Her şeyin birbirine karıştığı ortamda neyin doğru neyin yanlış olduğunu birbirinden ayırt etmek oldukça güçleşiyor.
2005 Yılında eczanelerimize giren üç harflinin verdiği hasarı telafi etmek için “Şaşkın ördek ardıyla suya dalarmış” hesabı herkes bir şeylere kurtarıcı gibi sarılınca ortalık o kadar karıştı ki, neyin doğru neyin yanlış olduğu iyice karman çorman oldu.
Sipariş vermek için güneydeki beş yıldızlı otellerde yapılan fuarlara gidiyor, iki yılda satamayacağımız kadar mal alıyoruz, diğer taraftan da iki eczacıdan birinin battığını söylediğimiz bir ortamda Cruise gemisinde mavi tura çıkarak mesleği nasıl kurtarırızın formülünü arıyoruz. Türkümüz de hazır: “Gemilerde Kongre var, Bahriyeli yarim var!”
Seçimler yaklaştığı için bir şeyler yapmamız lazım diye düşünenler de atağa kalktı, adeta “Ekmek bulamıyorlar, bari kart verelim” diyerek bize ünlü markalardan indirimli alışveriş imkânı sağladıklarını gururla duyuruyorlar.
Öte yandan bunca acayiplik yetmezmiş gibi çok kötü dizayn edilmiş karikatürle yüzde ellimiz zorda diyerek kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışıyoruz. “Kamuoyunu bilgilendirmek önemli değil mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Önemlidir, önemlidir ama doğru ve başarılı olmak zorundadır.
Hiç unutmam, ulusal basında bayağı ses getiren eczacıların ekonomik açıdan zor durumda olduğu haberinin hemen ertesi günü bir meslektaşımızın 1 trilyona aldığı kuzuyla güreş ağalığını kazandığı haberi bütün basında yer almıştı da, bir hafta kendime gelememiştim. Hata bende mi diye kendi kendime sormadım değil, belki aileden varlıklıdır diye düşündüm, öyle ikna ettim kendimi. Kamuoyu oluşturmak için yapılan o kadar çaba adeta heba olmuştu, bayağı üzülmüştüm.
...
Kurtarıcı olarak görülen dermokozmetik firmaları ise “asıl olan ciro ve kardır” diyerek bayilerine vermedikleri koşullarda internet sitelerine ürün satarak, neyi kullanması gerektiğini bayilerinde öğrettiği kullanıcılarına alternatif alışveriş imkanı sağlıyor, bayilerine de lansman ürünü diye tapon malları üçer üçer satıyor, tahsilâtını yapıyor, onların emeğini ve sermayesini bedavaya kullanıyor. Niye bedavacılık yapmasınlar ki? Bedavayı seven milletizdir!
25 Kuruş almaya başlamadan önce muayene ücreti yüzünden benle tartışan bir hasta bu tahsilât işinden para kazanmadığımızı söylediğimde “Menfaatiniz olmasa neden toplayasınız ki?" demiş "Salak mısınız?" der gibi suratıma bakmıştı da verecek cevap bulamamıştım. Allah ’tan 1TL vermeye hazır olarak masaya oturanlardan 25 Kuruş koparmak başarıldı da, o konuda halkın gözünde salak olmaktan kurtulduk(!) Ama sadece eczanelerde satılır diye reklamını yapan ürünlerin pazar oluşumuna, marka güvenilirliğine ve bilinirliğine katkı sağlayıp internetten satışına seyirci kalmamız nasıl algılanıyor, onu bilemiyorum.
Bunca karmaşa içinde yine de hepimiz asli işimiz olan ilaçtan niye para kazanamıyoruzu anlamaya çalışıyor ama neden gelen para çeklere yetmiyorun cevabını bulamıyor. Ters köşeden bir bakalım;
Bütün yasal düzenlemelerin sürekli içinde olduğumuz için herkes her şeyi biliyor sanıyordum. Sorular geldikçe fark ettim. Meğer büyük çoğunluk hala bilmiyormuş. Onun için önce kısa bir bilgilendirme yapayım:
2004 Yılında yürürlüğe giren İlaç Fiyatlandırması Hakkındaki Bakanlar Kurulu Kararına göre ilaç fiyatlandırması referans olarak seçilen ülkelere göre belirleniyor. Bu ülkeler de ilaç fiyatı en ucuz olan ülkeler arasından seçiliyor, oradaki ilaç fiyatı da Türk Lirasına çevriliyor ve bizdeki ilaç fiyatı belirleniyor sanıyorsunuz. Ama öyle değil. Yani hesap o kadarla bitmiyor.
İlaç fiyatı belirlenirken ağırlıklı olarak ekonomik krizle boğuşan Yunanistan’daki ilaç fiyatları baz alınıyor, Avrupa’nın şu an en ucuzu orası çünkü. Oradaki ilaç fiyatı Euro kuru 1,96 olarak kabul edilerek Türk Lirasına çevriliyor. Bu yeterli görülmüyor, bulunan tutardan %40 daha indirim yapılıyor ve o ilacın ülkemizdeki perakende satış fiyatı tespit ediliyor. Yok artık daha neler demeyin, dahası da var; bulunan bu fiyattan bir de kamu kurum indirimi uygulanıyor, o da yetmiyor, fatura keserken bir de eczacı indirimi uygulanıyor.
Bir hesapla somutlaştırırsak; kelaynak gibi tek tük kalan yüksek fiyatlı ilaçlardan birini baz aldığımızda fiyatı en düşük olan ülkede 200 TL olan bir ilacı tüm hesaplamalar ve indirimlerden sonra biz en fazla 50 TL’ye kuruma fatura ediyoruz. Bize kalan kâr kabaca hesaplarsak brüt 10 TL.
Pekiii... Kurum bu ilaç için muayene ücreti hasta katılım payı vb. adı altında hastadan kaç para alıyor? En az 18 TL!
Hesabı bir başka açıdan daha da somutlaştırırsak; bir pazar nöbeti tuttunuz, 100 tane B grubu reçete yaptınız, reçete başına ortalama karınız 3 Lira 86 Kuruş. Toplamda 386 TL para kazandınız. Yani uyumadan 24 Saat çalışmanız karşılığında kazancınız 386 TL, cebinizde kalan para yazıyla yazarsak üç yüz seksen altı Türk Lirası(Eyüp Cami önünde öğlen namazından ikindi namazına kadar mendil açsanız en az 500 Lira hâsılat elde edersiniz, akşam ezanı olmadan da evde istirahata geçersiniz, garanti !)
Kurum hastadan aldığı ilaç ve reçete katılım paylarıyla size ödeyeceği paranın ne kadarını kazandı? Onu hiç merak ettiniz mi? Fatura üstüne yazdığınız paranın %49’unu!
Yani size ödemesi gereken paranın yarısını zaten hastadan tahsil etti, size ödediği paranın tamamından elde ettiğiniz kar ne kiranıza, ne personelinize, ne elektriğinize ne de sizin emeğinize karşılık gelmiyor. Kuruma ilaç vermeniz nöbette de normal zamanda da ekonomik açıdan karlı değil, verimli değil, iktisadi değil, hangi açıdan bakarsanız bakın, tamamen zarar!
Ama baktığınız zaman hasta ilaç alırken sosyal güvencesinden yararlanıyor, siz çalışmış, ilaç satmış ve kar elde etmiş oluyorsunuz! Ohh ohh ne güzel!
...
Diğer taraftan; bunca ekonomik sıkıntı içindeyken bizim çalışma şartlarımızı iyileştirmesi beklenen yeni mevzuat ise beklentilerimizin aksine bize yeni ekonomik yaptırımlar getirdi, 2016 yılında tabelaydı, iklimlendirme maliyetiydi, hiçbirimizin karşılayamayacağı dünya kadar ekonomik maliyet boğazımıza tüm ağırlığıyla iyice baskı yapacak.
Hiçbir toplumsal ihtiyaca dayanmayan, akli ve hukuki dayanağı olmayan denetimlerdeki “Neden ilaç satıyorsun, satma!” emir kipinin tonlaması gittikçe artacak, ama büyüklerimiz yaptıkları basın açıklamasında isteğimizi:
“...Yasamıza bağlı çıkartılan yönetmeliğin tam olarak uygulanması...”
Olarak kamuoyuna duyuruyorlar.
...
Batıyoruz ama;
Her tarafın sıcaklığını gece gündüz, dört mevsim 24 derece yapacak yatırımı yapacağız,
Zor durumdayız ama;
Eski tabelaları bir gecede söküp yerine yenilerini takacağız,
...
Amatör bir futbol hakemi tanıdığım örnek vermek için bir sohbet esnasında söylemişti; Futbol hakemliği sınavında “Bir takımın galip gelmesi için ne yapması gerekir” sorusuna “Gol atması gerekir” cevabını verenler sınavdan kalır, çünkü “Rakip kaleye gol atması gerekir” cevabını yazmaları lazımdır demişti.
...
Atağa kalktınız ama burası bizim kale!
Aman diyeyim!
...
Saygılarımla...
s.sofugil@eczacininsesi.com