Beyinsiz Yaşam Mümkün de, İlaçsız Yaşam Mümkün Değil mi?
Uzun süredir internetinde sorun yaşayan birinin tüm hatlarının karışıklığını çözer çözmez yazdığı ilk yazıda böyle bir başlık attığını okusam ben bile ilk başta tıpkı şu an dudaklarınızdan döküldüğü gibi “Bu ne özgüven arkadaş?” derdim, biliyorum.
Uzun süren yazamama sendromum için anlayışla ve sabırla yaşadığım sürecin geçmesini bekleyen başta editörüm olmak üzere herkesten özür diliyorum ama başlıkta da ısrarcı olduğumun altını çizeyim.
Malum, uzun süre yazamayınca o kadar çok konu birikti ki, hızlıca bir özet geçmeye çalışsam dahi çok uzun bir yazı olacağı için gündemin sıcak konusu sözleşmelerden başlayayım , yeri geldikçe diğer yazılarda flash-back’lerle özet geçerek şimdi heba edeceğim konulara detaylı bir giriş yaparım diye düşünüyorum.
Sözleşme denilince her sene ilaçla ilgili sözleşme akıllara gelirdi; “Bu sene iskonto kaç olacak, eski cezalar kalkacak mı, cezalar azalacak mı, ne gibi yenilikler var?” gibi sorular sorulurdu.
Ama bu sene medikal sözleşmesi ortaya çıkınca “airway” yazılı reçete geldiğinde “THY’nin telefonu kaçtı” diye soranlar bile ilk fırsatta bana medikal sözleşmesi ile ilgili sorular sorar oldu: “Bezleri verebilecek miyiz, şeker ölçüm çubukları ne olacak?” diye...
Önümüzdeki dönemin en sıcak konusu da kod adı Ek-6 olan bu sözleşme olacak, şimdiden söyleyeyim.
Neden mi?
Çünkü bu sözleşme 2005 SSK protokolünden sonra hazırlanmış en güzel protokol...
Nasıl mı?
Gelin şöyle bir bakalım;
Eczacı olarak bu sözleşmeyi imzalamak istiyorsanız, önce ruhsatın fotokopisini noterden aslı gibidir diye onaylatacak, hazır notere gitmişken kimlik fotokopisini de onaylatacak ve imza sirküleri alacaksınız. Noterde işiniz bitti ama sözleşme imzalamadan önce hastaya ait bilgileri (T.C. Kimlik numarası ve kullandığı ilaç ve malzemler dahil) üçüncü kişilerle paylaşmayacağınıza ve ürünün garanti süresince firması iflas etmiş olsa dahi her türlü bakım onarımını hastaya tek kuruş ödetmeden kargo bedelini dahi üstlenerek yaptıracağınıza dair taahhütnameyi imzalayıp sözleşme ile birlikte vermek üzere hazır edeceksiniz.
Hastaya ait tüm bilgileri 10 yıl boyunca yazılı olarak saklayacak bir dolabınız ya da deponuzun hazırda bulunması da gerekiyor. Yoksa önceden temin edin, sonra sıkıntı yaşayabilirsiniz.
Ayrıca; TİTUBB’a (o da ne ki demeyin, açın öğrenin) satacağınız ürünler için yapacağınız bayilik sözleşmesi kayıtlarını da gireceksiniz. Girmişken satacağınız ürünlerin de kayıtlarını TİTUBB’da kontrol edeceksiniz ki bayilik kaydı ve ürün kaydı olmayan malzemeleri hastaya verip fatura kesseniz bile bedelinin ödenmeyeceği açık açık yazılmış. Kayıt etmemek olmaz.
Medula sistemindeki gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar bayilik belgelerinin birer örneğini fatura ekinde ibraz etmek zorundasınız. Yani ne kadar bayilik o kadar fotokopi. Malzemelerin küpürü varsa etiket/barkod bilgileri ve Medula provizyon sistemi çıktısı reçeteye eklenecek, örnek kaşedeki bilgiler eksiksiz doldurulacak. Medula sisteminden iki adet çıktı alınacak. Biri reçete arkasına eklenecek öbürü hasta/hasta yakınına bilgi amaçlı teslim edilecek. Medula sisteminden alınan Hasta İşlem Formu hasta ya da hasta yakınına imzalatılarak saklanacak. Yapılan inceleme ya da denetimlerde ibraz edilmesi gerekli çünkü.
Provizyon sisteminde 60 kodu ile sorgulanan ve prim ödemeyen hak sahipleri ile Yurt dışı sigortalılar ve YUPASS numarası ile provizyon alınan hastaların tıbbi malzemeleri için Kurumun ilgili biriminden “onay” alınacak. Yani kurumdan onay almadan verirseniz içmek için bir bardak suyu hazırda bulunduracaksınız.
Ambalaj üzerindeki barkodların çıkarılamadığı ya da çıkarıldığı zaman sterilizasyonun bozulduğu steril malzemeler için ise reçete arkasına barkod numarası yazılacak ve ambalajında ’’Barkod çıkarıldığı zaman sterilizasyon bozulur’’ ifadesi var mı yok mu, ona bakılacak.
Kaf Dağının ardına Zümrüt-ü Anka kuşu ile gidip, yedi başlı ejderhayı da öld...
...
Yok yok !
O kadar da değil !
Bu yukarıdakiler gibi önemsiz bir kaç küçük ayrıntı daha var. Daha önce medikalciler imzalamıştı, oradan görmüştüm pek fazla bir değişiklik yok. Onlara ne öngördülerse bize de aynısını öngörmüşler;cezalar, yaptırımlar...
Haktan, adaletten ayrılmamışlar yani...
Dediğim gibi , çok güzel bir sözleşme olmuş, Kurum hukuki açıdan kendini çok güzel garantiye almış.
...
Ne oldu?
Şaşırdınız mı?
Ben çok güzel dediğimde siz ne sanmıştınız ki???
...
Sözleşme konusunu geçip başlıktaki konuya gelecek olursak;
Denizanalarının milyonlarca yıldır beyinsiz olarak yaşam sürdürdüklerini %98’i sıkı bir belgesel izleyicisi olan Türk toplumunun birer ferdi olan sizler de çok iyi biliyorsunuzdur. Akıntıya karşı yüzemeyen denizanalarının kendilerini tehlikeden koruyarak, üreme ve yaşam konularında milyonlarca yıldır nasıl başarılı oldukları, bazı cinslerinin küçülüp tekrar büyüyerek ve tomurcuklanarak yaşamlarını nasıl kesintisiz sürdürdükleri bilimadamlarınca hâlâ merak konusu.
Diğer taraftan; geçenlerde sabah kuşağında zaplarken bir televizyon programına denk geldim. Programın adı “ilaçsız yaşam”dı ve programı bir sağlık profesyoneli sunuyordu. İlacın ne kadar gereksiz olduğundan bahseden, doğal yollardan nasıl ilaç elde edileceğini anlatan (!!!) bu programı erişkin bir denizanası olsam belki izleyebilirdim ama izleyemedim.
Köraspirin içmek yerine keçiler gibi salix alba’nın kabuklarını kemirmenin daha mantıklı ve daha sağlıklı olduğunu önermenin prim yaptığını, toplumda karşılık bulduğunu, benzer paylaşımları eczacılar dahil bir çok sağlık profesyonelinin sosyal medyada yaptığını Felix Hoffman görse ne derdi acaba diye düşünmedim değil.
...
Siz buralarda hala yılda 20 milyar TL’lik ilaç satarken oluşan zararınızı, önünüze açılan yıllık 750 milyon TL’lik pazarda nasıl telafi edeceğiniz, nasıl hayatta kalacağınız için beyin patlatın durun.
Denizanaları o işi milyonlarca yıl önce çözmüş...
...
Saygılarımla...
s.sofugil@eczacininsesi.com