Sosyal güvenlik şemsiyesini genişletmek için yapılan düzenlemelerde devletin zarar etmemesi gerektiği, bu çerçevede de söz konusu düzenlemelerin ilaç giderlerini azaltarak devletin zarara uğramasını engellemek olduğuna vurgu yapıldı bu güne kadar. Bu vurgunun da etkisiyle hiiiç ama hiç sesimiz çık(a)madı. Öyle ya; bu devlet sadece ilaç ve eczacılık hizmeti alanların değil, halkın bir parçası olarak eczacıların da devletiydi...Zarar etmesini istememiz olabilir miydi? Devletin imkanlarıyla okumuş meslek sahibi olmuş insanların bunu telaffuz etmesi düşünülemezdi.
Öyle de oldu...
Peki ama devlet verdiği hizmetlerde hep zarar etMEmek zorunda mıydı? Bu sorunun cevabına ters köşeden bakalım:
Dünyanın bir çok ülkesinde devlet, yaptığı düzenlemelerle sosyal hayata yönelik bir takım hizmetler sunar, sunduğu hizmetin karşılığı olarak da o hizmeti kullananlardan bir ücret tahsil eder. Mesela; dünyanın bir çok yerinde devlet şehiriçi toplu taşımacılık için otobüs seferleri düzenler. Bu amaçla işletme kurar, otobüsler alır , hizmete sunar, kullananlardan da belli bir ücret alır. Alınan ücretin amacı bu hizmetin giderine katılım olduğu gibi kar elde etmek değildir. Yani ; bir şehirdeki belediye otobüsleri insanları bir yerden bir yere taşır, kar getirmese bile bu hizmeti sürdürür, boş olsa bile otobüs belirlenen saatte hareket eder, o saatte otobüsün her ne olursa olsun çalışacağını herkes bilir. Bu hizmetler nedeniyle oluşan zararı da söz konusu işletme devlet bütçesinden karşılar. Amaç sosyal bir hizmet sunmak ve bu hizmetin devamını sağlamaktır. Dünyanın hemen hemen her ülkesinde devlet bu işten zarar eder. Ama hiçbir devlet de “ bu hizmet bizi zarar ettiriyor, bu seferleri kaldıralım, iptal edelim” demez. Çünkü burada yadsınamaz, göz ardı edilemez, vazgeçilemez bir toplumsal fayda vardır. O yüzden de gelişmiş,aklı başında yöneticilerin olduğu devletler bu tip hizmetlerde karlılığa değil, toplumsal faydaya bakarlar, toplumsal fayda ne kadar çoksa vatandaşın devlete olan bağlılığı , sahiplenme duygusu artar, sosyal barış ve ortak yaşam duyguları güçlenir.
Diğer taraftan; yine gelişmiş, aklı başında yöneticilerin olduğu ülkelerde geleceğe yönelik yapılan harcamalar gider olarak değil, “geleceğe yatırım” olarak görülür, bu tip harcamalara gider olarak değil “yatırım” olarak bakıldığı için gereken miktardaki harcama mutlaka yapılır, kısıtlama ya da tasarruf hedeflenmez, çünkü geleceğe yapılan yatırımda yapılacak tasarruf gelecekte elde edilmesi beklenen “zenginlik” te azalmaya neden olur. Avustralya’ lılar buna “bumerang etkisi” diyor. Yapmanız gereken harcamayı ne kadar ileri atarsanız dönüp size o kadar hızla çarpar, zararı büyük olur.... Oysa geri dönüşü olacak zenginlik o kadar büyüktür ki , bu zenginliğe “ölçülemeyen fayda” denir. Nedir bunlar diye soracak olursak, bu tip harcamaların başında eğitim yatırımları gelir. Bu alandaki harcamanın maliyeti ne olursa olsun, göz kırpmadan bu harcama yapılır, eğitimli toplumun oluşması sağlanır, bu sayede de o gün olmasa bile gelecekte elde edilen bu zenginliğin sayesinde harcanandan kat be kat fazlası devlete ve topluma gelir olarak geri dönmüş olur. Örneğin ; ikinci dünya savaşı sonrası her açıdan büyük bir yıkım yaşayan Almanya teknik eleman yetiştirmeye ağırlık vererek, kalifiye bir toplum ve işgücü meydana getirmiş, vasıfsız işgücünü de ithal ederek savaş sonrası yaralarını sarmış, dünya ekonomisinde söz sahibi olmuş, “Alman mühendisliği” dünyada bir marka haline gelmiştir. Marka bir toplum meydana getirmiş olmanın faydası maddi olarak ölçülebilir mi? Ne kadar doğru bir tanımlama değil mi:
“Ölçülemeyen fayda”
...
Geleceğe yönelik bir diğer yatırım alanı da sağlık alanıdır. Sağlık harcamalarına da gider değil geleceğe yatırım olarak bakarlar. Gelişmiş, aklı başında yöneticilerin olduğu ülkelerde GDO’ lu ürünlerin hiçbir çeşidi sınırlardan içeri sokulmayarak kanser vakalarında artış önlenir, hormonlu gıdaların üretimi ve tüketimine göz açtırılmayarak çocukların adı sanı duyulmamış hastalıklara yakalanması önlenir, bunların yanısıra örneğin; kan pıhtılaşmasını önleyici 30 TL’lik ilacın toleransına intoleransına bakılmaksızın ödenmesi sağlanarak oluşacak bir enfarktüs önlenir, 50 bin TL’lik bypass ameliyatı maliyetinden, diğer adı sanı duyulmamış hastalıklara kişi başı milyonlarca liralık harcamalardan devlet korunur, yani yapılan ufak tefek harcamalarla devletin çok daha büyük miktarlarda zarar etmesi önlenmiş olur.
Bu ülkelerin sağlık alanında yaptıkları önemli yatırımlardan biri de koruyucu sağlık hizmetidir. Bu amaçla da eczacıları en verimli şekilde kullanırlar. Mesela İrlanda ’da eczacılar klinik eczacılık uygulamaları ile adeta ilk basamakta hastalara danışman hekim gibi davranarak hem halk sağlığına hem de devlet bütçesine katkı sağlamaktadır. İrlanda’da en çok ulaşılabilen sağlık hizmeti sunucusu eczanelerdir. Ölçülemeyen faydayı gelişmiş toplum olmanın ayrıcalığını kullanarak İrlanda’ lılar ölçmeyi başarmışlar. Gelin bir bakalım:
PWC şirketi araştırmasına göre; Eczacıların verdiği bedava tıbbi tavsiyelerin karşılığı tahmini 400 milyon Eurodur. Bundan hazinenin karı tahmini 200 milyon Eurodur. Toplamda 600 milyon Euroluk bir artı değerdir bu. Tahmini tasarruf edilen paranın yarısı hastanın ilaç kullanırken uyum problemi yaşamasında eczacının tavsiye vermesi sayesinde elde edilmiştir. Bazı tıbbi konularda eczacıların danışmanlık yapması da tasarrufun üçte birini içermektedir. Aynı sene eczacılara devlet tarafından 338 milyon Euro meslek hakkı ödenmiştir. Eczacılar, pratisyen hekimlere yapılan ziyaretleri tahmini yıllık 3 milyondan fazla azaltmaktadır. Öte yandan 500 binden fazla gereksiz acil yardım başvurusu da eczacıların verdiği danışmanlık sayesinde engellenmektedir.
1500 Eczane ve 5 milyon nüfustan bahsediyoruz. 24 bin eczane ve 77 milyon nüfusa oranlarsak rakam ne olur? Hakikaten ölçülemeyen bir değer !!!
Bu ölçümler, “Eğer eczacılar bu hizmeti vermeseydi ne olurdu” nun cevabını ararken bulunan, oluşabileceği tahmin edilen sağlık sorunlarının maliyet değerleridir. Ya ölçülemeyenler? Mesela işgücü kaybı, sakat kalmanın, hayat kalitesinin düşmesinin karşılığı? Onlar; ölçülmüş olan ölçülemeyen faydanın, gerçekten de ölçülemeyen tarafı, iceberg’in görünmeyen tarafı yani!
...
Bize yine de birileri, “Biz onlardan daha akıllıyız, biz bu hizmetleri bedavaya alıyoruz, boşverin bunları” derlerse;
Ülkemiz eczacıları yaptıkları yatırımla, sundukları hizmet kalitesiyle ve mesleki bilgileri ile en az kestikleri fatura tutarı kadar ölçülemeyen toplumsal fayda sağlamaktadır. Bu hizmeti bedavaya sürdürmeleri de mümkün değildir. Çünkü yanlış ilaç fiyatlandırma sistemi ve kaliteyi bedava alma stratejisi sürdürülebilir bir politika değildir. Nasıl ki Devlet “ekmek 1 kuruştan satılacak” diye kural koyabilir ama o fiyata ne ürettirebilir ne de sattırabilirse meslek hakkı vermeden, fiyatlandırmadaki hatayı düzeltmeden ilaç ve eczacılık hizmetinin kesintisiz devamını sağlayamazsınız.
Demeliyiz artık!
Zira;
En ucuz komşumuzda 50 TL olan kalp tansiyon ilacı bizde 10 TL ama yok!
Bulunamayan, ulaşılamayan ilaç en pahalı ilaçtır!
Tasarruf anlayışınız “aman eczacılar para kazanmasın da ne olursa olsun” olmasın,
Belki pahalı dediğiniz o ilaç bir gün size de lazım eder.
Belki ilacı yetkiniz ve konumunuz sayesinde yurtdışından getirtirsiniz,
Kurye ile de size yetiştirirler.
Yetiştirdiler, yetiştirdiler...
Yetiştiremediler,
Sizi ikindiye yetiştirirler !!!
Aman diyeyim,
Sağlığınız için eczacınıza da ilacınıza da sahip çıkın !
...
Saygılarımla...
s.sofugil@eczacininsesi.com