Bu günün hay huyuna bakmayın. Abuk sabuk, maskaralık işlerle uğraşıyoruz.
 
Ama biz eskiden eczacılık yapıyorduk. Odak noktamız hastamız idi.
Dinlemek bizim en önemli özelliğimizdi.
 
Dinledikçe sorunların çözümüne yaklaşıyorduk.
 
En büyük mükafatımız; teşekkür idi.
Bu gün dinlemeye vaktimiz yok.
 
Hastalarımızı yakından tanıyamıyoruz, takip edemiyoruz.
 
Otuzüç yıllık meslek hayatımda hiç bir şey yapmadıysam...
 
Küçük bir şey yaptım.
Bir şizofreni hastasını Bakırköy, Manisa hattından çekip aldım.
 
Seksenli yıllarda yaşadıklarımın notlarını paylaşmak istiyorum.
 
İşte o günlerde oturup yazdıklarım.
 
 
METİN...
 
Eczanemde her bir işi tek başıma yaptığım bir dönemdi. Metin’in annesini tanıdım önce....
Adını bugün hatırlayamıyorum. Diyelim ki Hatice Teyze. Hatice teyze eczaneme girdiğinde...
Sanki erinin tokadı suratında patlayacakmış da onun gardını alıyormuşçasına temkinli. Hatice teyze bir sorduğunu bir daha sorar. Dışarıdaki yaşamı yeni yeni öğrenmede, eri yanında olmaksızın.
 
Hayli tedbirli , hayli ihtiyatlı.
 
Ve de hayli acemi yaşama karşı. Ancak bu acemiliğinin farkında. Farkında olduğu bu acemiliğinin karşı tarafça anlaşılmaması için gayret içerisinde. Ayaklarındaki ağrılarından şikayetçi...
 
İlk gelişleri de bu ağrıları üzerine kurulu zaten. SSK’lı. Ama güveni yok SSK Hastanelerine, bu yüzden gitmiyor doktora. Gelip, gelip bana dertleniyor. “Sen de yarı doktor sayılırsın” dediğinde beni incittiğinin ayırdına varamadan. Sabırla dinliyorum yurdum insanını. Beni incittiği yere pansumanı kendim yaparım. Ne de olsa yarı doktorum.
 
Epeyi bir sonra Hatice teyzemin güvenini kazandım ki....
Bana oğlundan, Metin’den bahsetmeye başladı.
 
Metin... Hatırlıyorum onu. Aynı mahallenin çocuklarıyız. Ama epey var ki; hafızamdan çıkmış. Akranlarımdan soruşturuyorum.... Tıpta okuyordu... Yaşça benden 3-4 yıl büyük. Halkevi’nin bir bildirisini Konak’ta dağıtırken polisce gözaltına alınmış.... Ve 12 Mart dönemlerinin gereklerinden geçerken adresi Bakırköy’e düşmüş bir eğitim zaiyatı.
 
Hatice teyzem anlatıyor: Metin’nin Bakırköy’den, Manisa’dan eve geri dönüşlerini. Eve geri dönüp de ettiklerini.
Metin Hap içmez. Anasının verdiği hapı dilinin altında tutup, az sonra anasının görmezine gelince kenara fırlattığını... Bakırköy’ü, Manisa’sı tutunca cam, çerçeve tanımadığını. Naçar kaldığını anlatıyor da anlatıyor. Ağrılarla başlayan dertleşme buralara gelince, biçare dinliyorum.... 
 
Biçare sözüme ağırlık verin... Gerçekten öyle. Böyle bir gün.... “Belki” ümidiyle, Metin’i bana Çarşamba gecesi göndersene dedim. Nöbet gecemdi. Geleceğini pek ümit etmiyorum Metin’inin.
 
Çarşamba gecesi el ayak çekilmeye başladığı saatlerde, masamda okumakta olduğum kitaptan başımı, Halikarnas Balıkçısı’nın “Merhaba”sıyla kaldırdım. Kapıda beliren Metin’nin vücudu dimdik duruyor, başı yukarı doğru bakıyordu....
Halikarnas Balıkçısı’nın “Merhaba” sına oldum, bittim vurgunumdur. “Benden sana zarar gelmez, senden de bana zarar gelmeyeceğini bilirim” diyen tarifi tüm benliğimi kaplamıştır. Televizyonun olmadığı demlerde, Cevat Şakir’in radyodan dolu, dolu davudi sesiyle söylediği “Merhaba”sını Metin’den işitmek, nöbet gecemi aydınlatmıştı. 
 
Farklı bir birlikteliğin başladığı, uzun bir sürecin başında olduğumu bilmeden Metin’le ilk iletişimimi kurmaya başlamıştım o gece. Neler konuştuk hatırlamıyorum ama Metin’nin ilaçlarını zamanında alması gerektiğini vurgulayacağım anı kolladığımı hatırlıyorum. Kolladığım bu anı o gece mi, yoksa daha sonra mı yakaladım bilmiyorum. Hatırladığım: Kolladığım anı bir punduna getirip yaptığım ve Metin’nin o zamandan beri ilaçlarını muntazaman aldığı ve Bakırköy’e, Manisa’ya gitmeden yaşamını sürdürdüğü.
 
Gün olur Metin bir nöbet ertesinde, sabahın köründe eczaneme gelir ve bana; Üstün Dökmen’nin bir şiirini okur
........
Bir selam da kendine ver....
 
Gün olur, bir bahar vakti...
Metin iki dirhem bir çekirdek, elinde bir karanfil eczaneme gelir, vücudu dimdik, başı yukarıda.... Elindeki karanfili uzatır....
-Bunu Sevi’ye ver, Hüsnü abi.....
 
Sevi benim kızım..... Sevi benim dünyam.... 
Karşımda Metin... Aklıma kattığı seviyle... İyi ki varsın Metin.
 
Biz bir zamanlar eczacılık yaptık.


Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat