Artık açıkça belli oldu. Eczacıya rahat yüzü yok. Çoğumuzun elemanlarının izin kullandığı bu tarihlerde yine bir belirsizlik, yine bir stres, yine bir hak gaspı altındayız.

 

Hani bir deyim vardır. “Kedi enceğini kaybetse, bulamaz”. Benim eczanem aynı o durumda. İnanıyorum ki birçoğumuzun eczanesi de aynı durumdadır.

 

Nerelerden bu günlere getirildik, bu günlere getirilmeli miydik ya da bu günlere getirilmeyi engelleyebilir miydik?

 

Bu durumu engellemenin birinci yolu örgütlü olmak. Örgütlülüğümüze bakarsak;

 

53 Eczacı Odası ve üst örgütümüz Türk Eczacıları Birliği.

Bu Eczacı Odalarında aday yani gönüllü olarak seçimle göreve gelmiş;

325 Yönetim Kurulu asli üyesi,

159 Denetleme Kurulu asli üyesi,

265 Onur (Haysiyet) Kurulu asli üyesi,

300 civarı Eczacı Odası asli Büyük Kongre Delegesi

(TEB seçilmiş kurulları da Eczacı Odası Delegelerinden oluştuğu için ayrıca belirtmedim)

 

1000’i aşkın seçilmiş kurullar asli üyesi,

1000’i aşkın seçilmiş kurullar yedek üyesi.

2000’i aşkın eczacı YÖNETİCİ konumunda.

Yaklaşık 12-14 eczacıya bir yönetici düşüyor.

 

İsterseniz bu hesaba Ecza Kooperatiflerinde bu görevlere aday olarak seçilmiş 100’ü aşkın eczacıyı da ekleyebilirsiniz.

 

İsterseniz Komisyonlarda çalışan, Bölge Temsilciliği yapan eczacıları da bu hesaba ekleyebilirsiniz.

 

Dışarıdan baktığınızda insan faktörü yani düşünen beyin olarak devasa bir örgüt gücü. Ekonomik yapısı da fena sayılmaz. Birçok ticari holding patronunun ağzının suyunu akıtacak düzeyde.

 

Böyle bir örgütlülüğün üyelerinin, mesleğin ve kamunun haklarını korumak, refahını sağlamak adına yüzlerce, hatta binlerce plan, proje, politika, eylem üretmesi gerekmez mi? Yapılan her haksızlığa karşı hukuksal ve eylemsel her türlü girişimde bulunması gerekmez mi? Yurt geneline dağılmış 24.000’i aşkın eczaneyi kamuoyu oluşturmak için kullanmayı becerebilmek çok mu ütopik?

 

Böyle bir örgütlülüğün hareketliliğinde yer yerinden oynaması gerekmez mi?

 

Ama gelin görün ki hiç de öyle olmuyor.

 

İki, üç Eczacı Odasının açtığı birer, ikişer küçük davanın haricinde hukuksal bir girişim yok –ki bunlar bile kazanımdır-. Yapılan eylemlerin ise tamamına yakını göstermelik kaldı, yapılmış olmak için yapıldı.

 

Örgüt yöneticilerinin birlikte olması gereken son toplantı 10-12 Haziran 2010 tarihlerinde Balıkesir-Güre’de yapılan TEB 1. Bölgelerarası Toplantısı. Her konuşmacı, yönetici vasfına sahip yani öneri getirmesi, çözüm üretmesi gereken kişilerdi. Ama sadece TEB yönetimini eleştiren sözler söylemekle yetindiler.

 

Her hangi bir düz eczacının her hangi bir yöneticiyi eleştirmek için kullanacağı sözler.

 

Birçok konuşmacı “bu toplantıda alınacak kararların ivedilikle yaşama geçirilmesini” istedi, ama karar alınması gereken bir tek öneri getirilmedi. Karar alınması için bir öneri gelmeyince de toplantı sonuç bildirisi “Kaz dağlarının korunması” ile ilgili bir metin oldu.

 

Geçen bir aylık süreçte de Eczacı Odalarını gözlemlediğimizde TEB, SGK ve Sağlık Bakanlığı duyurularını üyelerine aktarmakla ve TEB’ni eleştirmekle asli görevlerini geçiştirdiklerini görmekteyiz.

 

Sadece “oh be ne güzel söyledim, ne biçim giydirdim” demekle kendinizi rahatlatırsınız, çevrenizdeki 3-5 kişiye hava atarsınız ama eczacının derdine çare olamazsınız.

 

Seçilmiş kurullarda yer alan asli ve yedek üyeler, sözüm sizlere. Sizler yöneticilerimizsiniz. Düşünmek, üretmek, paylaşmak ve yönlendirmek zorundasınız. Bunlar sizin görevleriniz.

 

Mesleğimize ve bizlere karşı yapılan haksız, hukuksuz girişimlere karşı akla, mantığa ve hukuka dayalı girişimlere başlamak için neyi bekliyorsunuz?

 

Eğer ki bir girişimde bulunmayacaksanız, gelişmelere müdahil olmayacaksanız önümüzdeki TEB Büyük Kongresinde kimse 54. Eczacı Odası kurulumu için teklif vermesin. Kartvizitinde Eczacı Odası ……. Kurulu Başkanı ya da üyesi veya TEB Delegesi yazan bu kadar imtiyazlı eczacı yeterli.

 

Fazlasını kaldıramayız.

 İLETİŞİM:

e.ciftci@eczacininsesi.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat