuna sebep olmaları ve giysilerde leke oluşturma gibi kozmetik sebepler kullanımlarını kısıtlamıştır.

Kimyasal Etkili Güneş Koruyucular:

Deri üzerinde koruyucu tabaka oluşturarak, UV ışınları deriye geçmeden emerler.  UVA’yı ya da UVB’yi absorbe ederek deriden penetrasyonunu azaltırlar. Geniş yüzey alanlarına tekrarlanan uygulanmaları deriden kimyasal maddelerin emilimi açısından potansiyal risk taşıyabilir; allerjik, toksik reaksiyonlara elverişli zemin hazırlayabilir.

Bu nedenle deriden emilimlerini sınırlayan yeni formülasyonlar geliştirilmektedir. Yine de çocuk ve bebeklerde tercih edilmemeleri önerilmektedir.

Yeni araştırmalar, güneş koruyucuların içeriğindeki bazı bileşenlerin ciltten emilerek potansiyel tehlikelere neden olabileceğini göstermektedir.

 

Her ne kadar güneş koruyucularda kullanılan avobenzone, oxybenzone, octocrylene ve ecamsule gibi kimyevi maddelerin saatlerce kanda/vücutta kalabildiğini bilmemize rağmen, son güvenilir araştırmalarda uzun süreli hangi sağlık sorunlarına neden olabileceği  konusunda belirsizlik görülmektedir.  

Dermatologlar bu kimyasalların vücuttaki etkileri ile ilgili geniş kapsamlı bilgiler elde edilinceye kadar UV ışınlarının zararlı etkilerinden  korunma amacı  ile güneş koruyucuların kullanılmasını cilt sağlığı açısından tavsiye etmektedirler.

Birçok dermatolog ise kimyasal koruyucu içermeyen daha güvenli mineral filtreli güneş koruyucu alternatiflerini önermektedirler. Her 5 kişiden 1’ inin yaşamı boyunca cilt kanseri geliştirme riski taşıdığı ABD’de yapılan araştırmalarda cilt kanserinden korunma için güneş ışınlarından korunma ve güneş koruyucuları kullanma tavsiye edilmektedir.

Tıp alanında en güvenilir dergilerden olan JAMA (The Journal of the American Medical Association) Mayıs 2019 da yayınlanan bir çalışmada; güneş koruyucular içinde sıklıkla yer alan avobenzone, oxybenzone, octocrylene, ecamsule maddelerinin dolaşım sistemini geçerek, FDA tarafından kabul edilebilir plazma kontsantrasyonlarının üzerine çıktığını, bu nedenle ileri güvenirlilik çalışmaların gerektiği bildirilmiştir. 

Araştırmacılar, bu kimyasalların ne kadarının emildiğini ve maksimum güneş kremi kullanımı sırasında vücutta nasıl hareket ettiklerini öğrenmek için 24 yetişkin katılımcı ile randomize bir pilot çalışma yapmışlardır.  Çalışmada; kimyasal madde konsantrasyonunun çalışmanın ilk gününden dördüncü güne oranla arttığını ve bu maddelerin zaman içinde biriktiğini belirlemişlerdir. Ayrıca, güneş koruyucu kullanımı bırakıldıkdan sonra kanda kalıcı kimyasal seviyeler görülmüştür.

Araştırmacılar; tüm güneşten koruyucular cildimize bir dereceye kadar emildiğini belirtmişlerdir. Ama kalın ve beyaz veya opak görünebilen fiziksel engelleyicilerin cilt tarafından emilmesi daha az olasıdır. Kimyasal güneş koruyucularda cilde daha kolay yayılmalarını sağlayan bir katkı maddesi bulunur. Losyon formülasyonundaki veya aerosol spreylerdeki alkoller, özellikle sıcak, terli veya tahriş olmuş cilde uygulandığında cilde nüfuzu arttırabilmektedirler.

Amerikan Dermatoloji Akademisi ve Deri Kanseri Vakfı ‘’Hiç bir şekilde sağlıklı bronzluk yoktur’’ deyip UV hasarından korunmak için aşağıdaki önerileri vermektedir:

§ Güneş ışınlarının en şiddetli olduğu öğlen (11.00 ile 15.00) saatleri arasında güneşe çıkmamaya özen gösterilmelidir. Gölgede oturulmalıdır. Şemsiye, şapka tercih edilmeli ve açık renk-koruyucu giysiler ve gözlükler kullanılmalı

§ Her gün en az 15 koruma faktörlü güneş koruyucu kullanılmalıdır.

§ Güneş koruyucular, kişinin yaşına, cilt tipine, mevcut hastalıkları - kullandığı tedavilere ve mesleki özelliklerine göre seçilmelidir. Tedavi amacı ile doktor tarafından verilen bazı ilaçlar (antibiyotikler, doğum kontrol hapları, isotretinoin, vs) ve hatta kozmetik ürünlerin bazıları da derinin güneş ışınlarına karşı duyarlılığını arttırmaktadır. Bu durumlarda da kişi doktorun veya eczacının  önerileri doğrultusunda güneşten korunmalıdır.

§ Güneş koruyucular,güneşe çıkmadan 15-30 dakika önce tüm güneş gören bölgelere yeterli (2mg/cm2 ) ve eşit miktarda sürülmelidir.

§ Güneş koruyucular 2-3 saatte bir ya da aşırı yüzme ve terleme sonrası yenilenmelidir

 § İnsanlar arasındaki uzun süreli güneş banyolarına ve solaryumlara olan ilgi ortadan kaldırılmalı,eğitim arttırılmalıdır.

 § UV’nin zararlı etkilerinden sorumlu serbest radikallere karşı koruyucu antioksidanlar kullanılmalıdır. (Vitamin A, vitamin C, vitamin E, betakaroten, koenzim Q10, nikotinamid, yeşil çay, üzüm çekirdeği ekstresi, lipoik asit, melatonin, gingko biloba , limon ve lavanta , gingko biloba , limon ve lavanta yağı,vb..)

www.naturenurture.com.tr



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat