Eczacılık kongrelerinin biri bitmeden biri başlıyor. Galiba Türkiye’ye, Türk Eczacılarına bir şeyler oluyor. İlaç ve Eczacılık Kurumu Derneği (İVEK), 28-30 Kasım 2014 tarihinde, İstanbul’da, eczacılık ile ilgisi olanları bir araya getirip, sorunlara çözüm önerileri oluşturmak, öğrencilere mesleği sahiplendirmek gibi iki ana amaçlı ”Uluslararası İlaç ve Eczacılık Kongresi” gerçekleştirdi. Kongre- Fuar karışımı görkemli toplantıda bürokratlar, politikacılar, politikaya ısınanlar, pek çok öğretim üyesi, tek tip formalı gibi başörtülü, başörtüsüz öğrenciler, görüntüde her zamanki gibi kibar, centilmen üreticiler Haliç’e abanmış “Haliç Kongre Merkezi”ni doldurup taşırdılar. Üç dolu dolu gün, Haliç, Eyüp, Tophane, Fener Salonları yaklaşık elli konu, yüz elli konuşmacı ile bilimsel, eğitimsel, düşünsel toplantılarla, canlı, heyecanlı alkışlarla şenlendi.
Açılışta özetle, İstanbul böyle toplantılar için merkez olsun, küresel bilgi paylaşımı için birlikte çalışma kültürü edinelim temennileri sunuldu. Sağlık bakanlığı yetkilileri, ‘uzlaşın gelin, ne isterseniz yapalım’ sözü verdi. Bilim Sanayi ve Teknoloji ile Kalkınma Bakanlığı yetkilileri de, ‘biz yönümüzü tayin ettik; yolumuzu yaptık; strateji, plan, program, eylem belirledik’ dediler.
Birincisi
İstanbul, Ankara, İzmir Eczacı Odaları, kendi imkanlarıyla “Sağlıkta İlaç Sömürüsüne Son” teması ile 11-14 Mayıs 1980 tarihinde, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Hıfzıssıhha salonlarında, kongre başkan Mekin Tanker ve kongre sekreteri Nurettin Abacıoğlu’nun üstün gayretleriyle ‘1.Türkiye Eczacılık Kongresi’ yapılmıştı. İzmir Eczacı Odası ve EDAK Başkanı Ecz. N. Işık Boyacıgiller “Eczacı, ilaç üretimini elinden kaçırması ile mesleğe bağlayan moral öğesini kaybetti; sadece, ekonomik öğe ile doyum sağlayamıyor. Devletin sağlık politikasının yapısı, eczacıyı ilaç sanayi sermayesinin safında ve hizmetinde toplumsal görevinden soyutlamak istemektedir. Değişen dünya ve ülke koşullarında yığınla soru, tartışma ve yığınla sorun çözüm beklemektedir” demişti. Kongreler nereden nereye geldi. Sorunlar nereden nereye gitti. Çıkmaz yollar, tehditler çoğaldı. Paralel yollar, paralı yollar yapıldı. İlk kongrenin yönü, gerçekliği, şahsiyeti belli idi. Sade, içten, kendiliğinden, bizden, direnen idi. Şimdi; iktidar, dernekler, vakıflar, şirketler, okullar bir güzel organize olmuşlar. İhtişam, gösteriş, ‘Avrupa’yı solladık, Amerika’ya yaklaştık’ zannı uyandırıyor.
Nur içinde yat Nur Işık, nur içinde yat; halimizi görüyor gülüyorsundur.
İşimize Bakalım, Yıldızları Sayalım
*Eczacı ve eczacılık öğrencisi görünce gözleri parlayan, mesleğe sahip çıkmaya can atan, kongre başkanı Prof.Dr.Bülent Gümüşel ve birbirinden değerli, çok iyi niyetli öğretim üyeleri, her biri bir pınar gibi idi.
Umarım toplanan suları, haram harmanı unları ve sayısız değirmenleri olan değirmencilere taşıyan olmaz.
*Prof. Dr. Rümeysa Demirdamar, ‘1930 model araba ile iş yapar gibiyiz; neresinden tutup, neresinden çekiştirelim, kime ne diyelim?’ diye söze girip, ABD’nin 1932 de yaptığı ‘Fakülteler için Kalite Akreditasyonu’ bize de gerekli’ dedi. “Eczacılık kabuk değiştiriyor; online eğitimler geliyor; sınırsız eğitim gerekiyor; laboratuar önemini kaybediyor; staj önem kazanıyor. Bu ve benzer verilere göre mesleğin geleceğine yol haritası yapılmalı. Diploma değil mezuniyet sonrası sınavlar önemli; klinik eczane ve eczacılar çok önemli” gibi alışılmadık şeyler söyledi.
*İktidar kanadı, ikinci eczacılık, 2023’de yıldızı parlayacak olan uzman eczacılık konularını, zamanın %80 ini harcayarak, tekrar tekrar, çok önemli vurgularla anlattılar. Öğrenciler ve gençler en kalabalık, en sessiz, en dikkatli, en heyecanlı bu konuyu dinledi. 150-200 ikinci eczacı, 20-30 uzman eczacı. Koca ülkede topu topu 300 eczacıyı ilgilendiren bir konu.
Dinleyin, dinleyin, huşu içinde, mışıl mışıl dinleyin; yalan değil, size de çıkabilir...
25.000 eczaneden, 5.000 eczane toplam işin %80’ini yapıyormuş. 10.000 mutsuz eczacı,
10.000 nereye nasıl ısınacağını kestiremeyen aday eczacı. Sayın muhteremler, esas konu bu.
*KDV hariç 3.000.000 TL cirolu eczaneler için ikinci ve artı her 2.000.000 TL ciro için de üçüncü v.b. eczacı gerekli. 30 m2 lik bir eczaneye 12 eczacı alınacakmış.
Yasanın, ikinci ve sonraki eczacılar için, öncelikle istediği ‘reçete sayısı’ atlanıp, NİÇİN ciroya göre yapıldığını bir türlü kavrayamadım. Herhalde o ECZACILARA PARA SAYDIRACAKLAR.
Yolumuz Uzun, İşimiz Çok
*Eczacılara yön, yöntem, yönetim, yol gösteren KOÇ’lar işi özetlediler. Doğru- yeterli para, doğru-geniş zaman, doğru- gösterişli ürün, doğru- ferah mekan, doğru-yakışıklı, alımlı, akıllı, bilgili, sürekli eğitimli, kesintisiz çalışan eleman. Hepsi bu. Bu kadar basit.
Beş bilinmeyenli denklem. Bazıları çözecek. Çözer çözmez komşu eczacı taklit-kopya yapacak. AMAN DİKKAT! Kendi aklına güvenen, kendi özelliğini bilen, bilim ve akıl ile hareket eden ülkeler, strateji, program, plan, proje, kural, denetim, eşgüdüm yoksa yatırım yaptırmaz.
*Yar. Doç. Dr. Bülent Kıran araştırma yapmış: “Yeni yasa düzenlemeleri, eczacılık fakültesini tercih eden nitelikli öğrenci profilini olumsuz etkiledi.” EYVAH!… EYVAAH!......
*İstanbul, Ankara, İzmir Eczacı Odası başkanları ve pek çok kişi ve kuruluş, her zamanki gibi, yasayı, yönetmeliği, TEB’i çekiştirdiler; keyfi uygulamalardan dertlendiler.
Bunlar çok anlatıldı. Anlayamadığım nokta, sayısı 54 olmuş odalar, çok öğrencili, öğrencisiz fakülteler, ihtisaslaşmış dernekler, büyük kurumlar, binlerce eczacı ortaklı kooperatifler ve onların şemsiyesi (TEKB), eczacılık dergileri, çok iddialı ‘Eczacının Sesi’ gazetesi “Türkiye’de eczacı ve eczane, şöyle bir yasa, böyle bir yönetmelik, şu şekilde bir TEB yasası ile huzura kavuşur” diye web’lerine yazmıyorlar. Yazsalar, hangi oda ne istiyor, hangi oda ne istemiyor, madde madde su yüzüne çıkıverecek; çözüme mi, düğüme mi yol aldığımız görünüverecek. ‘Anlaşın gelin, ne isterseniz yapalım’, diyen iktidar, bakalım o zaman ne diyecek?
*En az katılımlı toplantı, “Eczacılık Tarihinde Tedavi Yöntemleri ve Eczacılık Felsefesi” oldu. Uzm. Ecz. Anooshirvan Miandji, hiç kimseninkine benzemeyen bir sunum yaptı. “Yirmi dakikada ben size ne söyliyeyim? ‘BİLMİYORUM’, en önemli bilimdir” diye başladı. Devamında “Ülkemizin baş sorunu, ‘Saha dışı müdahale’ dir. Hastanın anlamayacağı dil ile konuşmak sahtekarlıktır. Mantık sınırlı, saçmalık sınırsızdır. Niçin’ler, düşünce’ler rahatsız edip yeni yollara düşürmelidir” gibi şeyler söyledi.
Allah, onu saha dışı müdahaleden, soruşturmadan korusun.
MÜ Eczacılık Fakültesi’nde ‘Yaşama Sanatı’ dersi kaldırıldı; Mantık, Felsefe dersi zaten yoktu.
*Said-i Nursi için sunum yapılmadı; ama, ‘Hastalar Risalesi’ tedavi kitapçığı dağıtıldı. Yakında eczanelerde satışa çıkabilir. Prof. ünvanlı üfürükçülerle uzaktan tedavi sunulabilir.
Yazı Çok Uzadı; Ama,
Kongre uzundu, yıldızlamalar bitmedi.
*Bir öğrenci “Hepiniz buradasınız, her şeyi biliyor, söylüyorsunuz, ‘iktidar, anlaşın, uzlaşın, gelin, ne isterseniz yapalım ‘ diyor, daha ne bekliyorsunuz, daha ne istiyorsunuz” diye en büyük üç oda başkanına karşı, biraz yüksek sesle; ama, terbiyelice isyan etti. Bir öğrenci de yüreğimi ezdi. “Ben İstanbul’da ömür boyu eczane açamayacak mıyım?” dedi.
Söz verselerdi, birinci öğrenciye, yüksek tepelerde havalar salondaki kadar sakin olmuyor; acayip fırtınalarda tutunmak, iş yapmak, hem de doğru iş yapmak öyle ‘Ha’ deyince olmuyor. On sene önceden çalışmaya başlamak gerek. Hadi başla, tam zamanın diye yanıt vermek isterdim. İkinci öğrenciye ise şöyle bir teselli verirdim: Bu düzende, bu zamanda çok paran varsa, istediğin zaman, istediğin yerde eczanen olur. Kaliteli eczacı olacaksan, onlar için oynanacak park, yürünecek, koşulacak, yarışılacak yol henüz yok; düşünen, konuşan, plan, proje yapan da yok.
* İstanbul’u uluslararası kongre merkezi yapacak olanlar, sadece plakası 1.500.000-TL eden taksilere, bir adres gösterir alet ve onu kullanabilecek sürücü bulamamışlar.
*İlaç ve Eczacılık Kurumu Derneği, bu kongreyi, bir dernekten beklenenden öte başarılı gerçekleştirdi. Derneğin adındaki ‘kurumu’ kelimesini, Büyük Türkçe Sözlük, ‘devletle ilişkisi olan yapı’ diye tarif etmiş. İlişkileri aman bozulmasın!... duacısıyım.
Öğrencilere, Gençlere Ne Demeli?
Bu kadar gürültü, uğultu, koşuşturma, çaba altında yatan ‘esas denklem’ ne?
İşimiz, bir ilacın etkili, uygun, güvenli, ekonomik hazırlanması, muhafazası ve son kişiye sunulup takibe alınması. O koca kongrede, en önemli o son kişi yoktu. Onun arzu ve isteklerini, birinci elden, birinci ağızdan öğrenemedik. O son kişinin, ilacı ne yaptığını da pek bilmiyoruz. Bunu da boş verelim; bu da bizim konumuz değil mi ne?
Neyin, nasıl, kiminle, nerede yapılacağı; paranın nasıl kazanılacağı sır olmaktan çıktı. Denklemin solu, kimler ne kadar para serpecek; sağı, kimler ne kadar para biçecek? Ok, hangi derecede, hangi nemde, hangi tarafa yönelecek? Küresel mıknatıs, reaksiyonu nasıl etkileyecek? Ekmeden biçenlerin tahakkümü, ektiğini biçemeyenlerin boynu büküklüğü hangi noktaya kadar sürecek? Bu çekişmeler, dünya durdukça sürüp gidecek! Yakın kıyamet, büyük patlama, denkleme deprem, ‘sağlığın son kalesi eczanelerin sahibi kim olacak’tan kopacak.
68 kuşağı, 78 kuşağı “Arkası Gelmez Dertlerimin… Bıktım İllallah… Fesuphanallah”…şarkısı eşliğinde bitti bitecek, gitti gidecek…
‘Problemi ortaya çıkaran zihniyet, aynı zihniyetle sorunu çözmez, çözemez’miş. ‘Bazı yollar, yoldan çıkarmak için yapılır’mış. ‘Yaşadığın sorundan kendini sorumlu tutmak gerekir’miş.
Varsa kendini sorumlu tutacaklar, “Bize de derler Çakıcı… Yıkarız konakları” türküsünü öğrenmeli, söylemeli, denemeli, tatbik etmeliler… Ancak, “Ülkemizin sorunları silahla değil, akılla yapılacak devrimlerle çözülebilir” diyen, Doğan Kuban bilgeyi izlemeliler…