6197 sayılı yasamız değişiyormuş. Değişecek söylentileri kırk yıl önce eczanemi açarken de vardı. Değişiyor denince hemen eczacılık tarihimize bakarım.
Yıl 1840: Galatasaray Tıp Okulu’nda “Eczacılık Sınıfı” açılıyor.
Yıl 1861: Eczacılık bağımsız sanat ve meslek kabul ediliyor. Eczaneler yabancıların ellerinde; Türk ve Müslümanları çırak bile almıyorlar.
Yıl 1880: Eczacı Hamdi Bey ilk Türk Eczanesini açıyor.
Yıl 1927: istanbul’da işsiz, bakımsız, birbirine yakın 300 eczane var. Doksan tanesi kapatılıyor. On yedi tanesinin yeri değiştiriliyor; sınırlama getiriliyor.
Yıl 1953: Sınırlama ilaç fiyatlarını artırdı, kaliteyi düşürdü, rekabeti yok etti diye kaldırıldı.
Yıl 2012: Yuvarlak rakamlarla otuz iki bin beş yüz eczacı, yirmi dört bin beş yüz atsan atılmaz satsan satılmaz eczane, yirmi üç eczacılık fakültesinde yedi bin beş yüz eli kulağında eczacı.
1927 deki operasyon dışında eczaneler için ciddi bir şey yapılmamış; eczane açmaktan başka çaresi olmayan eczacı üretilmiş. Yıllardır ısıtıp ısıtıp öne sürülen tasarı, bilimselliği, güncelleşmeyi, birleşmeyi, ciddiyeti, kaliteyi, ekonomikliği, pratikliği, kurumsallaşmayı getirmiyor. Eczacı görev ve sorumluluğu yok. Silah ve petrolden sonra en pahalı, en paralı ürün olan ilaç ile yatıp kalkan, angarya işlerin angarya tartışmaları ile, yirmi beş kuruşun hikmeti ve bereketi ile feleği şaşan, eczanesine “SGK’YA TESLİM” bayrağı asan eczacının “Eczacı Hakkı” yok. Eczacıların birlikte eczane açabilme hakkı yok. Diş dişe, göz göze, hesapsız kitapsız açılıp saçılmışlığa, reçete avcılığına takılıp kalmışlığa çare arama yok. Bir telefon numarası, bir Prof ünvanı, beş dakikalığına kiralanmış TV ekranı ile, peşin para toplayarak milleti gece gündüz soyan, bayan, kandıran çığırtkan şarlatanlara karşı bir önlem yok. Ülke coğrafyasına uyan, ayağı yere sağlam basan, insan sıcağı kokan, günümüz koşullarına göre sağlık hizmetinin korkusuz, kusursuz, ekonomik, yeterli, güvenli verilebileceği fiziki mekanlara yöneliş teşviki yok. Dükkan sahibi korkusundan, vergi cezası kabusundan, eleman kaçarsa tedirginliğinden, sürekli iş başında olamama ezikliğinden arındırılmış, kendine güvenli, sürekli kendini yenileyen, burası kendi yerimiz diyebilen eczacıların kurumsallaşmış eczanelerini öngören bir niyet yok.
Peki ne var? Eczane içindeki eczacı canlar ve canla başla çalışanlar ıskalanmış, unutulmuş. Eritilmiş, çaresizleştirilmiş eczaneler yangından mal kaçırır gibi etkileri on sene sonra görülebilecek ( kaçı yaşayabilecekse ) koruma altına alınmaya çalışılmış.
Keşke her maddeden vazgeçip ”Reçeteyi eczacı hazırlar; reçeteyi hazırlayan eczacının eczacı hakkı vardır; bir eczacının çalıştığı süreçte hazırlayabileceği reçete sayısı sınırlıdır” gibi kısa bir cümle eklense her şey birdenbire normalleşiverecek gibi geliyor bana.
Önce eczacı olacaksın, sonra yardımcı eczacı, sonra da ikinci eczacı… Formalite, vıdıvıdı, dedikodu, şeytani düşünce, gizli anlaşma, açık çatışma, reçete kapışma artacak.
Hukuk, yasa TOPLUMA HİTAP EDEN, GENEL, KISA, ÖZ, ANLAŞILIR, DENGELİ, EŞİT olmalı der. Tasarı bu tarife hiç uymuyor.
Yıllardır iktidarlar yasanızı değiştireceğiz diye pek inanmadan söz verdiler; birliğimiz de ne istediğini tam belirleyemedi; günlük hayhuylardan, büyük işleri küçük hesaplarla, atışmalarla çözme alışkanlığından kurtulamadı; geleceğine varlığının kırkta birini bile ayırmadı; ufuk açma, bilimsel tartışma, derinlikli, verimli, sürekli çalışma yöntemi aramadı.
En ünlü firmalar cirolarının %3 ünü ayırdıkları gelecekleri için harıl harıl çalışıyorlar. Bizler %10 katılımlı formalite tamamlama seçimleri, %90 katılımlı yitmiş, gitmiş, bitmiş günümüzü kurtarma, duvara ağlama ikindi toplantıları dışında bir varlık gösteremedik, geleceği gözleyemedik.
Her şeyden önce samimi, yeterli, sürekli bir irade gerekiyor. Seçimlere, isimlere bağlı, bağımlı olmayan ‘Türk Eczacıları Politikası’ oluşturmak için ‘Geleceğimizi Kuralım Kurulu’ gerekiyor.
Bu kurulda:
-Ömrünü bilime adamış, güçlü sezgileri olan, eczacılara yeni yollar, yeni ufuklar açmaya can atan öğretim üyeleri.
- Eczane işletmeciliği, eczane yönetimi öğretim üyesi ve usta uzmanları.
- Geleceğe fener tutan, bir operasyon için iki yıllık, taktik için beş yıllık, strateji için on yıllık planlar yapılması gerekir diyen ileriyi görebilenler.
- Terazisi sağlam, dengede, hilesiz hukukçular.
- Bilgisini yaşamla yoğuran, varlık nedenini sürekli sorgulayan felsefeciler.
- Boşluğu hoşluk ile dolduran, yaşama keyif katan sanatçılar.
- Yaşamı kolaylaştıran, kültürü insana anımsatan mimarlar.
- Gülmesini bilmeyen dükkan açmasın diyen güler yüzlü güldürücüler bulunmalı.
Bağımsızlık, süresiz zaman, ferah mekan, özgür çalışma ortamı sağlanmalı; gerekli, yeterli bedel esirgenmemeli.
BAKIŞ, DÜŞÜNCE, TASARIM, BİÇİM, EYLEM SİLSİLESİ KURULMALI.
Doğan Kuban’ın “Toplumsal dayanışma yokluğu, kişiyi ekonomik ve sosyal gücün kölesi yapıyor. Toplumsal dayanışma ve katılım, sosyal devletin önemli ilkeleriydi. Kapitalist politika bunu yok etti. İnsanlar kendilerini özgür sanıp kendi kişiliklerinin kabuklarına çekilince, devletin oyuncağı haline geldiler. Bunu kişisel özgürlük sanan da çok.” Sözleri kulaklara küpe yapılmalı.
Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK 12.04.2012 KUŞADASI
saturk1947@gmail.com