Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK


Keyifli, kolay, tehlikesiz yaşamak dünya kurulduğundan beri birincil arzumuz.
Bunalınca, sıkılınca “Gideceğim köyüme, iki keçi, iki kedi, iki köpek besleyeceğim” diye kafa buluyoruz birbirimize veya kendi kendimize.
İki yıl kadar önce yüz kadar arkadaşla “Dingin Mahalle- WhatsApp Grubu” kurduk.
Yaşamdan yorulanlara, küme olarak yaşam şekli, yaşam yeri için dünya henüz ideal bir alan, mahalle, bulamadı; kuramadı, tanımlayamadı, tasarlayamadı.
Deneyler, düş kırıklığı ile devam ediyor.
“Hep Yaşlılar” bir yere toplanınca ne kadar lüks de olsa ne hizmet verirsen versen hoş bir görüntü, yaşam olmuyor; sağlanamıyor.
Öyle bir köy kuralım ki; çocuklu aile, üniversiteli genç, dinginler eşit dağılımlı olsun.
Türk kültüründeki küçük bir köy, mahalle gibi bir şey olalım.
Köydeki gibi büyük küçük birbirini tanısın; iş saatlerinde köy çocuklarla ihtiyar heyetine kalsın; onlar da rahat rahat hayvanları beslesin, sevsin; çocuklar korkusuz oynasın; büyükler şakalaşarak, bastonları ile kavgalaşarak vakit tüketsinler.
Küçük bir Açıkhava Tiyatro Sahnesi ve oturma yerleri yaparız küçükler için. Orada aynı zamanda nutuk atmak isteyenlere “Londra Hyde Park” daki gibi bir de “Serbest Kürsü” kurarız; isteyen nutkunu atsın; isteyen kitabını okusun ve satsın; isteyen de kavak gölgesinde kitap yazsın.
Malum konuşan ve kitap yazanların sayısı dinleyen ve okuyanların sayısını geçti.
Köyde kimin doğduğu, kimin öldüğü çok ünlülermiş gibi anında duyulsun.
O köyde okul öncesi, ilk, orta öğretim okulları ve sağlıklı yaşama destek üniteleri de olsun.
Anlaşalım, düşünelim, tasarlayalım.
Rantçıları en arkaya atalım; akıl, bilim, ön görü, uzak görü sahibi öncüleri bulup en öne alalım; isteklerimizin tanımlarını yapalım; “Dingin Yaşam” kitabı oluşturalım.
O kitabı tekrar tekrar okuyalım; okutalım; sonra da proje yaptıralım; aklımız yatarsa, paramız yeterse (hiçbir zaman yetmez ya):
“Ey Müslümanlar, ey Türkler, hatta, ey yabancılar böyle bir projemiz var” diye çağrıya çıkalım.
Yeterli sayıya ulaşırsak da deneyini, pratiğini yapalım.
Başarırsak kapış kapış örnek alınır; dünya televizyonlarına artist oluruz; ülkemizin sermayesiz, masrafsız reklamını yapmış oluruz.
Başaramazsak hakkımızı helal eder otururuz.   
Gibi… Bir sürü hayal kurduk.
“Yaşantımızı kimse görmesin, nazar değirmesin diye üç metre yüksekliğinde duvar çekmeyelim.
Hava atmadan, israf etmeden, beton, naylon, plastik kullanmadan; ağaç, sebze yetiştirerek; at, eşek, inek, keçi, kedi, köpek severek; su, taş, toprak ile oynaşarak yaşayalım.”
Dedik. Birkaç çaylı toplantı da yaptık. 
Bir rüzgar toplayamadığımız gibi, topladığımız 20 kişiyi de bir arada tutamadık.
“Hazineden yer arayalım, Avrupa Birliğinden Fon bulalım” diye yeni bir grup kurdular ve ikiye ayrıldık.
“Nerede olacak? Denize ne kadar? Kaç m2 olacak? Kaça olacak?”
Sorulardan kurtulup, başlama noktası, çalışma gündemi, çalışma modeli, sistemi bulamadık.
Gruba konu ile ilgisiz fotoğraf, video, yazı yağdı.
Çoğu arkadaş sanki diğer grupları çok matahmış gibi hemen ayrılarak hava attı; bastı.
Yüz arkadaştan, kimseden kopya çekmeden öz isteklerini içeren en az elli makale bekledik; gelmedi.
“WhatsApp Grubu” kurudu.


XXX


Victor Hugo, “Demokrasinin acıklı halinin nedeni, Yurtseverlerin yakınmayı bırakıp, ellerini taşın altına koymayarak meydanı çıkarcılara bırakmalarıdır” demiş.
Müteahhitlere çok kızdık; olumsuzlukların bütün günahı onların sırtında, torbalarında zannettik.
Küçük bir köy, küçük bir mahalle, demokrat, dingin, doğru bir yaşam kurgulayıp deneyleyemedik.
Riske giren, girmek isteyen, terleyerek bir şey yapmak isteyenleri bulmak, deney yapmak zor.
Düşünüp, taşınıp, karınca, kaderince, kendince yaşamak isteyenleri bir araya getirmek zor.
Ranta, ucuza, umuda koşmak, koşturmak çok kolay.  
Kurnazlar ile uyanıkların kapıştığı, oynaştığı, paylaştığı, rantlaştığı alanlar, mahalleler çok oluştu.
Maksadım Türk Kültüründe kendiliğinden oluşan yaşam gibi, akıl, bilim, demokratlık öncelikli, gösterişten uzak, israfsız, iyi niyetli söylemlerimize örnek küçük bir:
 “YAŞAM KÜMESİ-DİNGİN MAHALLE” kurmaya çalışmak idi.
Mahalle kuramadık; hadi neyse; çalışmaya başlayamamak, çalışamamak ayıbımız oldu.  
Kime ne diyelim (!)?


XXX


Arabanın kıt olduğu zamanlarda; İzmir Kordon’da, alımlı çalımlı iki bayana, cenaze aracı ile bir bıçkın fiyakalı bir şekilde yaklaşmış.
“Atlayın iki tur atalım” demiş…
Hanımlar ikisi birden “Hıhh, biz bu arabaya mı bineceğiz”? Der demez, adam gaza basıp son sürat fırlamış ve de arkasına dönüp:
“Canınız isterse be…. Bu arabaya binmek için millet ölüyor be…” demiş.

 

23 Eylül 2021 KUŞADASI



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat