Eczacılık Fakültesi’nin 3. sınıfında yaz okulundaydım. Farmakoloji notlarımı etüt salonunun masasından başlayarak üst üste koyduğumda boyumu aşıyordu. Bizim nesil hayli güdük kalmıştı da, buna hayıflanmanın bir anlamı yoktu. Ortalama Türk kadını boyuydu işte. Bildiğin bir buçuk metre kupon kumaş kadar. Ben küçük değildim, Farmakoloji büyüğümüzdü, abimizdi.

Yaz okulunda nöbetçi olan yurdumuzda yakalandık 17 Ağustos depremine. Ankara’da bile zangır zangır sallandık. O geceyi yurdun bahçesinde, olan bitenden bihaber, gençliğin maceracılığıyla şarkılar söyleyerek geçirdik. Birkaç gün korkumuzdan yurdun bahçesinde yattık. Üzerimizden kediler geçtiğinde ciyak ciyak uyandık. Biz bunları anı diye anlattık sonra. Binlerce insanımızın anılarının göçük altında kaldığını sonradan öğrendik. 12 Eylül’de yuttuğu batık kitaplar ve aşklar daha çıkarılmadan binlerce canımızı almıştı işte bizden, karnı büyük obur Marmara.

Türk Eczacıları Birliği deprem bölgesinde bir kaç çadır eczane açtı hemen. Bir hafta boyunca televizyon ekranlarından bölgede eczacıya ihtiyaç olduğu duyuruldu. Ne mutlu ki, “siz daha eczacı olmadınız, siz gelemezsiniz” demediler de, bize de o çadır eczanede çalışma fırsatı verdiler. Ömrümün en huzurlu uyuduğum gecesidir, “birkaç saat dinlenin” diye zorla gönderildiğimiz Sakarya’da Orman İl Müdürlüğünün yıkık binasında uyuduğum o gece. Bir işe yaradığımı hissettiğim, dahası mesleğimin ne menem bir şey olduğunu anladığım gündür. Başımın üstünden aşan o farmakoloji notlarını bağrıma basmıştım Ankara’ya döndüğümde. Çadır eczanede ne de çok işe yaramıştı o “hocam bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak?” dediğimiz bilgiler. Öğrenciler olarak bizim görevimiz Türkiye’nin dört bir yanından meslektaşlarımızın gönderdiği ilaçları tasnif etmekti. Elimizde sadece bir kutu bulunan, adını hatırlayamadığım bir tansiyon ilacının ne kadar kıymetli olduğunu anlamıştık o bir buçuk metrelik kupon kumaş kadar çalışma alanımızda. Türk Eczacıları Birliği bir meslek örgütü olarak, sivil bir duyarlılıkla üzerine düşeni yapmış, çadır eczaneleri elindeki imkanlar çerçevesinde organize etmişti. Deprem ve diğer doğal afetlerde ortaya çıkan bu sivil duyarlılık, daha sonra bir halk direnişi esnasında sınıfta kalmıştı. Zira o sıralar birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan hassas bir dönemden geçiyorduk. Olağanüstü durum tanımına uymuyordu. “Açılın ben doktorum” nidasıyla olay yerine giriş yapmaya aşina hekimler sırtlarına beyaz boyayla “doktor” yazıp halka hizmet verirken eczacıya düşen, Gezi Parkı İlaçları isimli yeni farmakolojik grubun hesabını vermek olmuştu.

Şimdilerde “eczacılık mesleğinden kaçış başladı” diye haberler dolaşmakta sosyal medyada. Üniversite adaylarının tercih dönemlerinde eczanelerin nasıl da iskambil kağıdından yapılmış kuleler gibi dağıldığı anlatılmakta. Eczacılığın olağanüstü bir dönemden geçtiği konuşulmakta. Bütün meslekler üzerinde yürütülen itibarsızlaştırma politikalarından en çok eczacılık meslek grubu etkilendi zira. Hekimler her şeye rağmen halkın hekimleri olarak baş tacı edilirken, eczacılık mesleği üzerindeki anti propaganda çok çabuk sonuç veriyor. Mesleğin içinde bulunduğu olağanüstü durumun sorumlularından biri, kamu kurumlarının eczacılardan olağanüstü beklentilerinin olması ise, diğeri de eczanede verilen eczacılık hizmetinin kalitesinin giderek düşmesi değil midir? Çadır eczanelerde verdiğimiz hizmet gibi bir eczacılık hizmeti vermedikçe, halkın ihtiyacı olduğunda orada olmadıkça, eczanelerimizi birinci basamak sağlık kuruluşu olmaktan çıkarıp, parfümeriye çevirdikçe eczanelerimiz AVM’leşiyor. Eczaneler AVM’leşirken, AVM’de ilaç satışı meşrulaşıyor halkın gözünde. Raftan ilacı alıp hastaya vermek için 5 yıl okunması gerektiğine bir tek Kadir inanıyor. Meslek olağanüstü bir dönemden geçerken, eczanelerimiz çadırlaşırken bu kez meslek örgütü mücadeleye lojistik destek dahi vermiyor. 1,5 metrekarelik çalışma alanımızda ilacın lojistiği bile elimizden alınıyor. Bilgisayar ekranıyla başbaşa kalıyoruz şimdilik. Beterin beteri, bir AVM’nin eczane standından el sallıyor. Halkın ulaşabileceği en yakın sağlık danışmanı, boyunu aşan faturalar ve sorumluluklar altında eziliyor. Allah’tan yeni neslin boyu daha uzun. Allah büyük de, kayık küçük.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat