ERGİN YILDIZOĞLU

Fazıl Say Çok Rahatsız Etti...

Fazıl Say 'ın, " Türkiye rüyalarımız kısmen öldü... Azınlıkta kaldık. İleride Türkiye'den ayrılabilirim" sözleri, ardından, "Ortaçağ karanlığı, bütün aydınlarımız gibi beni de kaygılandırıyor. Eğer günün birinde karanlık güçler cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz" açıklaması, hükümeti, siyasal İslamın sözcülerini ve liberal entelijansiyayı çok rahatsız etti.

'Kamusal aydın' görmeye alışık değiller

Say'ın, "gerçekliğe" sanatıyla değil de doğrudan bir demeçle müdahaleyi seçmiş olması da önemli. Çünkü, böylece Say, bir alanda kendini kanıtladıktan sonra, bu konumunu toplumsal bir soruna müdahale etmekte kullanarak bir "kamusal aydın" işlevi üstlenmiş oluyor. İlk önce "ayrılabilirim " sözleriyle şok etkisi yaratarak, "sorunu" bir anda toplumun gündemine koyduktan sonra, ikinci demecinde teslim olmayacağını açıklayarak bir tavır öneriyor, böylece bu işlevine sadık kalmaya niyetli olduğunu ilan ediyor.

Siyasal İslamla, küreselleşmeci, neoliberal hegemonya arasındaki "sembiyoz" (birbirinden beslenme) ilişkisi üzerinde oluşan "statükonun" uygulayıcılarıyla, kalemlerini onların hizmetine vermiş liberal entelijansiya açısından, uluslararası alanda saygın, ama "statüko" nun hizmetinde olmayan bir sanatçı/aydının varlığı tatsız, alışık olmadıkları bir durum. Hemen paniğe kapıldılar; bir cevap verme yarışı başladı.

Cevapların, " sanatçıdır, duygusaldır" gibi yavanlıkları, korkaklık suçlamalarını, hatta "seni davet etmediler de ondan" gibisinden bayağılıkları, "ötekileştirmeye hakkı var mı" gibi sözde "sofistike" (çok sevdikleri bir deyim) kurnazlıkları aşamaması bizi şaşırtmadı. Liberal entelijansiyanın, soruna "tarafsız" bir noktadan bakabilen, çok "sofistike" bir gözlemci taklidi yapması da gerçekten komikti. Sığlık, bu kesimin en temel özelliğidir!

Ama geçmiş olsun! Say'ın dokunduğu konunun can alıcı önemi, sözlerinin yol açtığı panikle, üzerine yazılan metrelerce sütunla, histeri krizlerini anımsatan karalama çabalarıyla çoktan kanıtlandı...

Ortaçağ karanlığı üzerine bir not

Ben de bu vesileyle, Say'ın "ortaçağ karanlığı" saptamasıyla ilgili bir not düşmek istiyorum.

Karşımızdaki, ne yazık ki " ortaçağ karanlığı" değil. Siyasal İslamdan ayrılarak liberalizme doğu yola çıktıktan sonra, yeni yaşamın etkileriyle olacak, aniden frenleri patlayan bir yazarın iddia ettiği gibi "yerleşik burjuva kültürüne yönelik bir köylü tepkisi" hiç değil. Karşımızdaki karanlık, "burjuva kültürünün" bölgeye , zamana , etkisi altında olduğu uluslararası hegemonya ilişkilerine bağlı olarak şekillenen, "çağdaş" biçimlerine ait. Karanlık olmasıysa öncelikle, özgür, eleştirel düşünceyi, bireysel özgürlükleri de hedef alan bir "biyo-politiği" (beden - dış görünüşe, cinsel yaşama ilişkin - denetleme rejimini) amaçlamasından kaynaklanıyor.

Siyasal İslamın, karşımıza, bu konjonktürde, "ılımlı/liberal eğilim" maskesiyle çıkması bizi yanıltmasın. Bu "hareketin" hedefi, devlet düzeyinde, aile ile devlet arasında kalan toplumsal alanda hızlanan dönüşümlerin gösterdiği gibi, ülkenin " yaşam dünyasını ", kendi " hakikat rejimini" (bir "hakikat rejimi" , ileri sürülen önermelerin anlamlı olup olmadıklarına karar veren süreçleri, kabul edilebilir dili, simgeleri, akıl yürütme ve sonuç yaratma tarzlarını saptayarak belirler) egemen kılacak biçimde yeniden düzenlemektir.

Bu, "ılımlı" olduğu, sivil toplumla bağdaştığı (daha şimdiden sivil toplumu yok etmeye başlamış olsa da...) iddia edilen siyasal İslamın projesi, küresel kapitalizmle, uluslararası mali-sermayenin ülkedeki ekonomik, ABD ve AB'nin bölgedeki jeopolitik projeleriyle tam anlamıyla uyum halinde. Dahası bu hareket, yaygın toplumsal örgütlenmelere, kitle tabanına, hızla genişleyen ve devlete nüfuz eden kadro kapasitesine sahip.

Bu hareketle birlikte toplumda egemen olmaya başlayan "hakikat rejimi" ulus-devleti yerine "ümmet" kavramını koyamaya çalışarak emperyalizmin , tarihsel gelişme anlayışını (evrim teorisini vb.) yadsıyarak da kapitalizmin eleştirisine giden yolları kapatıyor. Bu açıdan salt aydınların, sanatçıların, akademik çevrelerin yaşam tarzları, etkinlik alanları açısından bir tehlike oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda, emekçi sınıfların kendilerini savunma reflekslerinin düşünsel , sendikaları da ele geçirmeye başlayarak kurumsal temellerini yıkıyor.

İşte, bu nedenlerle, karşımızda, bir ekonomik, siyasi sömürgeleştirilme sürecini " yükselen hegemon" fantezileriyle gizlemeye çalışan, bu sürecin kırıntılarıyla beslenen, özgürlükler üzerindeki etkileri, örgütlenme derinliği açısından da, faşizm, nazizm, falanjizm gibi akımları anımsatan çağdaş bir karanlık var! Fazıl Say bu alanda yerleşmeye başlayan rehaveti bir anda havaya uçurdu, bir "kamusal aydın" işlevini yerine getirdi. Umarız başkaları da vardır...

Cumhuriyet 19.12.2007



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat