3 EYLÜL 2009
Değerli Meslektaşlarım,
Güncel iki konuya ilişkin düşüncelerimi sizlerle paylaşmayı bir görev ve sorumluluk sayıyorum.
Birincisi; ilaç sanayisine ilişkin son aylarda ortaya koyduğumuz karşı duruştur. Bu tavır, tüm uyarılarımıza rağmen oldukça geç kalınmış bir tavır olmakla birlikte yine de katılınması, güç verilmesi gereken bir tavırdır. Bu düşüncemizi daha önce defalarca, bu sayfalardan sizlere ilettik.
Ancak, ticari iskontolarımız denilen iskontoların hiçbir yasal güvencesi yoktur, bir gecede geri alınabilir. Dolayısıyla, temel olarak hedefimiz bu olmamalıdır. Eczacılar bütünüyle yasal olarak güvenceye alınmış temel haklarımız için mücadele etmelidirler.
Ticari iskontolarımızın geri alınabilme mücadelesini merkeze oturtmak, çok büyük bir yanılsama ve hedef saptırmaktır. Daha önemlisi, eczacılık hareketinin mücadelesine zarar verme, hedeften sapma boyutuna ulaşmıştır.
Bir dünya tekeli olan Pfızer' e konulan tavır da doğrudur. Bu konudaki duruşumuz da biliniyor.
Ancak, yine tek hedef olarak göstermek aldatıcı olmaktadır. İstanbul Eczacı Odası Yönetimi, eczanelerimize,"ECZANELERİMİZ YANGIN YERİ SORUMLUSU DÜNYA DEVİ!!!" yazılı afişler göndererek Pfızer firmasını işaret etmektedir. Elbette ki; uluslararası ilaç tekellerinin ve Pfızer' in içinde bulunduğumuz duruma ilişkin sorumluluğu ağırdır.
Ancak; yine burada da bir eksik hedef yanılsaması vardır. İçinde bulunduğumuz durumun sorumluları sermaye, sermaye güçleri ve siyasi otoritedir. Görünen o ki; sistem tüm dinamikleriyle eczacıyı gözden çıkartmış gibi durmaktadır. Tespiti doğru yaparsak, doğru çözüme ulaşabiliriz.
Sorumlu bütünü eksiltmek eczacı hareketini zaafa uğratacaktır.
Tabi ki; görevlerini yapmayan, ya-pa-ma-yan meslek örgütü yöneticilerimizi de unutmamak gerekir. İçinde bulunduğumuz durumda ağır veballeri olduğu çok açıktır. Sorumludurlar... Bu sorumluluktan sıyrılmaları söz konusu olamaz, olmamalıdır.
Diğer yandan ilaç sanayisine ilişkin tavır çok uzun bir sürece yayılmış, bir çeşit sulanma tehlikesi belirmiş, aylardır meslek örgütlerimiz ve eczacılar adeta oyalanmaktadırlar.
Bu tavrın tam seçimler öncesi politik bir duruşa ve gösteriye dönüşmesi tehlikesi ise çok fazla sezilmeye başlanmıştır. Heveslileri varsa bilmeliler ki; eczacının ekmeği üzerinden politika yapılmasına izin vermeyeceğiz.
Bir şeyin altını çok kalın bir şekilde çizmek isterim; bilinmelidir ki, tüm eleştirilerimizie rağmen, her zaman olduğu gibi örgütümüzün aldığı kararlara uyuyor ve destekliyoruz. Yukarıda anılan afiş çalışmasını ben de eczaneme astım.
Bugün için eczacının sorunlarını aşacak şey, aklı başında, derli toplu bir program çerçevesinde, doğru tespitler ışığında bütünlüklü bir biçimde yüreklice çalışmaktır.
Bunun içinde yapılması gereken ilk şey, olmazsa olmaz, örgütlerimizi yeniden yapılandırmak, doğru duran, düşünebilen, tartışabilen, üretebilen, kapsayabilen bir temele oturtmaktır.
FIP Kongresi
FIP (Uluslararası Eczacılık Federasyonu) Kongresi 3- 8 Eylül tarihlerinde İstanbul' da gerçekleştirilecek. Uluslararası bu kongreye dünyanın dört bir tarafından konuklar, akademisyenler katılacak. Kongrenin içeriğine, niteliğine ilişkin herkesin eleştirilerinin olması son derece saygıyla karşılanılması gereken bir durumdur.
Bugün, İstanbul Eczacı Odası, kendince gerekçelerini anlatarak, bir açıklama yayınlayarak, bu kongreye katılmayacağını, boykot edeceğini açıkladı.
Dahası FIP kongresinin katılımcılarının ziyaret edeceği yerlere ingilizce pankartlar asarak, sorunlarımızı dünya kamuoyuna taşıyacağını ilan etti.
Bana göre bu tavır İstanbul Eczacı Odası' nın kurumsal saygınlığına, ağırlığına çok büyük bir gölge düşürmek, İstanbul Eczacı Odası' nı hafifletmektir.
Bir dünya metropolü olan İstanbul' da, kendi kentinde yapılan uluslararası bir eczacılık kongresini, üstelik kendi üst örgütünü tüm dünya eczacılık kamuoyuna, akademisyenlere şikayet ederek, aramızda çözmemiz gereken sorunları konuklarımızın gündemine taşıyarak boykot etmek ne tarafından bakarsanız bakın çok yanlış bir iştir.
Üstelik o konukların gideceği yerlerde bir çeşit korsan etkinlikler (pankart asmak) düzenlemek İstanbul Eczacı Odası' nın ağırlığıyla ve kurumsallığı ile asla bağdaşmamakta, meslek örgütümüzü küçük düşürmek demektir. "Her eczanemizi kongre merkezi yapacağız" demek ise son derece cididyetsiz bir söylemdir.
İstanbul Eczacı Odası' na düşen görev kendi kentinde yapılan bir uluslararası eczacılık kongresini izlemek, varsa düşüncelerini aktarmak, gereğince konuklarını ağırlamaktır.
TEB' e yönelik eleştirilerini ise doğru yerlere, kendi zeminlerimize saklamaktır.
Umutlarımızın birleşeceğine olan inancımız tamdır...
Düşüncelerimi bilgi ve değerlendirmenize sunuyorum.
Sevgi ve saygılarımla...