Hasta ziyareti için yapılan günübirlik seyahatin İstanbul’a dönüş istikametinde..
    Güneşin kavuruculuğunun nemle sinerji yaparak bunaltıcılığını iki kat arttırdığı ağustos ayının bir pazar günü...
    Sıcaktan kayısı kıvamına gelen beynimin algıladığı ilk vaha olan Hadımköy sapağından önceki bir mola yeri...
    Su almak için içeri girdim ve doğrudan buzdolabına yöneldim...
    Soğuk olduğundan emin olduğum suları aldım kasaya gittim.
    Tam parayı ödeyecekken kasanın yanına tezgah üstü standı olarak dizilmiş Majestikleri gördüm, üzerinde çeyrek A4 büyüklüğündeki kağıda 14 Lira yazılmıştı.
    Hemen yanında Ver-bi-ton’lar aynı yöntemle dizilmişti ve aynı şekilde üzerindeki etiket taklidi yapan kağıt parçasına 7, 5 TL yazılmıştı.
    Diğer tarafında ise yaşlı amcaların eczanemden 4 tanesini 1 TL’ye almak için adeta Tantana-kan meydan savaşı çıkardığı Grip-out’lar vardı aynı düzende, üzerlerinde ise 75 kuruş yazıyordu...
    Suları kasanın hemen önündeki tezgahın üstüne koyduğumu ve bir müddet öyle kalakalarak bu manzarayı seyrettiğimi hatırlıyorum.
    Neden sonra kendime geldim, suya kavuşmanın aceleciliği ile cep telefonumu yanıma almayı unuttuğumu fark ettim.
    Bu muhteşem (!) manzaranın fotoğrafını çekmeliydim ama telefon yanımda değildi.
    Arabadan alıp geri dönsem mi diye düşündüm...
    Ortalıkta çekeceğim fotoğrafı kamufle edecek ne başka bir tezgah ne de kalabalık vardı, kasiyeri de “Gel eeemşerim be yaaa” diyerek selfi çekmeye ikna edemeyeceğime  kanaat getirerek sularımı aldım, arabaya döndüm.
    ...
    Aklımda deli sorular arabanın direksiyonunda öööyle kalakaldım bir müddet.
    ...
    “Eczanelerde reçetesiz ilaç satışı zinhar yasaktır” Genelgesinden sonra bir arkadaşımın eczanesinde yapılan denetimde arkadaşım Majestik’i gelen hastaya reçetesiz verince denetçi meslektaşlarım “Bari bizim yanımızda satmayın” demiş de bu ifadeye şaşakalmıştım.
    Dönüp “Bari benim yanımda satmayın” desem mi diye düşündüm.
    Sonra zaten o an satış yapılmadığı, dolayısıyla da böyle bir cümle kurmanın saçmalığı aklıma geldi vazgeçtim. Oysa aynı cümle eczanede kurulunca gayet mantıklı oluyordu!!!?
    Naçar bir şekilde yola çıktım. Hadımköy sapağından çıkıp, U dönüşü yaparak Kumburgaz çıkışına gitmeyi, oradan da tekrar U dönüşü yaparak aynı yere gelmeyi , içeri girip seri şekilde fotoğraf çekip kaçmayı, bu fotoğrafları da dilekçe ekinde Sağlık Müdürlüğü’ne göndermeyi bile düşündüm.
     Öyle ya ; eczane ruhsatı olmaksızın reçeteli ilaç satışı, eczacı olmayan kişinin ilaç satması gibi bir çok eylem ve bu eylemleri yasaklayan Tababet ve Şuabat Kanunu, Türk Ceza Kanunu, İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarat Kanunu, 6197 sayılı Kanun ve bir sürü mevzuat ve onlara aykırı o kadar çok durum vardı ki...
    Diğer ceza ve yaptırımları geçtim; sadece Karekodlu ilacı İTS’ye bildirmeden satmaktan dolayı kutu başı 200 TL ceza uygulansa bile bir daha kesik tek aspirin bile bulundurulmazdı bu tip yerlerde...

    Ama bir an düşündüm,
    Bizim yetkililer bu dilekçe ile ne yapar diye?  
    Üzerindeki karekoddan bu ilaçları buraya kim satmış onu bulurlar, eczane ise kutu başı 200 TL ceza keserler, depo ise gözlerini kocaman açarak “Hııı, bir daha olmasın” derler, buraya da “ Bari bir daha geldiğimizde satmayın” derlerdi, maksat hasıl olmazdı. Bir iki hafta sonra aynı tas aynı hamam devam ederdi herşey.
    ...
    Psikolojik harp tekniği uygulayayım, “Pazartesi yazdırıp getirsem para mı geri alabilir miyim?” ya da “Ben se ka kalıyım, katkı payını verip alsam olmaz mı?” gibi sorular sorayım, bunaltıp “Eeeh satmıyorum kardeşim” deyip vazgeçer mi diye de düşündüm.

    Camda “SGK reçeteleri yapılır” yazısı yok, konudan o kadar uzaklar ki, hiçbir etkisi olmaz diye bu fikrimden de vazgeçtim.
    ...

    Bakkallar odasına şikayet ederim diye düşünecektim ki; “Herkes bilir, yıllardır bakkallarımız Aspirin, Gripin gibi reçetesiz satılan ilaçları halkımıza ulaştırmaktadır. Bu bir hizmettir. Eczane bulunmayan yerlerde reçetesiz satılabilen ilaçlar bakkallarda satılabilir” diyen Adapazarlı bakkallar yürüyüşe geçerler de yolda kalırım diye korktum.
    ...

    İşin ironisi bir yana, bu olayda beni en çok etkileyen konulardan biri ilacın eczane dışında satılmasından daha çok fiyatı oldu desem...
 
    Neden mi? Ters köşeden bakalım:

    En çok satışı olan Majestik’in MF’si yetkililerin her zaman kafamıza kaktığı gibi 1’e 10 değil 10’a 1’dir. Yani öyle çoook büyük kazanç olarak kafamıza kakıldığı kadar bir artı değer değildir Mf uygulaması. Tüm eczaneler göz önünde bulundurularak eczane cirosuna oranlandığında alınan tüm MF’lerin eczane karlılığına katkısı ortalamada yüzde 2-3’ü geçmez.
    Pekii eczanelerimizde bozulan kırılan dökülen ilaçlar için Maliye’nin kabul ettiği ve “Fire” olarak yazabileceğimiz oran kaçtır biliyor musunuz?

    Azami %3...

    Ama bunu kimse uygulamaz, çünkü hem bilmez, hem de % 3 için Maliye ile kötü olmak istemez.
    ...

    Pekiii ; MF uygulaması nereden çıktı biliyor musunuz???

    İlaç imalatında kullanılan hammaddenin belli oranda kullanılamaz hale geleceği öngörülerek kullanılan hammaddeye karşılık çıkan müstahzar ilacın arasında bir fark olması gerektiği kabul edilmiş ve maliyet hesaplamaları eskiden beri hep bu şekilde yapılmıştır.     Yani ; örneğin 100 birim hammadde imalata girerse 90 birim üretim olacağı hesaplanmıştır. 10 birimin ziyan olacağı öngörülmüştür. Bu oran kullanılan hammadeye imalat tarzına vb. etkenlere göre değişir.  Ama bizim üreticilerimiz bu fireyi iyi ve kaliteli üretim yöntemi ile eskiden beri çok minimize etmeyi başardığı için üretimde ortaya çıkan ve hesapta olmayan bu artı değeri eskiden beri eczanelerimize yansıtmışlardır.
    Bunun amacı da eczanelerimizin sosyal bir liman olmasıdır.
    Sözde değil gerçek anlamda.

    Zira ; Sosyal Güvenlik şemsiyesi ne kadar genişlemiş olursa olsun, elinde reçetesi olan ancak alım gücü olmayan insanlar her gün kapımızdan içeri girmekte, bizler de aldığımız MF’lere göre yazılı ilacın aynısı olmasa bile eşdeğerini insanlara bedelsiz olarak vererek bu fonksiyonumuzu yerine getirmekteyiz.
    Aynı zamanda düşen, kırılan, bozulan, miadı dolan, yani üretim aşamasında olmasa bile, hastaya ulaştırmak için aldığımız risk çerçevesinde rafımızda ziyan olan ürünlerden oluşan kaybımızın telafi mekanizmasıdır MF’ler.
    Hiçbir şey olmasa bile başınız ağrıdığında rafınızdan alıp içtiğiniz Majestik stokunuzdan eksilen bir değerdir. Aldığınız 10’a 1 MF de bu eksinizi nötrleştirir.
    ...

    Gelelim bizde 7, dışarda 14 Lira olmasına...

    Adam cahil aklıyla bile bakıyor; sakız 9 TL , sigara 10 TL...
    Bu ise ilaç ; ambalajı var, prospektüsü var, ciddi bir üretim aşaması var, üflemeyle bile tartımı bozulacak kadar ilacı bir hapın içine yerleştirecek teknoloji kullanmışlar...
    Bunun satış fiyatı 7  Lira olamaz, ekonomik değeri bunun olsa olsa en az 14 Liradır diyor...
    Ticaret yapıyorsa cironun en az yarısı kar olmalı ki stok maliyetini karşılasın,kirasını elektriğini ödesin, kendi giderlerine yetsin, faaliyetine devam edebilsin.
    Bakkal çakkal dersiniz, cahil diye küçümsersiniz ama cahil aklıyla bile yüzde binbeşyüz haklı...
    ...
    Bizdeki fiyatlandırma nasıl?
    En ucuz ülkedeki fiyatı esas alıyoruz ,Övro 3,5 TL’ye dayandı ama  2 TL kabul ediyoruz, bunun da % 70’ini alıp liraya çeviriyoruz, yetmiyor, ondan da %40 indirim yapıyoruz...

    Sanırsınız ki homeopati ilacı hazırlıyoruz...
    ...

    Sektör zarar ediyor, ilaç üretilebilir, bulunabilir ve ulaşılabilir olmaktan uzaklaşıyor.  Ama bu çarpık hesaplama yönteminin yanlışlığını karar alma mekanizmasının karşısına çıkan Okusford’u Harvırd’ı ikişer kez bitirmiş beyaz yakalı yöneticiler ifade edemiyorlar.
    İşletme diplomalarınızı, ekonomi mastırlarınızı duvarda asılı bırakın, o markete gidip reel ekonomiyle tanışın bari, adresi anladınız nasılsa; Kumburgaz’a giderken solda, gelirken sağda...
    ...
    Yaşadığım olay aklıma geldikçe Ata Demirer’in “Eyvah Eyvah” filmindeki şarkısı dökülüyor dilimden, güftesi değişerek :

    Bu majestik 14 liraaaa,
    Hem yazılsın,
    Hem içilsin...
    ...
    Saygılarımla...


s.sofugil@eczacininsesi.com   

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat