Türkçeden inceltme işareti olan şapka kalktığından beri kelimelerin de ifadelerin de başı açık kaldı, anlamlar kaymaya başladı, kavram kargaşası arttı. Mesela başlıkta kullandığım “hala” kelimesi şapkasız yazılırsa “babanın kızkardeşi”, ikinci a harfi şapkalı yazılırsa “boş, ıssız yer”, iki a harfi de şapkalı yazılırsa şimdiye kadar anlamlarına gelir. Allah’tan bu kadar çok anlam kargaşası yaşanan bir ortamda ve devirde yazdıklarım anlaşılıyor ki e-posta, mesaj, telefon vb. şekillerde çok olumlu geri dönüşler alıyorum. Bu geri dönüşler arasında öylesine samimi ve içten, sırf içinde bulunduğu durumu anlatmak, paylaşmak isteğiyle yazılmış olanlar da var, ne olacak bu tabelaların hali diye soran da, ne olacak bu mesleğin hali diyen de...Hatta “eczaneler kredi kullanmak zorunda kalıyor, yeni ve uzun vadeli kredi arıyorlar” şeklindeki ifadeler geçen yazımın hemen ardından e-posta adresime “ucuz kredi” ilanı gönderen kurumlar da var...

 

Herkesin en çok merak ettiği “Ne olacak bu mesleğin hali” konusunda tahminde bulunabilmek için “Ne olmuştu” yu iyi analiz etmemiz, geçmişte kim ne yaptı , biz nerede hata yaptık konularını iyi anlamamız gerekiyor. Zira gelecek gelmeden, geleceği bilemeyiz. Ama geçmişe bakarak gelecekte olmak istediğimiz yere rotamızı çevirebiliriz.

 

Bir çok kuruma üst düzeyde danışmanlık hizmeti veren çok değerli bir profesörümüzün özel bir sohbette verdiği bir örnek vardı, hiç unutmam: İnsanın, kurumların, mesleklerin geleceğe doğru gidişi, ön camı tamamen siyah, hiçbir şekilde önü görülemeyen bir arabada seyahat etmeye benzer. Hedeflediği geleceğe doğru gidebilmek için şoförün dikiz aynasından sık sık geçmişe bakarak rotasını düzeltmesi gerekir demişti.

 

Biz de ters köşeden geçmişe bakalım; bakalım bakalım kimler neler yapmış.

 

Dolandırıcılar kralı olarak nam salmış Rocky (Raki) yi hatırlayanlar olduğu gibi, muhtemelen bu satırları okuyanlar arasında hiç bilmeyenler de vardır. Her bir hikayesi ayrı derecede komik olan Raki ’nin en büyük özelliği, döviz alım satımının yasak olduğu dönemlerde yasadışı yollardan ucuz döviz sahibi olmak isteyen kendince uyanık kişileri, döviz yerine gazete parçaları vererek dolandırmasıydı. İnsanların kendilerini kurnaz sanıp, elinde olan zenginliğin kıymetini bilmeden, çok daha fazlasını isteme ve kısa yoldan haksız bir şekilde köşe dönme istemeleri zaafından yararlanıyordu. Bunun için de kendisine dolandırıcı denilmesine çok kızıyor, kendisini ekonomik savaşçı olarak adlandırıyordu. Yaptıklarına örnek vermek gerekirse, mesela; 6. Filo Türkiye’ye geldiği zamanlar, amerikan subayı kıyafeti giyip sahte dolar bozdurarak birçok kişiyi kandırmıştır. Fakat şikayet edilememiştir. Bunun sebebi de o sıralarda döviz bulundurmanın yasak olmasıdır. Yani mağduru koruyan yasal bir düzenlemenin olmamasıdır!

 

Raki’ yi bize niye anlatıyorsun, bizimle ne alakası var diyenler olabilir. Çok yakinen alakası var. Şöyle;

 

2003 Yılında her sektörde olabilecek kadar, hatta belki de daha az ekonomik sorun yaşar, nispeten daha kolay ve rahat hayatımızı sürdürürken, neden daha fazlası olmasın, hatta neden çok çok fazlası olmasın diyen ve uykuya yatmış olan zaafımızı 2004 yılında  “30 milyonluk SSK pazarı ve 10 milyonluk Yeşilkart pazarına da sahip olmak istemez misiniz?” diyerek uyandırmalarıyla Pandora’nın kutusu açıldı.

 

Karşımızda parçalı yapıda da olsa tek alıcı konumunda olan, batmaz kaçmaz devlet, bu tarafta da 20 bin eczane eczacısı olarak biz vardık. Karşımızdaki tek alıcı devletti ve tek alıcı konumunda olması nedeniyle de alım koşullarını istediği gibi belirleyebilme hakkına sahipmiş gibi düşünülerek her istediğine evet denildi, hiçbir itiraz gösterilmedi. İtiraz edenler kara tahtada anlatılan hesaplarla, ikna olmayanlar denetlemelerle susturuldu. Yapılan denetimde hiçbir defteri, kaydı, kuydu olmayan ama bu açılıma evet diyenler takdir alırken; ufak tefek hesap hatası olan, ama endişelerini dile getirenler kendilerini aklamak için uğraştı durdu. Tarihinde ilk defa Rekabet Kurumu işi gücü bıraktı, baskın şeklinde gelerek ticari faaliyeti olmayan kuruluşları denetledi. (Olur mu canım, dalga geçme diyenler olabilir. Şaka yapmıyorum, gayet ciddiyim. )

 

Diğer taraftan; karşımızda tek bir alıcı vardı, doğru ama bu tarafta da tek satıcı vardı, bu tarafın haklarını da koruyalım, gücümüzü tek satıcı olmamızdan alıyoruz, bizden başka bu hizmeti verecek olan kimse yok, onun için de yasal mevzuata bizi koruyacak düzenleme koyalım diye hiç düşünülmedi. Sektör alışageldiği üzere ortak hareket de etmedi. Çünkü öyle bir kültürleri yoktu. Zaten koskoca sektörü batıracak halleri de yoktu ya! Ama sektörün komple zarar eder hale gelebileceğini kimse hayal bile edemezken bugün hayal etmediğimiz bir çok şey gibi bu da gerçek oldu. Mesela, o günlerde Fokai sürşarj cihazını koyduğunuz yeri unutacaksınız diyenin kafasına huni takar, eline direksiyon verir sokağa salardık. Ya bugün???

 

O gün her şeye sanki ilahi bir misyon yüklenmiş kurtarıcı gibi edalarla evet diyenler, eczacılığın “seçilmiş insanı” olmadıkları için sektörün bu hale geleceğini tahmin etmemişlerdi, ama siyasi geleceklerini inşa ederken pek de saf köylü gibi davranmıyorlardı.

 

Süreci hemen hemen hepimiz tüm yakıcılığıyla yaşadığımız için fazlaca detaya girmeyeceğim.  Bizde bir tane değil birden çok Raki vardı, isimleri lazım değil. Raki’lere kızalım diye yazmadım, yanlışımızı görelim ki Raki’ler bir daha kimseyi çarpmasın.

 

Şunu da hatırlatmakta fayda var:

 

Dünya Bankası’nın kredi finansörlüğünde, yeni bir dönem başlıyor diye yeni yasal altyapı yapılarak hayata geçirilen sağlıkta dönüşüm projesi için yapılan yasal düzenlemelerden Fiyat Kararnamesi, Kamu Kurum İndirimine İlişkin Protokol, bilgisayar programlarına birebir yüklenemeyen Sağlık Uygulama Tebliği gibi düzenlemeler artık sektörde yeni bir durum meydana geldiği ve en önemlisi Dünya Bankası’nın projesi kendi sitesindeki veriye göre de 31 Temmuz 2013 tarihinde sona erdiği için artık yeniden, silbaştan yazılmalıdır. Miadı dolmuştur!

 

Sektörde; ilaç firması sahibinden, depo servis aracı şoförüne, tıbbi mümessilinden eczacı teknisyenine, telefoncusundan eczacısına, ürün müdürüne kadar herkes ya fakirleşti, ya battı, ya da yarın sabah işten atılacak ben miyim sorusunu sorar hale geldi.

 

Yani sektör battı!

 

Yeni durum budur, ve her yeni durum, yeni düzenlemeler gerektirir.

 

Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsun diye soranlar olabilir. İktisat pozitif bir bilim dalıdır. Ve bilimsel olarak iktisadi kuruluşların batışı sadece mali tablolarına bakılarak bile üç yıl önceden kesin olarak bilinebilir. Yani batış anının kapıya gelip dayanması gerekmez. Şöyle çok basitçe açıklayayım; sudan çıkan balık sudan çıktığı an ölmüştür, onun hareket etmesi hayatının devam ettiğini değil, ölüm sürecine girdiğini ve bundan kurtulmaya çalıştığını gösterir. Bilimsel veriler ve gerçekler işte balığın suyla olan bağının koparıldığı bu anı baz alır, suya geri dönüşü için çareler sunar. Karada yaşatmaya çalışmaz. Çünkü fıtrata terstir, balık karada yaşamaz!

 

Balığımızın haline... Pardon, sektörümüzün haline bir bakalım:

 

İlaç firmaları ithal ettiği ilaçları, eğer başka ülkelere yaptıkları satışlar kendilerini kurtarıyorsa azaltmaya, yapmamaya başladıysa,

 

İlaç üreticileri şokella üretmek dahil, akla gelebilecek farklı tüm sektörlere girmeye  başladılarsa,

 

Ülke içine yaptıkları satışlardan oluşan zararı, yurtdışına yaptıkları satıştan elde ettikleri karla sübvanse ediyorlarsa,

 

Dağıtım kuruluşları iş hacmi artmasına rağmen istihdamı arttırmıyor, çalışan sayısını ve servisleri azaltmanın çarelerini arıyorsa,

 

Eczaneler ödemelerini yapmak için kredi ve borç sarmalına girdilerse,

 

Kendilerine doğru dürüst maaş artışı yapılmadığı halde, durumun farkında olan cefakar emekçiler hiç seslerini çıkarmadan “lapırlıyız biz ne farkı” diyenlere sabırla farkı, muayene ücretini anlatıyorsa,

...

Mali tablolara bakmaya bile gerek yok.

 

Müneccim olmaya ise hiç gerek yok!

...

 

Ne yapılmalı sorusunun cevabı ise çok açık:

Sektör birbirine bağımlı, kommensalist bir hayat sürdürdüğü gerçeğinden hareketle; firmalar depoların, depolar eczanelerin yaşaması gerektiği bilinciyle bir diğerinin yaşamasını engelleyecek yaklaşımlara hep beraber dur derse,

 

Hepsi ortak karar alıp, Dolar bile 2,60 oldu, ilacın kuru kurumasın, bu karlılıklarla, bu iskontolarla bu hizmet sürdürülemez, mavi kartla business class uçulmaz, kaliteli hizmetin tüm dünyada bir bedeli vardır, ilaç ve eczacılık hizmeti A plus iken, 25 kuruşluk ticket’la bu sektör hayatını sürdüremez derse,

 

Artık yeni bir döneme ve sürece girdik, yeni dönem, yeni koşullar gerektirir, Versay anlaşması gibi koşullarla bu hizmet devam ettirilemez deyip, eşit ve adil koşulları devletin imkanlarını da gözeterek yeniden belirlerse, hatta sadece bunları ortak olarak dile getirse bile sorunlarımızın çoğunu halletmiş oluruz.

 

Hayal mi???

 

Bence değil, birbiriyle konuşmayan sektörün tüm yöneticilerinin bir telefon trafiğine bakar.

...

 

Yoksa  hala

          

Sektörün bazı bileşenleri biz batmadık mı diyor???

 

“Yemin et!”

 

Yazacağım da gülmekten yazamıyorum.

...

        

Saygılarımla...

 

 

        

s.sofugil@eczacininsesi.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat