Başlığı okuyunca içinden “Bu ne biçim başlık böyle, tövbe estağfurullah” çeken azımsanamayacak bir çoğunluk olduğunu tahmin ediyorum.

        Yok, öyle hiç estağfurullah falan çekmeyin.

        Tanıdığım birçok mütedeyyin eczacı da bana içlerinden sitem ediyor olabilir “Sen ne dediğinin farkında mısın?” diye...

        Eczacılar kendilerine “Amma da gâvurmuş bunlar” muamelesi çekilmesine neden olacak ne yapıyor olabilirler ki demeyin.

        Öyle bir yapıyorlar(!) ki...

        Mesela;

        Eczanesine gelen hiç tanımadığı yaşlı bir amca veya teyzenin, hatta onlarla beraber gelen, hipertansiyon ve bilumum kalp damar rahatsızlıkları konusunda “master degree” olan yancı teyze ve amcaların tansiyonlarını ölçüyor, yancı amca ve teyzelerin her türlü müdahalesine rağmen kullandıkları ilaçlarını düzenli alıp almadıklarını sorguluyor, herhangi bir olumsuzluk gördüğünde hastaneye ya da doktora yönlendiriyorlar.

        Hem de hiçbir ücret almadan...

        Üstelik bu sundukları hizmeti yapmak gibi yasal bir zorunlulukları olmadığı halde...

        ...

        Tanıdık, tanımadık herkese aynı şekilde hizmet verdikleri gibi, kullandıkları ilacın çeşitli nedenlerle erken bitmesi durumunda tansiyonları, şekerleri fırlamasın, hastanelik olmasınlar diye yine hiçbir yasal mecburiyetleri olmadığı halde emaneten borç olarak veriyorlar...

        Hem de zamanında yazdırılmasını umutsuzca bekleyerek...

        ...

        Hangi meslek gurubuna giderse gitsin, en ufak bir danışmanlık için bile dünya kadar para ödedikten sonra içinden “Aldığı parayı hak etti adam, helal olsun” demesine rağmen, reçeteye yazılan ilacın kullanımı hakkında doğru bilgiyi veren eczacıyı gerekli gereksiz birçok soruyla saatlerce meşgul ettiği halde bu hizmete, yani emeğe karşılık bir ücret verilmesi gerektiğini bırakın, kuru bir teşekkür etmeyi bile neredeyse hiç kimse aklının kenarından bile geçirmiyor.

        Gâvura bile eziyet etmek, onun hakkını almak günahken hem de...

        ...  

        Oksibutine duyarlı olan hastanın oral, parenteral, sublingual, transdermal, kısaca her formuna duyarlı olduğunu, “oksibutine duyarlıdır” yazısının aklen, fikren ve hukuken yeterli olduğunu düşünerek hastanın ilacını verip “oral oksibutine duyarlıdır yazmıyor ama… ” gibi akıllara zarar gerekçeyle kesinti yemesine rağmen söz konusu uygulamaya sesini çıkaramıyor...

        Neden mi?

        Tabi ki gâvurluğundan(!)

        Sesini çıkarmayarak sinir ediyor kesenleri...

        ...

        İlaç fiyatlandırma sistemi değiştiğinden beri bilgisayarların bile takip edemediği 700 defadan fazla düşen ilaç fiyatlarındaki zararı sineye çekmesi bir yana, geçen seneden bu seneye oranla resmi olarak ilaç fiyatları yüzde 20’den fazla artması gerekirken yüzde 15 olarak gerçekleşecek artış için bile “stokçu eczacılar ilaç satmıyor” yaftası yapıştırılması da gâvurluğunun ayrı bir delili(!)

        LDL’si eksik mi, yazılmış mı yazılmamış mı, iki ay warfarini kullanmasına rağmen beş defa ölçüm yaptırmış mı, gözleri schimmer schimmer kurumuş bakmıyor mu, mamaların kalorileri olmuş mu, farmainboxa dolmuş mu, diye her şeyi tek tek kontrol etmeye çalıştığı halde doktorun sorumluluğunda ve doldurma zorunluluğunda olan her eksik bilgi için ayrı ayrı iade, kesintiye muhatap oluyor ve “oh bu sefer az kesintim oldu” diye seviniyor ama “Yeter arkadaş! Gâvura bile bu kadar eziyet yapılmaz” diyebiliyor mu?

        Diyemiyor...

        ...

        Emir eri olsa bu kadar yazılı, sözlü hatta yazılı ya da sözlü olmayan emre muhatap olmayacak, memur olsa “Kanunsuz emir olmaz!” diyerek amirinin emrini uygulamayacak ama imzasız, mühürsüz, elektronik imzasız, yani rapor ya da reçete olsa geçerliliği olmayacak basit bir duyuruya bile anında uyum sağlıyor ama yine de yanlışı bulunuyor.

        ...

        Eczane eczacısı olmayan hiç kimse hadi canım demesin;

        Bir sene önce verilen ilacın raporunun geçerlilik süresinin yapılan yeni düzenlemeyle kısaldığını ve değişiklikten önce verilen, yani düzenlemeye aslında hiçbir şekilde muhatap olmayan raporun da bu yeni düzenlemeye tabi olduğu iddia edilip kesinti bile yapılıyor.

        Yani, ileride ne gibi kural değişikliği olacağını ve bu değişikliğin geriye dönük olarak uygulanıp uygulanmayacağını “istihareye” yatıp görsen kesintin olmayacak ama oluyor.

        Niye?

        Tabi ki gâvurluğundan(!)

        Gâvur istihareye yatmaz ki?

        ....

        İronisi, espirisi, hicvi, mübalağası bir yana; bizim kültürümüzde, örfümüzde, inancımızda, ananemizde gâvura bile gâvur gibi değil, “insan” gibi muamele yapılması gerekirken, eczacıları geçici bir süre yardımcı olmaları rica edilerek üzerlerinde asli bir görevmiş gibi bırakılan muayene ücreti toplama angaryası yüzünden hastalarla karşı karşıya bırakmanın karşılığı nedir?

        Bu soruların cevaplarını bulamadığım için herhalde eczacıları “gâvur” gibi görüyorlar dedim.

        Öyle ya;

        Gâvura bile böyle eziyet yapılmaz ama ya eczacılara?

        ???

        ...

        Muaviye’nin, Şam valisi iken yapacağı cami için arsasını aldığı ama rızasını almadığı kişinin Adil Ömer’e giderek kendisine “Nuşirevan’dan daha az adil değilim!” yazısıyla dönmesi üzerine arsayı almaktan vazgeçtiğini,

        Sultanahmet’teki Firuzağa camisinin minaresinin alışılanın aksine yine rızası olmayan kişinin hakkını gasp etmemek için sağ tarafa değil de sol tarafa yapıldığını,

        Sefere giden ordunun geçerken yediği meyvenin parasını kese içinde ağaçların dallarına astığını bilen insanlar eczacılara böyle gâvurluklar(!) yapar mı?

        Yapmaz,

        Yapmamalı...

        ...

        Eczacılar da; mütedeyyin olanı olmayanı, müslümanı gayri müslimi, hepsi ama hepsi sanılanın aksine çok çok, ama çok Müslüman.

         Zira bu kadar zarar ziyanın, eziyetin üstüne ses çıkarmayıp, “Hak şerleri hayır eyler” diyerek tevekkül etmek çok derin bir “Yunus”luk gerektirir.

        Çok şükür, ne gâvuruz ne de “Molla Kasım(*)” ...

        “Molla Kasım”lar da Yunus’u bilen kuşlar ve balıklardan ilham alsa keşke...

        ...

 

       

(*) Yunus ve Molla Kasım menkıbesi, “Molla Kasım adlı bir şeriat bilgininin Yunus’un şiirlerini okuması ve değerlendirmesi olayıdır. Menkıbe malum: Molla Kasım, Yunus’un bin şiirini bir ırmak kıyısında okur ve şeriata aykırı bularak yakar. İkinci binini de yine aynı sebeple yırtarak ırmağa atar. Üçüncü bin şiirin birincisinde;

“Yunus sen bu sözleri eğri büğrü söyleme

Seni sığaya çeken bir Molla Kasım gelir”

beytini okuyunca hatasını anlar ve böylece geriye kalan bin şiir kurtulur. İşte, insanların okuduğu şiirler bu şiirlerdir. Fakat yandığı için duman olup havaya karışan ve suya atıldığı için balıklara yem olan şiirlere de acımanın yeri yoktur: Çünkü bu şiirleri de kuşlar ve balıklar ezberlemiştir...



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat