Batılıların anlamakta güçlük çektiği yeryüzündeki tek ülkenin Türkiye olduğunu biliyor muydunuz?

         Ünlü ve deneyimli bir stratejist; emperyal güçlerin her ülke için a, b, c gibi planları olduğunu, buna karşı da o ülkelerin a, b, c gibi tepkiler vermelerini beklediklerini ve stratejilerini ona göre belirlediklerini, bunun tek istisnasının da bizim olduğumuzu, Türkiye’nin ne zaman nasıl tepki vereceğini bilemedikleri için de, bizden bekledikleri tepkilere a, b, c yanında “x” tepkisi ihtimalini, yani bilinmeyen bir tepkiyi de ihtimaller arasına koyarak hareket ettiklerini söylemişti.

         İlk başta garipsemiş olsam da sonra sonra ben de bu fikrin makul olduğunu kabul ettim.

         Öyle ya; çok acayip olaylar oluyor ama biz hiçbir şey olmamış gibi günlük hayatımıza devam ediyoruz, en olağan olaya da inanılmaz tepki veriyoruz.

         Fabrika ayarlarımız çok acayip.

         ...

         Ben de bu acayipliğin içinde normal olmak istiyorum ama bu ayarlar bünyeye ters, alerji yapıyor.

         Benim  gibi bu gibi durumlardan rahatsız olup alerji olan eski bir meslektaşım en yakın eczaneye gidip alerji ilacı İksidal’den almak istemiş ama reçete istemişler,  reçete istemem diye düşünüp tanıdık olarak bana geldi ama piyasada o ilaç yok veremedik.

         -Eski moleküldür, bari Aaavil alayım dedi,

         -O da piyasada yok maalesef” dedim. 

         ...

         Parmağındaki yara için,

         -Bari gelmişken bir Terlimisin alayım dedi,

         -Ona da reçete lazım ama reçeteden vazgeçtim Terlimisin de piyasada yok dedim, iyice sinir oldu.

         ...

         -Birazdan karnıma  sancılar girecek bari bir Buskatan ver dedi,

         Kaşlarım metruk vaziyetteki boş rafı gösterip, gözlerim mahçup bir edayla kapanırken dudaklarımdan,

         -O da piyasada yok, sözcükleri döküldü.

         ...

         -Senin yüzünden depresyona gireceğim ilacım bitmiş Losturalimi alayım bari, dedi ,

         -O da reçeteli ama olsa dükkan senin, dedim.

         ...

         O sordukça ben açıldım, yüzümdeki mahcup ve utangaç ifade kayboldu, sordukça pişkin ve amigo vari cevaplar vermeye başladım;

         -Tansiyonumu fırlattın bari raporlu reçeteme üç kutu Karvedide ver diyor,

         Ben de;

         -Bir, iki, üç olsun, Karvedide’i bulması güç olsun! Diyorum.

         ...

         -Fiyatı iyidir, cirona katkı olsun, bir Macestik ver diyor,

         -Penceresi cam cama muadil,

         muadilini versem olur mu amcama muadil,

         diye türkü tutturuyorum...

         Gözler soru işaretine dönüyor, surat Necefli maşrapa yayını yapıyor.

         ...

         En son;

         -Bari sana param nasip olsun, bir tane Grip-out ver! Deyince film koptu,

         -Bakkallarda var ama depolarda yok, dedim.

         Birden Karşıyaka spor taraftarı oluverdi:

         -Kaf kaf kaf... sin sin sin... sin kaf... sin kaf...

         ...

         Kan ter içinde uyanmışım...

         ...

         “Bu yazdıklarının hepsi hayal, hepsi kurgu” diyorsunuz içinizden. Gelin ters köşeden bakalım ne kadarı hayal , gerçekte hangi kurgular var?

         Hani denetlemelerde antibiyotik satışını kontrol etmeye gerekçe gösterilen Bakanlık Yazısı var ya; orada antibiyotiklerin reçeteli satılması, reçetesiz satıldığının tespit edildiği durumda da cezayi müeyyide uygulanması gerektiği yazıyor ama yasaklanırken antibiyotiğin formu belirtilmemiş, her türlü formu yasaklanmış!

         Yani  tablet, flakon, ampul, şurup, krem, pomat,... Aklınıza gelebilecek her türlü farmasötik formdaki antibiyotiğin satışı reçeteli olmak zorunda.

         Sadece antibiyotikler mi?

         Büyüme hormonları, antidepresanlar, antihistaminikler, vb. ilaçların reçetesiz satışı yasak!

         Antihistaminik tabletin reçetesiz satışı yasak da, şurubu serbest değil yani.

         Ya da antibiyotik tablet satışı reçeteli ama antibiyotik kremi koli koli satabilirsin anlamı çıkmıyor, çıkamaz da zaten, yasak!

         ...

         Herkesin gözden kaçırdığı bir konu var, o Bakanlık yazısında “vb.” ilaçların reçetesiz satışı da yasaklanmış durumda.

         “Ve  benzeri”...

         Neyin benzeri???

         Hiç düşündünüz mü???

         ...

         Tamam da sadece belli başlı antibiyotik tabletler ile şurupların kontrolü yapılıyor  şimdilik, niye bu kadar büyütüyorsun bu olayı dediğinizi duyar gibi oluyorum.

         Yasal düzenlemede ve o düzenlemenin uygulamasında keyfilik , seçicilik, istediğin kısmını uygulamak, istemediğini uygulamak olmaz!

         Olursa; o yasal düzenleme yasal olmaz!

         Eninde sonunda en kapsamlı şekilde uygulanır, şimdilik kaydıyla başlangıçta uygulanmayan o  kadar çok yazılı düzenleme hayata geçtikine ilk ne de sondu...

         ...

         Bu düzenleme antibiyotikle sınırlıydı ve öyle de oldu, oldu da ne zararı oldu diye sorabilirsiniz, ben de şimdilik kaydıyla derim ki;

         Geçtiğimiz yıl antibiyotik konusunda kantarın topuzu kaçtı, yazılmaması kullanılmaması gereken durumlarda alabildiğince antibiyotik kullanımı bir yandan devam etti, öte yandan pnömoni salgınının başlangıcında (özellikle İstanbul’da) aile hekimleri bu sınırlamanın korkusuna antibiyotik yazamadılar, sonrasında özel hastanelerin servislerinde pnömoni hastalarına yer kalmadı, acil servislerde yatırdılar hastaları, hem de intravenöz üçüncü kuşak antibiyotikleri kullanarak.

         Amaç bu muydu?

         Tabi ki değildi.

         Her zaman söylediğimiz gibi; ilaç doğru zamanda doğru dozda ve doğru hastaya kullanılması gereken bir üründür.

         İktisat bilimi ilacı diğer tüketim ürünlerinden farklı bir şekilde bambaşka  bir sınıfa sokar.

         Vazgeçilemez der, iktisat bilimi ilaç için...

         Ertelenemez der... İhtiyacı olan ihtiyaç duyduğu anda kullanmak zorundadır der...

         Onu başka bir ürünle ikame edemezsin der... Yani ilaç yerine koltuk değneği, tekerlekli iskemle olmaz der, hangi ilaç lazımsa hasta onu kullanmalı der...

         İlaç tüm bunların yanında ucuz, bulunabilir ve ulaşılabilir de olmalıdır.

         Ama biz ülke olarak  özellikle son altı yıldır ilacın ucuz olmasına takılmış durumdayız.

         Tek derdimiz “aman ilaç ucuz olsun”, ülkenin en yüksek makamında ekonomi  danışmanlığı yapan zatın yeni  köşe yazısında da belirttiği gibi “eczacılar para ile ilaç satmasın” , satamasın.

         ...

         Tamam;

         İlaç ucuz olsun da, o ucuzlukta üretilebilir olsun, eczacılar parayla da sosyal güvenlik şemsiyesi altında da ilaç satabilsin.

         Satabilsin ki;  ihtiyaç duyulduğu anda ilaçlar bulunabilsin, 3 liraya mal edeceğim diye inat edip sonra yurt dışından 15 liraya mal edilmesin.

         Eczacılar az kazansın deyip 6 yılda her türlü giderleri artarken gelirlerini sabitleyerek hizmet vermelerini isterseniz, onlar bu hizmeti  vermek istese bile veremez çünkü artık “yok” lar artıyor, ilaçlar “yok” a giriyor.

         “Yok” satılamayan bir birimdir, çünkü yok “yok”tur!

         İlaç  firmaları zarar ederek, kar etmeyerek ilaç üretmez, ilaç ithal etmez.

         İstese de edemez, çünkü haberiniz var mı bilmiyorum ama iktisat diye bir bilim var, bu durum ona ters!

         Bizim sektöre yukarıdan uygulanan  “x” planı bu olsa gerek diyorum, dünyada eşi benzeri yok çünkü...

         Eczane dışı diğer sağlık harcamalarının ilaç  harcamalarının dört katı olduğu bir ortamda o harcamalara kaynak ayırıp ilaca kaynak yok deniliyor yıllardır.

         Bu şekilde öyle veya böyle hizmet sürüyor, ilaçta global bütçeye ve bu fiyatlandırma yöntemine devam edeceğiz, ne olur ki derseniz...

 

         Ne mi olur???

 

         Şair cevap vermiş, yorum yapmayacağım;

        

         Allahın on pulunu bekleye dursun on kul;
         Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
         Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
         Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!

         ...

        

Saygılarımla...

 

 

 s.sofugil@eczacininsesi.com   

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat