Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK

 

14 Mayıs 1839’da Mekteb-i Tıbbıye’de açılan eczacı sınıfı ile bilimsellik kazanan eczacılığımıza 1968’de de Bayram-Gün kazandırıldı. Eczacılığı saygınlaştırmak, yaygınlaştırmak amaçlandı. Bu gün, gündüz sorunlarımızı anlatmaktan gece de “al kızını vur duvara” diye göbek atmaktan yorgun düşeceğiz.
“Nerede o eski bayramlar” diyemedik, “gelecek bayramlar şahane olacak” diyelim:
Eczane eczacılığı 1990’larda inişe geçti. İniş son on yılda hızlandı; dibe vurdu, vurmadı tartışması başladı. Hali vakti yerinde olanlar inişi yavaşlatma, vitrin-raf süsleyerek uçuşa geçme denemelerine başladı. Yaşı yerini bulmuşlar ‘gittiği yere kadar’ moduna takıldı. Yapılan işin keyfini, felsefesini yakalayamayan, bu yüzden de depresyonda olan genç çoğunluk vurdumduymaz takılıyor.
ABD de yükselen eczacılık, 75 yıldır küçük ABD olmak için can atan ülkemizde düşüyor. “Şeytan bunun neresinde” sorusuna yanıt bulabildiğimiz oranda işler rayına oturacak.
-Doğal Tıp alanında ünlü Dr. Michael T.Murray,’ gıda takviyesi, vitamin ve mineraller’ sunumunda, yıllardır ‘aman çok içmeyin’ dediğimiz D vitaminini öyle bir anlattı ki:
-Yaşam beklentisini %7 artırıyor…
-İlkbaharda, sonbaharda gripten koruyor…
-Özellikle örtülü kadınlara D vitamini gerekiyor...
-55 yaş üstünde, kanserden korumada önemli rol oynuyor…
Bilebilsek, anlatabilsek D vitamini ile paçayı kurtaracağız sanki. Öyleyse biz kimden, neden korkuyoruz?
29 Kasım 2013 günü, Antalya’da  ‘2. Ulusal Klinik Eczacılık Farmasötik Bakım Kongresi’nde, Prof. Dr. Yener KOÇ, “Ben eczacılığın önemini, gereğini, olmazsa olmazlığını ABD’ye gidince anladım” dedi. Bu bir gerçek.
Başından geçenler, damdan düşenler şöyle bir şeyler söylemiş:
-Verilen hizmet sürece bir değer katmıyorsa süreç sizi dışlar.
-Yerelden evrensele çizgisini tutturup yükselemeyen tepetaklak gider.
Bunlar da birer gerçek. Bu gerçeklerin sentez ve analizlerini Türk Eczacıları Birliği yapsın diye çok yüklendik. Her bayram bir sorun çözse sorun stoku 47 eksik olacaktı diye çok bekledik. TEB, elindeki cadı kazanlarını fırlatıp atmalı, üretim kazanlarını da bilim adamı, hukuk adamı, yaşama sanatı adamı eşliğinde, gözetiminde 54 eczacı odasına dağıtmalı. TEB, temsil, denetim, odalar arası eşgüdüm görevi yapmalı.
Eczacı bayramında eczaneler kapalı olmalı. Odalar bayramlarda yörelerinin en büyük ticaret ve kültür merkezlerini kiralamalı; bayraklarla, rozetlerle bayram yeri gibi yapmalı. Karşılıklı iki dev pano olmalı. Odanın iktidar ve muhalif kanadı yıl içerisinde hazırladıkları, olmasını istedikleri eczacılık yasa ve yönetmeliklerini karşılıklı sergilemeli, şiirler, karikatürler, resimler, oyunlar, anılar kaynaşmalı. İçimize, dışımıza ‘yaşama sanatı’ ve ‘eczacılık felsefesi’ anlatılmalı.  
Neler olacak, neler olmalı?
-Açılacak tıp merkezlerinin altında ve önemli yerlerde konuşlanacak devasa eczanelerde, sürekli ayakta dikilen, gözü, yüzü gülmeyen bir eczacı ve 15 m2 bir köşeye sıkıştırılmış reçeteli ilaçlar olacak. Arada hosteslerin dolaştığı geniş alanlarda, bol reklamı yapılmış ilaç ve sağlık ürünleri sepete doldurulacak, dokuz taksitle bedava gibi kapışılacak.
-Eczacılık yasasına, “Eczane, eczacı veya sadece eczacı ortaklı ortaklıklarca açılabilir; ilacı hastaya gerekli kontrolleri yapan eczacı teslim eder ve eczacı hakkı alır” ibaresi sağlam bir çivi ile çakılmalı. “Eczacı günde sekiz saatten fazla çalışamaz, elliden fazla reçete karşılayamaz, eczanede her eczacıya en az 20 m2 alan gerekir” diye bir de yönetmelik olmalı.
- Kurslar her yerde, karada yer kalmazsa gemilerde yapılacak; daha kazanmadan paralar uçacak. Bilgilere kafa, ürünlere raf dar gelecek. Herşeyin herşeyi tek eczacının feleği şaşacak.
- Solmuş diplomasına değil bilgisine güvenen, gönlü, gözü, yüzü gülen, belli konulara çok çalışmış eczacıların, birlikte, uyum içinde çalıştıkları eczaneleri olmalı.
-Eczacılık Fakültesi ve öğrencisi sayısı artacak. Eczacı kalitesi düşecek.
-‘Eczacılık fakültesi açmayın’ demek ‘kardeşim olmasın’ der gibi garip oluyor; söylemler, ‘eğitim kalitesi düşük fakülte açılmasın’ şeklinde olmalı.
-Eczacı odalarının işlevi azalacak. Kardeşlerimiz doktor, diş doktoru, veteriner, ziraat mühendisi ile ilişkiler azalacak.
-Eczacı odaları kendilerine yeni görevler bulmalı; birilerinin gösterdiği bir yöne değil her yöne, her unsura duyarlılığını artırmalı, balık tutmasını öğretmekle yetinmemeli, balık üretmesini, en önemlisi de tüketmesini öğretmeli. Bayram kardeşimiz (14 Mayıs dünya çiftçi günü) Ziraat Odaları ile geleceğin en önemli sorunu olacak olan sağlıklı, güvenli gıda konularında, üretim, tüketim ve kader birliktelikleri kurulmalı.  
Zamanı geldi
Aldatıcı mutluluk bulutlarını beklemeyelim. Beleşçileri, ayak sürüyenleri, yol tıkayıcıları emekli etmeli. Yenileşme ve diriliş zamanı geldi; iksirini (bu gün bayram, yarın yaparız demeden) yapmaya başlamalı. Yaptığımız eczacılıktan çok usandık. ‘ Eczacılık bu değil’ demeye başladık. Usanmak her şeye gebedir. İyi bir doğuma, iyi bir hazırlık gerekir.
Şahane ülkemizin, harika mesleğimizin mutlu bayramları bizi bekliyor.
Mevlana, ”Yeniyi istiyorsan eskiyi çıkar” diyor. Kutlu olsun.

 

Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK

14 Mayıs 2015 KUŞADASI         



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat