Spikerin “Son benzin zamları hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna “peni etkilemiyyy” diyen Temel’e spiker şaşkın bir şekilde “Nasıl yani?” diye sorunca “Pen her seferunda 50 liralık alayrum” demiş ya; akıllara zarar uygulamalar için savunma mekanizması olarak mı nedir, bu coğrafyada yaşayan insanlar olarak bu fıkradaki gibi akıllara zarar telafi mekanizmaları üretmekte üstümüze yok.
Bazı uygulamalarla aptal yerine konulmak istenen insanlar bazen kendi zekalarından şüpheye düşerler, “bu kadar da olmaz” diyerek. Çünkü öyle bir durumla karşılaştığında genellikle çevresine bakar ve çoğunluğun ses çıkarmaması yüzünden kendine döner ve hatayı kendinde arar “Bu kadar insan aptal olamaz” diye.
Oysa aptallığın kitabı bile yazılmıştır.
Evet evet, yanlış okumadınız.
Ülkemizde “Neşeli Öyküler” adı altında yayınlanan Carlo M.Cipolla’nin kitabının son bölümünde yer alan denemenin adı “Aptallığın Temel Yasaları”dır.
Cipolla’nın yasaları nedir derseniz;
1- Her zaman ve kaçınılmaz olarak her birimiz çevremizde dolaşan aptalların sayısını azımsarız.
Yani çevremizdeki aptal oranı hakkında yaptığımız herhangi bir tahmin azımsamaya sebep olur, bu yüzden de toplumdaki aptal oranı aslında tahmin edilemeyecek kadar fazladır. Onun için bu tahmin edemeyeceğimiz büyük orana belirli bir değer vermek yerine (X) diyelim.
2- Belirli bir insanın aptal olma olasılığı aynı kişinin herhangi bir başka karakter özelliğinden bağımsızdır.
Bu ikinci yasayla Cipolla toplumun her kesiminde (X) oranında aptal olduğunu savunur. Cahillerden en eğitimli profesöre, doktora, eczacıya kadar hangi topluluğa bakarsanız bakın (X) oranında aptala rastlayacağınızı iddia ediyor.
3- Aptal bir insan, kendisine hiçbir yarar sağlamadan hatta bazen zarara uğrayarak başka bir insan yada insan topluluğuna zarar veren kişidir.
Cipolla; insanların her zaman tutarlı davranmadığını, bu yüzden de zeki bir insanın bazen safça, bazen haydutça davranabileceğini ve bu yüzden de kendi de zarara uğrayarak başka bir topluma da zarar verebileceğini açıklıyor. Ama eylemleri genel olarak zeka belirtileri taşıyacağından toplum için faydalı olacağının zannedildiğini anlatıyor. Bunu güncel bir örnekle açıklamak gerekirse, mesela; yüzde 20 kar oranıyla çalışan bir ticari topluluktaki bir aptal, sabit giderlerinin yüzde 15’e ulaştığı ortamda alması gereken yüzde 5’lik farkı veya katılım payını almayarak çok fazla ciro yapmaya başlar, böylece çok fazla kazandığına inanır ve çevresindeki aptallar da aynı şeyi taklit ederek onlar da aynı şekilde farkında olmadan zarar ederler. Böylece yasadaki Aptal bir insanın, kendisine hiçbir yarar sağlamadan hatta bazen zarara uğrayarak başka bir insan topluluğuna zarar verme durumu gerçekleşmiş olur.
4- Aptal olmayanlar her zaman aptalların zarar potansiyelini küçümser. Özellikle de aptal olmayanlar herhangi bir anda ve yerde, herhangi bir durumda, aptal bireylerle ilişki kurmanın ve/veya onlarla bir araya gelmenin kaçınılmaz olarak pahalıya mal olan bir yanlışa yol açtığını sürekli unuturlar.
Cipolla’ya göre bir toplumdaki aptalların zarar üretebilme gücü sahip oldukları aptallık miktarına ve o kişinin (aptalın) toplumdaki gücü ve yetkisine bağlıdır. Yüksek mevkilerde yer alan aptalların alacakları kararlar toplumda daha çok kişiyi etkileyeceğinden dolayı bu kişiler daha tehlikelidir. Güncel örneğimizdeki topluluğu ele alırsak; bu topluluğu yönetenler “Biz almadığımız iskontoyu vermek üzerine bir anlaşma imzaladık, çok para kazanacağız, çook!” dediğinde bu aptallığın farkında olunmadığında oluşan zarar hesap bile edilemeyecek boyuta varır.
5- Aptal olan insan; var olan en tehlikeli insan türüdür. Aptal insan, hayduttan daha tehlikelidir.
Cipolla’nın 4.ve 5. yasalarını birlikte ele alacak olursak; aptal bir insanın aptal uygulaması en umulmadık anda, sebepsiz ve belirli bir plan olmadan size ulaşacaktır. Aptal insanın eylemlerinde herhangi bir mantık bulunmaması sebebiyle onun nereden saldırıya geçeceğini tahmin etmenin ve bu saldırıda bir mantık bulunmadığı için de saldırıya savunma geliştirmenin bir yolu yoktur. Aptal bir insan karşısında, tamamen onun insafına kalınır. Bir haydutun davranışlarındaki mantık anlaşılabilir, bu kurnaz davranışlar önceden sezinlenebilir ve mantığı bulunduğu için uygun bir savunma geliştirilebilir. Oysa aptalın eyleminin karşısında çaresiz kalınır.
Cipolla’ya bu kadar niye merak sardın durduk yerde diye sorabilirsiniz.
Çocukken bizi kandırmaya çalışanlara “Dalga geçme” dediğimizde “Dalga denizde olur” diye bizi susturmaya kalkarlardı. Biz de karşı cevap olarak “Alay etme” derdik ama “Alay da orduda olur” karşı cevabını alarak çocuk aklımızla susturulmuş olmanın kızgınlığı içinde öylece kalakalırdık.
...
Şimdi de “böyle fiyatlandırma mı olur?” diyorsunuz, mahkemeye gidiliyor, mahkeme “Evet böyle fiyatlandırma olmaz” diyor, “Tamam, fiyatlandırma yöntemini değiştirdik” diyorlar, bakıyorsunuz üç kuruşluk bir artış yapmışlar, uygulama aslında aynı kalmış...
Ne kur düzelmiş, ne enflasyon göz önünde tutulmuş...
Buna en başta olur veren yöneticiler ise ne yapıyor???
Düzeldi diyerek, Pirus Zaferi’ni büyük bir başarı olarak sunmanın alt yapısını mı oluşturmaya çalışıyor, yoksa itiraz mı ediyor???
...
Cipolla’ya göre demokrasi; her toplumda eşit oranda bulunan ve ne zaman ne yapacakları belli olmayan aptalların inatla ve sürekli olarak aptal-haydutları yönetime getirmesi olarak tecelli eder...
Çözüm olarak da bu toplumda söz sahibi safdillerin aptallara değil zekilere daha yakın olanlardan oluşmasının gerektiğinden bahsediyor.
Bir çoğunuz ilk defa duydunuz değil mi bu konuyu?
Oysa,
Cipolla’dan çok önce Nazım Baba değinmiş bu konuya:
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
...
Ne kadar açık ve net değil mi?
...
Saygılarımla...