Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK  

 

 

28 Kasım- 1 Aralık 2013 tarihinde, Antalya’da 2. Ulusal Klinik Eczacılık Farmasötik Bakım Kongresi yapıldı.

1980’lerde eczacılık mesleğinin geleneksel işlevi azalıp çalışma alanı daralınca, ABD ve çağdaş ülkeler, saygınlığı korumak, yeni sorumluluk kazanmak için mesleği güncellemişler, klinik eczacılık, farmasötik bakım söylem ve eylemlerine başlamışlar.

Ülkemizde de, Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde; 1991’de  Klinik Farmasi Yüksek Lisans Programı, 1995’de 4.sınıflara Klinik Eczacılık dersi, 1996’da Klinik Eczacılık Bilim Dalı ile doktora programı açılmış.

1998 yılında Prf.Dr.Fikret Vehbi İzzettin ve on öğretim üyesi tarafından “Klinik Eczacılık Derneği” kurulmuş, İstanbul’da 2005’de ‘1.Ulusal Klinik Eczacılık Kongresi’, 2007’de ‘Avrupa Klinik Eczacılık Kongresi’ yapılmış.

Klinik Eczacılık Derneği, Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, TEB tarafından düzenlenen, İstanbul, Antalya, Malatya Eczacı odaları ve Rivosem tarafından desteklenen 2. Ulusal Klinik Eczacılık Farmasötik Bakım Kongresi, 40 kadar öğretim üyesi, 40 kadar eczacı ve bir grup öğrenci ile, güzel, bakımlı ama pahalı bir otelde, keyifli, huzurlu, üç kısa günde yapıldı. Eczacı olarak onurlandık, gururlandık, umutlandık; cesaret, özgüven, moral kazandık.

Prof.Dr. Fikret Vehbi İzzettin, Prof.Dr. Nurettin Abacıoğlu, Prof.Dr. Levent Üstünes, Prof.Dr. Ahmet Başaran, Doç.Dr. Mesut Sancar ve pek çok öğretim üyesi, bilimsel dokundurmalar, gülümseten atışmalar, sataşmalarla  günümüze, geleceğimize ışık tutan unutulmaz dersler verdiler. Kahkahalarla, coşkulu alkışlarla, merakla dinledik. Taşların yavaş yavaş yerine oturmakta olduğunu hissettik. Çağdaş, evrensel değerlerle beslenmiş ilaç uygulama becerileri ile donatılmış eczacı hizmeti gerektiği, uygun biyolojik saatte hedefine ulaştırılacak akıllı ilaçlara hazırlık gerektiği anlatıldı. Pek çok konuda, tadı damağımızda sunumlar yapıldı. Sağlığa katkının ne kadar ciddiyet, hassasiyet, gayret gerektirdiği, ‘hasta yararına çalışmak’ anlamındaki ‘klinik eczacılık’ın mesleğin temel taşı olacağı, uygulanabilen bilgi ile eczacının güç kazanacağı, kendine geleceği, kendine güveneceği, kendine döneceği vurgulandı.

Ayrıca, bazı serbest eczane sahibi eczacı arkadaşlar da, klinik eczacılığın açtığı ufuktan yürüyerek, sosyal sorumluluk duyarak, diyabet, sigara bıraktırma, en iyi eczane açma, v.b. konularda bir hayli yol almışlar. Özel becerilerini, kabiliyetlerini, ödüllerini, bazı hususlarda yapılan işler etik mi değil mi soruları havada asılı kalsa da, siz de yapabilirsiniz, ya da size de çıkabilir edasıyla sergilediler.

Eczacılık mesleğinin ayağa kalkması, yükselmesi, yücelmesi, hasta yararına, daha sağlıklı olma yararına, sağlığı koruma yararına yönelmesi için canla başla çalışan derneğin ve öğretim üyelerinin onca özverisine, mesleğin şeref, haysiyet ve geleceği ile çok yakın ilgisine rağmen eczacı odaları ve eczacılar kongreye ilgi duymadı. İsteseydi sadece Antalya Eczacı Odası o salonları taşırırdı.

Henry Ford, ‘insan öğrenmeyi bıraktığı gün yaşlanır’ demiş.
Keşke:
1- Öğrenmeye tutunabilseydik. Satılan her ilaçtan, araştırmaya, öğrenmeye pay verseydik.
2- Eczacılık damarına bastırmayan eczacı oranı %5 değil %50 olsaydı. Eczacılık gibi çok ciddi bir işi, eczanede duramayan bir eczacı ile, eczaneden ayrılamayan bir kalfa ikilisine bırakmadan, biri tedarikçi, idareci, biri ‘farmasötik bakım’cı en az iki eczacı ile yapsaydık.
3- Reçeteleri diplomaya değil, hasta yararına katkı koyacak eczacıya yönlendirebilseydik;
hakça kazanıp, hakça bölüşebilseydik.
4- Ayakta zor duran bu kadar çok eczane yerine, uzmanlaşmış eczacılarla, konunun ciddiyetine yakışır konumda, kendine güvenli, sağlam temelli eczanelerimiz olsaydı.
5- Eczacı odaları ve TEB tıkanmamış olsalardı, eczacılık damarımızı ezdirmemiş olsalardı; ufuk açabilselerdi; Ahmet Şerif İzgören’in “Başarı için değişimi yakalamaya çalışıyorsanız kaybeden olursunuz. Başarı için değişimi yaratmak gerekir” öğüdü peşinden yürüselerdi.

Ülkemizde iki kuşak eczacı harcandıktan sonra ‘Klinik Eczacılık’ hareketi yola çıktı. Konuya el, gönül, kafa, zaman, para koyan ad ve soyad’lar kayda geçti. İnsanoğlunu geleceğe bilim ve eğitim taşıyacakmış; geleceğe doğru umutla akan tren yolda. Daha erken ulaşırız diye küçük, kurnaz, kutu gibi, yol tıkayıcı, yol kesici özel arabalarımızla yola çıkmayalım; yolu tıkamayalım.

Treni yanlış duraklarda beklemeyelim; akıl gönül evliliğine gidelim…



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat