Sosyal Devlet ABD, Kapitalist Türkiye

Bülent KIRAN

Geçtiğimiz günlerde ABD Temsilciler Meclisi, Başkan Barack Obama’nın başlıca gündem maddelerinden biri olan sağlık reformuna sermaye çevrelerinin büyük tepkisine rağmen onay verdi. Tasarıyla sağlık sigortası bulunmayan 32 milyon Amerikalı da sisteme dâhil olunca, hemen, hemen tüm Amerikalılar sağlık sigortası kapsamına girmiş oluyor.

Bunun ilginç olan bir diğer yönü de tasarının faturasının varlıklı kesimlere getirilen yeni vergilerle ödenmesinin planlanmış olmasıdır. Sağlık reformu, 1960′larda 65 yaş üstü Amerikalılar için kurulan “Medicare” programından bu yana sağlık sisteminde yapılan en büyük reform olarak kabul ediliyor. Bu tasarı, ayrıca, ünlü muhalif yönetmen Micheal Moore’un SİCKO(HASTA) adlı belgesel filminde işlendiği gibi sağlık sigortası şirketlerinin kronik veya mevcut hastalıkları olan kimseleri sigortalamayı reddetmesi gibi kısıtlayıcı sigorta faaliyetlerini de yasaklıyor.

Amerika Birleşik Devletleri sağlıkta daha sosyal ve halkçı bir reform yapma yolunda ilerlerken, Türkiye 1961 yılında kabul edip uygulamaya koyduğu 224 sayılı Sağlık Hizmetleri Sosyalizasyon Kanunu’nu yok sayan ve adına da “Sağlıkta Dönüşüm denilen projeyle” bugünlerde hedef tahtası haline getirilen 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2.,56.,60. maddelerinde yazılı “Sosyal Devlet”, “Sağlıklı yaşama hakkı”, “Sosyal güvenlik hakkı” tanımlamalarına karşın sağlık hizmetlerini hak olmaktan çıkartıp,parası olanın gücü yettiği kadar alabileceği sıradan bir hizmet haline dönüştürme amacıyla sağlık alanını adım, adım piyasalaştıran ve özelleştirilen yasaları çıkartarak sosyal devlet olma özelliğini yitirmekte ve sağlık sistemini tamamen uluslararası kapitalist sistem kurallarına, özel yabancı şirketlerin ve onların yerli ortaklarının çıkarlarına göre düzenleme hedefiyle yola devam etmektedir.

Türkiye ve ABD arasında yaşanan bu tersine dönüşüm bir tesadüften mi ibarettir, yoksa Türkiye, senaryosu ABD’de yazılmış uluslararası bir planının parçası haline mi getirilmiştir?

Bu sorunun yanıtını veriler üzerinden inceleyerek araştırdığımızda karşımıza çıkan tablo şudur;

Amerika Birleşik Devletleri, ulusal sağlık harcamaları istatistikleri reçeteli ilaç harcamaları gelecek planlarına bakıldığında,1968 yılında %6 olan kamu fonları harcamalarının kademeli olarak,1978’de %14’e, 1998’de %22’e, 2008’de % 37’e ve 2019’da ise % 47’e çıkarılacağının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.

Amerika, liberalizm’in peygamberi Adam Smith’in 1776 yılında yazığı, “Ulusların Sağlığı-The wealth of nations- “ adlı eserinde ifade ettiği “sağlık hizmeti, piyasaya  bırakılamayacak kadar önemli, kritik bir alandır”, sözünü 234 yıl sonra hatırlamış olacak ki, Amerikan halkının cebinden yaptığı reçeteli ilaç harcamalarının azaltılmasını planlanırken, devlet katkısının giderek artacağı ve 2019’da temel sağlık sigortası ilaç harcamaları %36 iken, halkın cepten yaptığı harcamaların %17’e kadar indirilmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bunu destekleyen başka verilerde vardır. Ama bu kısa yazımda, asıl amaç meselenin özüne değinmektir.

Öte yandan, Türkiye’de sağlık sisteminin tamamen özelleştirmeye doğru götürüldüğü ve bunun için Amerika’nın kontrolündeki Dünya Bankası’ndan sürekli hibe krediler alındığı ve  “Sağlıkta Dönüşüm denilen özelleştirme projesi “ için karşılıksız hibe olarak alınan kredilerin son partisinin de Türkiye Sağlık Bakanlığı’na 11.06.2009 tarihinde “75.13 milyon ABD doları” olarak ödendiği ve buna karşılık projenin 31 Temmuz 2013’e kadar bitirileceğinin Türkiye tarafından taahhüt edildiği Dünya Bankası resmi belgelerinden net bir şekilde anlaşılmaktadır. Detaylı bilgi için tıklayın

Yani, 2013 kadar Türkiye’de sağlık alanı tümden özelleşecek ve Türkiye’de özelleşen sağlık hizmetleriyle vatandaşlar ilaçlarını ve hastane masraflarını giderek artan oranlarda kendi ceplerinden öderken, Amerika’da krizin de etkisiyle daralan pazar sonucu azalan özel hastane ve ilaç şirketleri karları Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülke pazarları üzerinden elde edilen gelirlerle sübvanse edilerek, sürdürülmeye devam edecektir.

Bir başka değişle Amerika, kendi vatandaşlarının sağlığını artan bir biçimde koruma altına almayı hedeflerken, bunun şirketleri üzerinde olan olumsuz etkilerinin maliyetini Türkiye ve onun gibi sağlıkta dönüşüm programlarıyla küresel kapitalizmin pazarına eklemlenmiş diğer mazlum halkların cebinden çıkacak paralarla finanse edecektir.

AKP hükümeti, Türkiye’de sağlık alanını tümden özelleştirecek olan uygulamaların son hamlelerinden biri olan Kamu Hastane Birlikleri Yasası’ndan sonra 2013 yılına kadar değiştireceği ilaç-eczacılık yasalarıyla zincir eczanelerin ve marketlerde ilaç satışının da önünü açacak düzenlemeleri yapacak ve sonra tüm bu sağlık yasalarını “Temel Sağlık Kanunu” başlığı altında toplayarak güncelleyeceğini bizzat başbakan ve sağlık bakanının ağzından ilan etmiştir. Yine, sağlık bakanı bir konuşmasında; Sağlık Bakanlığının Sağlıkta Dönüşüm Programı ile geliştirilen yeni rolüne uygun yeni “teşkilat yasası” çıkaracağını ve bakanlığın sağlık alanındaki yeni rolünün sadece düzenleyici ve denetleyici olacağını, beyan etmiştir. Yani, sağlık bakanlığı, sağlık hizmetlerini tümden piyasaya devredecektir.

İşte, AKP’nin her fırsatta dillendirdiği, övünçle sunduğu ve pembe tablolar çizerek seçimlerde de büyük oranda oy topladığı, Amerikan çıkarlarına hizmet eden Sağlıkta Dönüşüm Projesi ardındaki gerçekler budur!

Takdir yüce Türk halkınındır.

(*) İzmir Eczacı Odası Forumundan



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat