Sağlıkta dönüşüm adı altında hayata geçirilen düzenlemeler sonucu halkın her ilaca ve kaliteli eczacılık hizmetine kavuştuğu, insanımızın artık eski SSK hastanelerinden ve kuyruklarından kurtulduğu deklare edilip durdu.
Eczacıların da bu dönüşüm ve değişim sürecinde işlerinin ve kazançlarının arttığı, daha önce hiç olmadığı kadar çok kazandıkları algısı oluşturulmaya çalışıldı.
Algısı oluşturulmaya çalışıldı diyorum, ekonomik kurallar acımasızdır; bir işletmenin başındaysanız ve ekonominin kurallarına uymazsanız sonu iflasla biten sürece girersiniz ki bu süreçte ekonominin tüm kurallarına aykırı olarak hayata geçirilen düzenlemeler sonucu batan eczaneler, kapanan dağıtım kuruluşları ve el değiştiren firmalar için “onlar bu değişime ayak uyduramadı” ya da “beceremediler” şeklindeki sufleler ile süreçte bir hata olmadığı, hatanın bizlerde olduğu adeta bilinçaltımıza işlendi.
Artan iş yüküne bağlı olarak yükselen işletme giderleri, düşen ilaç fiyatlarından oluşan raf kayıpları, yükselen kamu ıskontoları yüzünden eriyen eczane sermayeleri gibi ekonomik kayıpların yanı sıra ciddi mesleki hak kayıplarını da aynı süreçte yaşadık.
Evet, yanlış yazmadım; mesleki hak kayıplarını da bu süreçte yaşadık.
Bu kayıpları dikkatimizi reçeteli olarak sattığımız ilaçlara odakladığımız için fark edemedik.
Nasıl mı? Ters köşeden bir bakalım:
Eczanelerimizde A grubu Rh pozitif reçete sayısını nasıl arttırırız, B grubu Rh negatif reçeteleri nasıl pozitife çeviririz, eksik ilaçları hangi depodan buluruz, eriyen sermayelerimizi takastan aldığımız yüksek MF paylaşımı ile nasıl telafi ederiz hesapları arasında boğulmuşken; balıkyağları, vitaminler, zayıflama hapları ve benzeri ilaçlar yapılan yasal düzenleme ile ilaç olmaktan çıkarıldı ve takviye edici gıda haline getirildi.
Başta bu ilaçları üretenler olmak üzere sektörün büyük bir bölümü bu değişikliği var gücüyle destekledi. Desteklediler çünkü; bu ürünler ilaç vasfından çıkarılınca reklamı da serbest olacaktı, dolayısıyla satışları da artacaktı.
Ancak ufak bir ayrıntı gözlerden uzak tutuldu; bu değişiklik sonucu takviye edici gıdalar, adı üzerinde gıda olduğu için eczaneler dışında da satılabilecekti ve öyle de oldu.
Sadece takviye edici gıdalar değil, ıtriyat, kozmetik gibi kişisel bakım ürünleri, dermokozmetikler ve fitoterapi ürünleri hatta ve hatta veteriner ilaçları bile yapılan yasal düzenlemeler ile süreç içinde eczane dışında satılabilir hale geldi.
Bizler o sırada eczanelerimizde A grubu, B grubu, C grubu gibi grup grup reçetelerle boğuşarak halkımıza “bussines class” ilaç ve eczacılık hizmeti sunmaya çalışıyorduk.
...
Tüm bu değişiklikler sonrasında yanlış ve yanıltıcı bilgiye ulaşımın Google teyze vasıtasıyla kolaylaşmasının da etkisiyle eczanelerin dışında olan her türlü olumsuzluk da ilaca ve eczanelere mal edilmeye başlandı.
Mesela;
Takviye edici gıda ruhsatı ile internet üzerinden bile satılan öldürücü etkisi tespit edilen zayıflama ilaçları eczanelerde aranıp toplanmaya çalışıldı,
Eczanelere verilmeyen karlılıkla zincir marketlere verilen ürünleri eczanelerin ister istemez pahalıya satması sonucu eczacılara “kazıkçı” imajı yapıştırıldı,
Gerekli kontrolleri yapılmadan ruhsat verilerek piyasaya sunulması sağlanan sağlığa zararlı ürünler yüzünden eczanelerin güvenilirliği sarsılmaya çalışıldı.
Bunlar yetmezmiş gibi;
Eczaneler ürünlerin güvenilirliğini sağlamak amacıyla tanıtım ve pazar oluşumu için ilk basamak yerler olarak kullanılmaya başlandı.
...
Bugün geldiğimiz noktada ise; alabildiğince bilgi kirliliği içinde, şişirilmiş ve abartılmış etkileri ile piyasada binlerce ürün, çok değişik satış kanalları aracılığıyla fahiş fiyatlarla, pervasız ve fütursuzca satılır hale geldi ki, internetin tüm mecralarında ve kitle iletişim kanallarının tamamında ilaçsız eczacılık ve eczacısız ilaç hizmeti sunulur halde.
Artık halkımız buralardan edindiği engin(!) bilgiyle içtiği suyun Ph’sını değiştirmek için paket paket karbonat alıyor, D vitamininin avitaminozu salgınından (!) kurtulmak için şişe şişe D vitamini içiyor, kozmik temizlik için paket paket lavman kullanıyor, haliyle de ortalığı toplumsal cinnet halindeki cehaletin feçesi götürüyor.
...
Tüm bunların üzerine bir de reçeteli satılan tüm ilaçları sanki eczacılar teşhisten tedaviye gidiyorlarmış, sürekli kullanan hastaya devamını vererek doktorluk yapıyorlarmış gibi “Eczacılara ilaçları reçetesiz sattırmayacağız!” yaklaşımı da eklendi ki bundan sonrası halk sağlığı açısından artık geri dönülmez yolun başlangıcı.
Bundan böyle kimse gelecek nesillerin sağlığından söz edemeyecek!
Çünkü gelecek nesillerin sağlığı kerameti kendinden menkul şifacılara, iki aylık eğitimle alınmış sertifikalı fitoterapicilere, aromaterapicilere, uzmanlara emanet!
Eczacının ilaç satması yasak ama, eczacı olmayanların gıda takviyesi adı altındaki her türlü ilacı satması, önermesi serbest!
...
Devleti yönetenler tüm bu düzenlemeleri yaparken özellikle Avrupa Birliği normları çerçevesinde değişiklikler yaptıklarını, ilaç harcamalarını azaltmanın yanı sıra, halkın doğal yöntemlerle daha sağlıklı olmasını amaç edindiklerini ileri sürebilirler.
Amaçları bu olabilir, niyet sorgulamıyorum.
Ama sonuca bakarak diyorum ki; gittiğiniz yol, varacağınız sonuç toplum sağılığı açısından felakettir.
Her iyi niyetli yaklaşım ve buna bağlı yapılan düzenlemeler iyi ve doğru sonuç verseydi “kobra etkisi” adı verilen bir tanım bilimsel literatürde yer almazdı.
Kobra etkisi; süregelen bir problemin çözümü için yapılan müdahalenin, problemi daha da içinden çıkılmaz hale getirmesi durumuna verilen addır ki, yaşadıklarımız da ancak kobra etkisi olarak tanımlanabilir.
Tanımın nereden çıktığına gelirsek:
İngilizler Hindistan işgali sırasında orada görev yapan askerlerin kobra yılanlarının sokması sonucu ölmesi sorunu ile baş edebilmek için yerli halktan, yani Hintlilerden yardım almayı düşünüyorlar. Çünkü Hintliler kobra yılanlarını yakalayıp öldürmeyi çok iyi biliyorlar. Bunun için de ölü getirilen her kobra yılanı için İngiliz Hükümetinin aldığı karar çerçevesinde para vermeye başlıyorlar. Hintliler kobra yılanlarını öldürüp getiriyor, paralarını alıyorlar, İngiliz askerlerinin yılan sokması sonucu ölümleri de azalıyor.
Buraya kadar her şey mükemmel işliyor.
Ancak; yılanlar azalınca Hintliler Kobra yılanı üretim çiftlikleri kuruyorlar ve eskisinden daha fazla ölü kobra yılanı getirmeye, eskisinden daha fazla para almaya başlıyorlar.
İngilizler bu durumu fark edince ölü yılanlara para vermeyi kesiyor, para alamayan Hintliler de kobra yılanlarını doğaya salıyor ve eskisinden daha fazla İngiliz askeri yılan zehirlenmesinden ölüyor...
Bu tarihi olay literatüre “kobra etkisi” olarak geçiyor.
...
Şimdiii;
“Eczacıların reçetesiz ilaç satışı yapmasını engelleyeceğiz, insanımız daha doğal yöntemlerle, daha sağlıklı yaşayacak” diye çıktığınız yolda; internetten aldığı zayıflama ilacı yüzünden karaciğeri iflas eden ve karaciğer nakli olması gereken insanlarımız için harcayacağınız para yapmayı düşündüğünüz tasarruftan daha mı az???
Ya da şöyle sorayım:
Bakanlığın internet üzerinden bitkisel ilaç alınmaması için yaptığı kamu spotlarının bir benzeri daha önce eczaneden satılan ürünler için hiç yapılmış mı?
Böyle bir ihtiyaç duyulmuş mu?
???
...
İlaç dünyanın her yerinde ilaçtır, gıda değildir.
İlacın dünyadaki tek yetkilisi de eczacıdır, ilacı eczacıdan ayırınca neler oluyor, yayınladığınız kamu spotlarında var, izleyin göreceksiniz.
Gittiğiniz yola gelince...
O da ilaçsız eczacılık ve eczacısız ilaç yolu ki, o yol da “kobra”larla dolu!!!
...
Saygılarımla...