Sayın Başkan , Kıymetli Meslektaşlarım,
Öncelikle Güzel evsahipliklerinden dolayı tüm Afyonlu Meslektaşlarım adına Melih Başkan ve Ekibine teşekkür ediyorum.
Kısaca çoğunluğun yönetimi diye ifade edebileceğimiz Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu yönetim biçimidir.Genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, sivil toplum kuruluşları da demokrasi ile yönetilebilirler. Ve bunun bizim Örgütümüz için ideal olan yönetim biçimi olduğu kanaatindeyim.
Oligarşi ise kelime anlamı olarak Yunanca da “Az” ve “Yönetim” kelimelerinin birleşiminden oluşmuş olup sadece belirli bir grubun yönetime hakim olduğu yönetim biçimidir. Gücü elinde bulundurmak isteyenler demokrasi kılıfı altında da oligarşik yapılar oluşturabilirler.
Monarşi ise
İktidar yetkilerini tek elde toplandığı yönetim biçimidir .
Bu yönetim biçimlerini sizlerle paylaşmamın nedeni sizlere bu tanımları öğretmek değil tabi ki . Hepimiz bu tanımları çok iyi bilmekteyiz. Buradan hareketle .Birliğimiz nasıl yönetilmekte onu değerlendirmek istiyorum.
Bir önceki bölgelerarası toplantı gerek yapıldığı yer ve mevsim , gerekse yıllardır özlemini çektiğimiz yasamızda yapılan değişikliklerin etkisiyle katılımcıların bulutların üstünde olduğu ; Merkez Heyetimizin ise bunu başarmış olmanın gururuyla stratosfer tabakasına kadar ulaştığı bir havada geçti. Ancak toplantıdan sonra şu farkedildi ki daha gidilecek çok yol var ve ayaklarımız yere basmak zorunda. Zira 6197 nin yönetmeliği en az yasa kadar önem arzetmekte ve de yasa alelacele hazırlandığı için her gecen gün ortaya farklı hukuki defektleri çıkmakta. Ayağımız yere basmaya başladıktan sonra aceba neler yaptık ya da yapamadık şöyle bir bakalım. Malum en önemli gündemimiz 6197 ile ilgili yönetmelik ve bu yönetmelik 30 Kasım 2012 ye kadar yayınlanmak zorunda (yasa öyle emrediyor).
Eylül ayında bizlere Birliğimiz bir yönetmelik taslağı gönderdi ve bunun üzerinden fikirlerimizi aldı. Katılımcı demokrasi adına gayet güzel bir yaklaşım. Yeni Merkez heyetimizin katılımcılıktan anladığı bu kadar. Size mail atarız. Siz fikirlerinizi yazarsınız. Beğenirsek alırız. Beğenmezsek almayız. Oysa bu örgüt eskiden bundan daha önemsiz konuları bile çok uzun uzun tartışır ve değerlendirirdi. Ancak bakıyoruz ki Eczacılığın geleceği açısından son derece önemli hatta kimilerince “Mesleğin Anayasası” olarak isimlendirilen bu yasal değişiklik ve yönetmelik değişikliği konusunda sadece yapılan şey yazılı öneri almak. Oysa ki bu konuda bırakın mail yolu ile fikir almayı , uzun soluklu bir Başkanlar Danışma toplantısını ya da ciddi bir çalıştay gerekirdi. Ama sadece usulden bi yazılı görüş alındı. Başka başka hiç diyeceğim ama öğreniyoruz ki aslında 5 oda başkanından bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyonla yönetmelik taslağı üzerinde uzun zamandır çalışılıyormuş ( o komisyonda emek veren kıymetli başkanların emeklerine kuşkusuz ki teşekkür ediyor ve sonuna kadar saygı duyuyorum). Ancak mesleğin anayasası dediğimiz konu üzerinde sadece 5 başkanın fikriyle mi yol alacaksınız. Bu konuştuklarım üzerine son konuşmacı olarak Başkanımız muhakkak çıkacak ve katılımcılığı sağladık , fikirlerinizi aldık , komisyonu da kurduk diyebilir. Hoş bunu derse başkanın haklı olacağı bir nokta var. O da şu acı tablo ki bizden mail yoluyla istenen görüşe 54 odadan sadece 23 tanesi cevap vermiş ve taslak konusunda fikirlerini iletmiş. Ancak gönül isterdi ki Mesleğimiz açısından hayati önem taşıyan bu yönetmelik konusunda çok daha katılımcı bir anlayış gösterilseydi . Aynı anlayış yasa için meclis koridorları aşındırıldığında da sergilendi hatırlarsanız. Bilgi dışarıya sızmasın dendi . Yasanın çıkması zora girer dendi. Aynı anlayış S.G.K. sözleşme görüşmelerinde de sergilenmişti hatırlarsanız. Aslına bakarsanız bizim istediğimiz kadar demokrasi sunarız size demeye getiriyor Merkez Heyetimiz. Daha dün taslakta gelinen son nokta bizlere usulden hızlıca gösterildi. Bir madde üzerinde bile komisyonun 5 saat tartıştığını söyledi Sn. Genel Sekreter ancak bizlerin taslağı okumasını bile istemedi . Oysa onu buraya gelmeden bize gönderebilir bizim bunu tartışmamızı sağlayabilirdiniz. Ya da en azından bizlere burada onlardan bir çıktı verebilir dün akşam o konu üzerinde çalışabilirdik.
T.E.B. geçmişi ve gelenekleriyle Ülkemizde demokrasinin en iyi uygulandığı Sivil Toplum Kuruluşlarından biriydi. Bundan sonra da böyle olmalı. Ancak son dönemlerde yaşananlar , her şeyin gizli yapılmaya çalışılması , Başkan ve yöneticilere ya da bunların bazılarına güvenilmemesi sonucu ortaya çıkan şekil bana daha çok Oligarşi’yi hatırlatmakta. Ben örgütümüzün daha önce de olduğu gibi yine demokrasiyi temel aldığı şekliyle yönetilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle de biraz önce ki ifademde Yeni Merkez Heyeti dedim. Zira Aksaray Eczacı Odası Başkanı seçildiğim 2008 yılı başından bu yana Başkanımızın T.E.B. nin çalışmalarını ve görüşlerini aktardığı “Başkandan” köşesinde daha önceleri paylaştığı görüşlerin, açılış konuşmalarında verdiği birliktelik ve ortak akıl mesajlarının hepimiz için önemli olduğunu düşünüyorum. Mesela bu konuşmalardan bazı örnekler vereyim size
04/Ocak/2008 de
Bizler birbirimizin düşmanı değil, aynı amaç için çalışan bir topluluğun eşit üyeleriyiz. Hepimiz bu bilinçle davranmalı ve eczanelerimizde yaşadığımız sorunların çözümü noktasında birbirimize daha fazla destek olmalıyız. Ben de Türk Eczacıları Birliği Başkanı olarak, katılım, dayanışma, etik, demokrasi gibi değerlerin yükseltilmesi için tıpkı sizler gibi, üzerime düşeni yapmaya devam edeceğim.
03/Temmuz /2008 de birliktelik ve dayanışmanın öneminden bahsederken ise
Birlikteliğin ve dayanışmanın önemini, gücünü gösterdik. Tek bir ses, tek bir yürek olduk. İşte eylemin kendisi budur. Daha fazlasını yapabilir miydik? Evet. Yapacak mıyız? Evet. Çünkü bitmedi, daha yeni başlıyor. Bir gün, bir eylem, bir masa, bir protokol değil; kazanacağımız bir hayat, bir dünya var. Beraber olmaya devam edersek, başarabiliriz.
14/ Haziran / 2010 Bölgelerarası toplantı açılış konuşmasında ise
Yan yana, yüz yüze geldiğimiz bu toplantılar yalnızca örgütümüzün demokratik ve katılımcı temelini güçlendirmiyor. Aynı zamanda geleceğe yönelik olarak da bize bir yol haritası çiziyor.
Bir Çin atasözü şöyle der: “Her problemin üç farklı çözümü vardır; benim çözümüm, senin çözümün ve gerçek çözüm.”
Eskiden bu çin atasözünden hareketle benim ve senin çözümünden gerçek çözümü bulurken bugün geldiğimiz noktada benim çözümüm en doğru çözüm anlayışı hakim olmaya başladı örgütümüzde.
Bu tek adamlığa gidiş ile ilgili öngörüm ise Sayın Başkanın şahsına yönelik bir eleştiri değil , yönetsel anlamda tehlikeli bir duruma gidişle ilgili bir endişedir. Zira yukardan başlayan bu süreç bizlerin de odalarımızda enerji kaybetmesine ve bir müddet sonra da aynı yönetsel bakış açısının tüm organlarda benimsemesine sebep olmakta. Bizim bu süreçte hiç mi kabahatımiz yok. Var tabi ki olmaz mı. Orgute o enerjiyi bizde vermeliydik. O nedenle bu döngüyü tersine cevirip tekrar tam demokrasinin sözde değil özde egemen olduğu anlayışa dönmemiz gerekmektedir. Başarıları da sorumlulukları da birlikte üstlenirsek bu sorunların üstesinden gelebiliriz. Aksi takdirde mevcut anlayış hakim olmaya devam ederse ortada birilerinin istediği gibi birlik falan kalmayacak.
Gelelim K.K..İ. ve Fiyat düşüşlerinden kaynaklı oluşan fiyat farkları konusunda 1 yılda neler yapıldığına. Öncelikli olarak Merkez Heyetimiz tarafında sürekli başka bir suçlu arandı. İyi yönetimlerde kabahatler başkasına yazılmaz. Muhakkak ki süreçlerde hatalar yapılabilir. Bu fiyar farkı alacakları konusunda tek doğruyu siz yapmışsınız gibi faturayı üç büyük odaya kesiyorsunuz. Bizler sizin dediğinizi harfiyen yerine getirdik. Eylem dediniz yaptık. Fatura kesin dedik aynı gün kestik gönderdik. 1 ay sonra merkez heyetinden başka bir üye keşke haziranda değil temmuzda kesseydiniz faturanızı dedi. Kabahatli biz olduk.
Başka bu süreçte ne oldu. Bizim kuruluşumuz ve tek sahip çıkmamız gereken Kooperatiflerimizdir dediniz her zaman . Bu süreçte onları dinlemediniz nedenini anlamadığımız bir şekilde deponun birini parlattınız. Eczacıların parasını ödüyor diye .Oysa eczacılara bir taahütname imzalatarak bunu yapan depo bu ay itibariyle fiyat farklarını ödemeyen firmaların parasını eczacıların ekstrelerine tekrar yansıttı. Bu süreçtede hep benim çözümüm bu bu uygulanacak dediniz. Kollektif çalışma anlayışından uzak durdunuz.
Başkan dün konuşmasında kötümser bakışla iyimser bakışı tarif etti. Ben hayatta bugüne kadar hep o tünelin ucundaki ışığı görerek baktım ve o ışığa doğru ilerledim. Ancak son yedi yıldır o tünelin ışık görünen tarafından üstümüze sürekli tren geliyor ve ne uzun bi tünelmiş ki hala gördüğümüz sadece trenin ışığı.
Eczaneler yanıyor arkadaşlar . Önümüzde ki günlerde başka sorunlarla da karşılaşacağız. O da şu ayakta kalmaya çalışan Eczacılarımız 1 yıldır ilaç dışı ürünlere yöneldi ve Eczaneler ilaç dışı ürün çöplüğü olma yolunda hızla ilerliyor. Bu konuda Eczacılarımızı yönlendirecek eğitimler yapmalı ve bu konularda standartlar belirlemeliyiz. Sabah ki panelde Başkanımız bu standart dışı ürünlerin(bitkisel olduğunu iddia eden) Eczane camlarında ki ilanlarının kendisini utandırdığını ifade etti. İnanın beni de utandırıyor. Ancak ayakta durmak adına etik dışı işlere girmeyip bunlardan para kazanmaya çalışan Eczacı Meslektaşlarıma çözüm bulmadığımız sürece buna yapacağımız bir şey de yok.
Aynı şeyi medikal malzemeler için yapmalıyız. Bir çok odamız eğitimlerle bu konuda Eczacılarımıza eğitimler düzenliyor. Düzenlemeye de devam edecek . Ancak bu konuda da standartlar getirmemiz gerekmekte.
Çorum Bölgelerarasında demiştim ki biz yıkan yakan tarafta olmayacağız. Her zaman yapıya bir tuğla da biz taşımaya siz istesenizde istemesinizde devam edeceğiz.Sizde bu örgütte 50 yıldır var olan birlikte üretme , birlikte iş yapma özelliklerini yakıp yıkmayın. Söz de değil özde katılımcı , özde demokrat olun.
Tünelin ucunda günışığını görebildiğimiz güzel günlere ulaşmak ümidiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aksaray Eczacı Odası Başkanı
Bölgelerarası Toplantı Konuşması
Kasım- 2012