Ecz. Özcan KEKEÇ

 

İstanbul Eczacı Odası Yönetimi, gayet içerikli, bir hayli emek harcanmış, büyüklüğüne yaraşır bir kongreye imza atmış, mayısın (bu gecikmiş bahara, vedaya hazırlanmış) sıcak günlerinde... Emeği geçenlere bir teşekkürü geciktirmek olmazdı diye düşündüm. Kongreyle ilgili bir çok kalem bir değerlendirme terazisine şu anda bir ayar yapma hazırlığında olacaklardır elbet kendi pencerelerinden. Ben de çok seçerek izlediğim bir takım panellerde küçük notlar aldım durum hafızama. Ama gel gör ki, kayda geçecek, yazıyı süsleyecek, başlığa ad olacak bir şey yok dağarcığımda...

Kongreler katılımla, ilgiyle beslenir. Ben son yıllarda böyle heyecansız, ilgisiz ve katılımsız bir kongreye tanıklık etmedim. Malumun üstünden geçmek pek ilgi uyandırmamıştı aslında yorgun eczacı tabanında... Sanki sektörün dümeni kayaya oturmuş, mürettebat içinde umutsuz bir bekleyişe özne olma yılgınlığındaydı.

İstanbul Eczacı Odası Başkanı, örgütün tepesinden, tüm oda başkanlarına ve yöneticilerine çağrı yaptıklarını ve davet ettiklerini vurgularken, sadece muhalif oda başkanlarının ilgisi oldukça manidardı. Mesleğin sorunlarının tartışılacağı, hayati yeni protokol görüşmeleri öncesi yeni mevziler ve "sütre"noktalarının belirlenmesine ışık olacak bir platforma ihtiyaç duymadı anlaşılan o utanç pankartında "iki eczacıdan biri.." ajitasyonunun sahibi ve arkasındaki biat yığını..

TEB tabanından kopmuş, ilaç ithalinden vurduğu ve eczacının kasasında olması gereken %6 payın sahibi olma aymazlığı ile İstanbul’la kişisel güç kavgasının tarafı olmamalıdır ve bunu bitirme iradesini ortaya koymalıdır. İpler benim elimde deme sapkınlığı ancak bizim demokrasimizin bir ürünü. Tıpkı en tepedeki "ucube ayıp" gibi... Keza 4.büyük dağıtım olma büyüklüğüyle ve mevcut yasanın kendisine tanıdığı çarpıklıkla yaklaşık %60 iradenin temsil hakkının olmayışı ile ancak kendi etrafına bir "saadet zinciri" yaratmış ve de çok bir küçük mutlu azınlığın Locası olma görüntüsünde günlük eczane pratiğinin çok uzağındadır. Aslında 14 Mayıs’ta üst geçitlere astığı "yaralı parmak" görüntüsü şeklindeki o pankart bu tespitin bir ilanıdır.

Geçen 39.TEB Kongresi sonrasında da yazdım, İstanbul’a düşen, bir çağrı ile dağınık küskün, ayrışmış kadroları bütünleştirip ortak bir liste ile kongreye girip UYUYAN DEVI UYANDIRMAK, doğrularını ve politikasını mesleğin en yangın ve en can acıtan noktalarına evirip, bir yönetim oluşturmak ve aynı doğrultudaki odalarla süratle bütünleşip ve TEB’in arka bahçelerindeki odaları ikna edecek bir politika oluşturacaksın. Bu birikimin sahibisin sen. "Delege sayım bu" deme hakkın yok senin. Tabi ki elini kolunu bağlayan yasayla hukuksal mücadeleni yapacaksın. Ankara Genel Sekreteri Mustafa Hoca ve Bursa BAŞKANI Sevgili Kubilay Başkan, Anayasa Mahkemesi’ndeki davayla ilgili umut aşıladılar konuşmalarında. Bizi "7 Kocalı Hürmüz’e" çeviren iktidar gücü böyle bir taban gücünü ancak böyle ayrışmış bir TEB yapısıyla diz çöktürür, elimizi zayıflatır.

Şu bir gerçek ki; ister serbest eczane olsun, ister kamu sektöründe olsun, güncel pratikte;

İstanbul, Kayseri, Gaziantep, Diyarbakır, Zonguldak, Trabzon, Batman, Edirne.. Sorunlar ortak paydada toplanıyor. İster genel, isterse yerel. Çıkış noktası tek bir mevziden olmalı oda tabanı arkasına almış güçlü bir TEB mevcudiyeti. Yoksa üyesini sırtından hançerleyen "sarı sendika" Türk Metal-iş Sendikası’ndan farkı kalmaz!

Evet bir ilgisiz kongre bana sadece bunları düşündürdü. Yazacak onca konu başlığının adını bu duygular doldurdu.

Bir de eve gelirken mırıldandığım Fatih Erkoç melodisi;

"Avuç içi kadar mutluluk yeter!!.."

Saygılarımla...

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat