Sap ile saman, çer ile çöp birbirine karışmış durumda. Ülkemizdeki her alanda olduğu gibi eczacılık mesleğimizde de ne yazık ki böyle.  Ve bu karmaşıklık o kadar arka arkaya sür geliyor ki, birini değerlendirip çözemeden diğeri geliyor.

         Bu karmaşıklıklar dizisinin önemli bir kısmı da, sorunları çözmesi için görev verdiğimiz meslek örgütü yöneticilerimiz tarafından bilerek ya da yetersizliklerinden, ürkekliklerinden kaynaklanıyor.

 

         Türk Eczacıları Birliği, Eczacı Odalarına “ÇOK ÖNEMLİ! ÇOK GİZLİ!” başlığı altında “biz SGK ile yapılan görüşmelerde bir halt beceremedik, Eczacı Odaları Yöneticileri olarak sizler de SUT nedeni ile eczacıların yaşadığı sorunları bildiren yazılar yazın, bu yazıları da SGK’na ve bakanlıklara bildirin.

         Ama sakın ha, bizim size bunu tavsiye ettiğimizi açıklamayın” mealinde bir yazı göndermiş.

        

         İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu da bu “ÇOK ÖNEMLİ! ÇOK GİZLİ!”          yazıyı web sitesinde yayınlayarak kendince T.E.B.’ne –tabiri caizse- giydiriyor ve kendine bir paye çıkarmaya çalışıyor.

 

         Bildiğimiz gibi T.E.B. Merkez Heyeti’nde İstanbul Eczacı Odası’ndan da bir temsilcimiz var. Aynı zamanda İstanbul Ecza Koop.’un da Yönetim Kurulu Başkanı olan Sn. Sait Yücel’in böyle bir acizlik yazısı ile delegesi olduğu İstanbul Eczacı Odasının Yönetim Kurulunun bu yazıyı “giydirme” doğrultusunda yayınlayarak kendisinin düşürüldüğü durum hakkında değerlendirmesini, düşüncelerini kendi adıma merak ediyorum.

         Ayrıca İstanbul Eczacı Odası, SGK ile yapılan protokol görüşmelerinde komisyon üyesi idi. 2008 Temmuz ayında Bursa’da yapılan Bölgelerarası Toplantısında Oda Başkanı Sn. Semih Güngör’ün T.E.B. Merkez Heyeti hakkında yaptığı iltifat dolu konuşmaları hala belleklerde.

         Tüm bu gelişmelerin ışığında İstanbul Eczacı Odası seçilmiş kurulları, T.E.B. Merkez Heyeti’nde görev yapan Sn. Sait Yücel’in konumunu neden değerlendirmiyorlar?

 

         İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu’nun yazısında bir cümle dikkati çekiyor.

         İstanbul Eczacı Odamızın sevgili Yönetim Kurulu üyeleri diyorlar ki; “T.E.B. bir sivil toplum örgütüdür, tüm ilişkileri açık ve şeffaf olmak zorundadır”.

 

         Peki, T.E.B. bir sivil toplum örgütü, tüm ilişkileri açık ve şeffaf olmak zorunda da, İstanbul Eczacı Odası bir sivil toplum örgütü değil mi?

         İstanbul Eczacı Odası’nın tüm ilişkileri açık ve şeffaf olmak zorunda değil mi?

        

         Neden İstanbul Eczacı Odası’nın ilişkilerinin “gizli ve kapalı” olduğunu ve böyle olması gerektiğini iddia ederek girişimde bulunuyorsunuz?

 

Bu arada sevgili üst örgütümüz T.E.B., 31 Ekim 2008 tarihli yazısı ile bankalar arası referans faiz oranının (TR-LİBOR) yıllık 25,37 seviyesine ulaştığını, buna dayalı olarak da Yardımlaşma Sandığı tarafından ekonomik olarak ihtiyacı olan eczacılara verdiği kredileri yeni faiz oranları belirleyebilmek için durdurduğunu belirtmiş.

Sevgili T.E.B. Merkez Heyeti üyelerimiz eczacının hakkını savunmak konusunda yetersiz ve duyarsız olduklarını kabul ediyorlar, ama bankacılık konusunda gelişmeleri iyi takip ediyorlar.

“Yardımlaşma Sandığı”nın ismini ifade eden kelimelerin anlamlarını yok sayıyorlar.

Adı üzerinde “Yardımlaşma Sandığı”.

İhtiyacı olan eczacıya yardım amacı ile kurulmuş ve faiz almak gibi bir görevi yok.

Geçmişte eczacıya verilen kredilerden haksız gelir elde edildiği iddiası ile T.E.B.’ne para cezası verilmişti. Arkadaşlarımız her halde tekrar böyle bir ceza ile karşı karşıya kalmamak için Yardımlaşma Sandığı’nın parasını, yani eczacıların birikimini İş Bankası’na devrettiler. “Minareye kılıf” hesabı.

Eczacılar artık bankanın katı kuralları ile karşı karşıya.

        

         Kendi benliğimizdeki gücü görmek ve bu gücü değerlendirmek zorundayız. Bu durum bireyler için de örgütler için de geçerlidir.     

        

         Ecz. Ertan ÇİFTÇİ

         Eczacının Sesi Meclisi üyesi

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat