Zafer ŞARLAYAN
Drama Lideri & Eğitim Danışmanı
Kendini Tanı
Mevlana birey-toplum ikileminde toplumu öne çıkarmaktadır. Ancak Mevlana toplumu ön plana çıkarırken bireye de önem vermekte toplumu anlayabilmenin yolunun ise insanın kendisini tanımasından geçtiğini bildirmektedir. Genel anlamda bireyler toplumu oluşturmakta, toplum ise yeni bireyleri üretmektedir denebilir.
Sağlıklı bir iletişim kurabilmenin ve karşı tarafı anlayabilmenin ilk koşulu kendini tanımadır. Bir düşünürün “Kendimi tanıyorsam yaşamımı kendim yönlendirebilirim, yoksa karmaşık bir zihin sütrecinde akar giderim” yaklaşımı kendini tanımanın önemini vurgulamaktadır. Cüceloğlu’na göre kendi hakkında bir şeyler bilmek kendini tanıyor anlamına gelmemektedir. Kendini tanımak kendi düşünceleri, duyguları ile ilişki kurabilmek, bu olup bitenleri algılayabilmektir. Kendini tanıyan insan iç ve dış dünyayı algılar anlar ve duygu düşüncelerinin durumunu görebilir. Eğer büyüme sürecinde kendi duygu ve düşünceleri değilde genel geçer doğruları gösterebileceği davranışlar geliştirmesi sağlanmışsa gerçek duygulardan uzaklaşırlar. Hâlbuki çocuklar bunun en saf halini ortaya koyabilmektedirler. Bu duyguları bastırılan insanlar kendilerine yabancılaşırlar. Bireyin bu algılamalarının temelinde öncelikle kültür yatar. Kültür açısından bakıldığında bireyci kültür mü, yoksa toplumcu kültür mü yaklaşımı vardır buna bakmak gerekir. Ülkemiz daha çok toplumcudur ve burada işbirliği ve ekip kavramları ön plana çıkar. Bireyin kendini tanımasında da kültür önemli ölçüde etkilidir.
Kendini tanımak güçlü, zayıf ve gelişmeye açık yönleri belirlemek, duygularını tanımak, bu farkındalığı davranışlarına yansıtabilmek ve kendini gerçekleştirebilmekten geçer. Böyle bir farkındalık içindeki kişinin sadece kendini tanıdığı söylenemez. Bu kişi kendini tanıyarak aslında diğer insanı da iyi tanıyabilmektedir. Aslında bu iki durum birbirini etkilemektedir de denebilir. Çevresi ile iletişim kuran birey aynı zamanda kendini de daha iyi tanıma fırsatı bulabilmektedir. Çocukluk çağında özellikle insanın ayağına dolanan bazı sınırlamalı konuşmalardan kaçınılmalıdır. Örneğin çocukluktan itibaren o biraz çekingen sözü ve o yönde davranışlarla karşılaşan birey büyüdüğünde bu sınırlamalar içinde kalabilmekte ve ona göre davranabilmektedir. Aslında bu sınırlamaların farkına varmak ve bunu kırabilmek kendini tanımaktır. Olumsuz özellikleri bulmak ve yüzleşmek kendini tanımaktır. Kendini tanıma duygularını, düşüncelerini, davranışlarını ve bedenini anlayabilmektir.
Kendini tanıma birbiriyle bağlantılı dört temel boyutta gerçekleşir:
Bir gruba ait olmak birey için bir gereksinimdir denebilir. Ancak birey hem “Herkes gibi olma” hem de “herkesten farklı olma” eğilimi içindedir. Önemli olan bu iki kavram arasındaki dengedir. Geleneksel toplum yapısı genel olarak diğer insanların düşüncelerine göre oluşturulur ve oluşan sosyal benlik davranışları belirler. Bu benlik yaşama hâkim olabilir ve kişi artık kendini tanımamaktadır.
Kendini tanıyabilmek için;
· Başkalarının verdiği geri bildirimlere açık olmak
· Kendini ifade edebilmek
· İyi bir dinleyici olmak
· İletilerin ortaya çıkardığı duyguları fark edebilmek gerekir.
Aslında kendinin farkındalığı, yaşamın kalbidir.
Montaigne yazmak insanın kendisini tanımasına bir araçtır diyor. Yazdığı en büyük eseri olan “Denemeler” kitabında kendini anlatmaktadır. Kitabın başında kitabın konusunun bizzat kendisi olduğunu belirtmektedir. Ona göre insan kendisini iyi tanırsa diğer insanları da iyi tanır. Eski çağlardan bu yana kendini tanımak bilgeliğin temel prensiplerinden sayılmıştır. Yunanistan’daki eski bir tapınakta “Kendini Tanı” yazmaktadır. Rousseau Emile’de kendini tanımanın önemini vurgulamakta, Yunus Emre ilmin kendini tanımak olduğunu vurgulamaktadır. Eflatun işini yap kendini tanı demektedir. İnsanda bütün haller vardır. Kötü halleri baskı altında tutabilenler iyi insanlar olabilmektedir. Yani insanı verdiği karar belirler.
Acaba insan kendinde hangi iyi ve kötü duyguları barındırmaktadır. Örneğin Montaigne kendinde var olduğunu söylediği “utangaç, küstah, namuslu, hovarda, geveze, sessiz, çalışkan, nazik, becerikli, şaşkın, üzgün, iyi huylu, yalancı, gerçekçi, bilgili, cahil, özgür, cimri, savurgan” gibi sıfatlar, tezatlıklar ve değişkenliklerin, kendini iyi inceleyen ve gözlemleyen her insanın kendinde de var olduğunu kolayca kabulleneceği nitelikler olduğunu söylemektedir. İyi ve kötü düşüncelerinin tamamını kendinde bulunduran insan bunlar arasında seçim yaparlar. Kötü yönde davranış seçimleri en acı tecrübesini Trogloditler’in yaşamında göstermiştir. Montaigne gittikçe vahşileşen bu topluluğun sonunda iyiyi seçmek zorunda kaldıklarını anlatır. Bugün bilgisayar oyunlarında en kötü kahramanlar arasında yerini alan bu karakterler aslında insanın kendini bilmemesinden kaynaklanmaktadır.
Bireyin insana bakışı, onu algılama şekli kendini anlamasından ve algılamasından hareket etmektedir. Yani insanın kendine biçtiği değer, çevreyi ve diğer insanları da içermektedir. Yani insan önce kendinden başlayacak ve önce kendini bilecektir. Kendini bilen insan hem hayatında, hem işinde başarıyı yakalayabilir ve en önemlisi mutlu olabilir.
Bugün kendi yolculuğuna çıkmanın zamanıdır…
Okumuş, E.(2006) Mevlana’da Sosyolojik Okuma” , Düşünce ve Sanatta Mevlana Uluslararası Sempozyumu, 18 Mart Üniversitesi, Çanakkale
Karaca,S.(2010) Hemşireler İçin Vazgeçilmez bir Kavram: Kendini Tanıma, Maltepe Üniversitesi, Hemşirelik Bilim ve Sanat Dergisi, Cilt:3, Sayı:1, İstanbul
Nemutlu Duran(2003) Montaigne ve Montesquıeu’de İnsan, Erdem ve Trogloditler, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi,Cilt:27, No:1, s:143-155 Sivas