Ecz. Erdal Kart
Eczacılık, son dönemde ekonomik sorunlar başta olmak üzere birtakım mesleki problemlerle başa çıkmaya çalışıyor. Daha önceki yazımda mali kongrelere, eczacılığın sorunlarına ve eylemlik sürecine dair fikirlerimi özgür köşeden aktarmaya çalıştım. Bu yazımda ise mesleğimizin dijitalleşmeden ne anladığı üzerine durmak ve düşüncelerimi bazı örneklerle paylaşmak istiyorum.
Sanayii Devrimi’nin büyük bir sürat kazandırdığı teknolojik yenilik ve değişimler özellikle son iki yüz yılı büyük ölçüde şekillendirdi. Teknolojinin gelişiminden eczacılığın ne derece etkilendiğini, majistral ilaçtan nanoteknolojiyle üretilen ilaçlara giden süreci bizzat yaşayan eczacılar olarak gayet farkındayız. Bizler majistral ilaç yapmamaktan yakınırken bundan sonraki dönemde majistral ilacın tarihin tozlu raflarına karışacağını bir türlü kabullenmek istemiyoruz. Çünkü diyabet hastalığı için giyilebilir ürünlerin varıldığının tartışıldığı, kan şekerinin ciddi düşüşünde kana anlık insülin zerk edecek çiplerin konuşulduğu, yapay organ nakledilmeye başlandığı bir dünyada meseleye rasyonel değil, duygusal bir açıdan yaklaşarak hâlâ havanda ilaç yapmanın hayalini kuruyoruz. Bu durum bizim teknoloji ve dijitalleşme üzerinde henüz kapsamlı bir düşünme eylemine girişmediğimizi kanıtlar nitelikte. Tüm bunlar olurken Bilim çevreleri artık teknoloji denilen olguyu çok farklı yönlerden ele alıyor. Mesela bilim insanları ve filozofların zihnini meşgul eden en büyük düşüncelerden birini “Yapay zekânın tıbbi, hukuki ve etik olarak önümüze koyduğu sorunlar ve bu sorunların çözümü” düşüncesi oluşturuyor. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yapay zekânın insanı süreçlerden çıkartan bir sağlık hizmetine dönüşmemesi gerektiğini, insanı hizmet süreçlerinin içinde tutan, yapay zekâyı insanın becerisi ile bütünleyen ve tamamlayan bir sürecin tarif edilmesini önemle vurguluyor. Peki, bu teknolojik gelişmeler ve dijital dünyada eczacılık alanında neler oluyor?
Pandemiyle beraber bazı iş kolları yok olacak gibi duruyor. Özellikle temassız teslimat, evlere servis motor kurye pratiği Türkiye’de epey kabul gördü. Pandemi döneminde İngiltere’de e-eczaneler açıldı. Hatta yine o dönemde drone ile ilaç teslimi çalışmalarının denendiği basına yansıdı. Türkiye’de bu ve benzeri teknolojik gelişmelerin önüne yasalar geçiyor. En önemli engel ise temel kanunumuz olan 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu. Kimilerince “Çağ değişti, devir teknoloji devri”, “1928’de çıkarılmış bir kanun bugünün ruhunu anlayamaz.” şeklinde eleştiriler yapılıyor. Mevcut eleştirilere kısmen katılmakla beraber katılmadığım taraflar var. Öncelikle biz eczacıların dijitalleşmeden ne anladığını sorgulaması gerekiyor. Mesela dijitalleşme instagram hesaplarından sağlığa dair ürünlerin tanıtımını yapmak mı? Dijitalleşme sosyal medyada hasta mahrametiyetiyle alakalı anonim hesaplardan espriler yapmak mı? Ya da hastaların taklitlerini mi yapmak? Ya da ilaçta reklama karşı olup ticari ilaç isimleriyle hesaplar açmak mı? Yani dijitalleşmeye ayak uydurma talebimiz halk sağlığı ve eczacılık alanının kolaylaşması için mi? Yoksa “influencer”cılık oynamak için mi? Bunun kararını vermeliyiz. Çünkü gördüğüm kadarıyla talepler biraz “influencer”cılık oynamak ve kısmen mesleki etik kısmının da bu vesileyle buharlaşmasını için. Belki yazdıklarım acımasız gelebilir ama görünen süreç sıkıntılı. Yasakçı bir anlayışla bu sürecin önünü tıkayanlardan değilim. Ama bu süreci doğru yönlendirmek gerekir. Çünkü bizim dışımızda birilerinin şekillendireceği eczacılık mevzuatı bizi bu işlerin gerisinde tutabilir.
O zaman yönlendiren biz olmalıyız. Değişmesi gerekiyorsa yine biz değiştirmeliyiz ve merkezinde yer almalıyız.
Son olarak pandemide uygulanan 418 kodlu Kronik Hastalıklarda Reçetesiz İlaç Temini uygulamasının kurye hizmeti veren birçok firmanın iştahını kabarttığı bilinen bir gerçek. Küçük sermayeler büyük sermaye ile rekabet edemez; zamanla küçük sermaye grupları yok olur. Bu kapitalist ekonomik sistemin sürekli yaşanan belli başlı sonuçlarından biridir. Elbette mevzuatları günün koşullarına göre güncellemeliyiz ama bunun yarar-zarar kısmını çok iyi analiz etmeliyiz. İlaçta reklamın gelmesi için çabalayan derneklerin varlığı herkesin malumu. Bugün gıda takviyesi ile başlayan reklamlar yarın ilaçta reklamın habercisi değil mi? Her etkinin tepkisi olacaktır. Bugün alacağımız kararlar yarını şekillendirecektir. Teknoloji de bir bakıma geleceği ön görmek değil midir?
Ünlü bir Alman filozofun dediği gibi “Her varlık çağının ruhuyla meşgul olmalı, çağının varlığını anlamalı.” Bu sözden ilhamla şunu söyleyebiliriz: “Yirmi birinci yüzyılın ruhunu -belki de ruhsuzluğunu- teknolojiye, teknolojinin bir tezahürü olan dijitalleşmeye borçluyuz. Dolayısıyla buradan hareketle biz eczacıların ciddi bir toplumsal dönüşüme neden olan dijitalleşme kavramını ve kavramın sosyolojik izdüşümünü irdelemesi gerektiği kanısındayım. Dijitalleşme gibi genişçe bir alanı ilgilendiren kavram üzerine düşünürken diğer bilim dalları ve bilim insanlarını sürece dahil etmeliyiz. Çünkü şunu açıkça ifade etmeliyim ki dijitalleşmeyi enine boyuna tahlil etmek bizim üstesinden geleceğimiz bir şey değil.