Tolga Çandar
 
tolgacandar@birgun.net
Güzel şeyler hak edilmeli

Emek harcanmadan sahip olunan hiç bir şeyin değeri tam olarak bilinemiyor. O değerli olduğunu düşündüğünüz şey sizin elinizdeyse, ona hak ettiğini düşündüğünüz değeri önce sizin vermeniz gerek. Aksi taktirde, kimseye 'benim değerlerimi anlamıyorlar, saygı duymuyorlar,' diye kızma hakkınız yok. Bir sanatçı, bir sporcu, bir mühendis, bir doktor... Ne olursanız olun; mesleğinizi onurlu bir şekilde temsil etmek, sahip olduğunu ya da hak ettiğini düşündüğünüz meslek saygınlığını ayakta tutmak, başkaları sizden farklı şekilde düşünse ve davransa bile, doğru olduğunu düşündüğünüz biçimde davranmak sizin elinizde. Saygınlık, hiç kimsenin bir başkasına gönüllü olarak vermeye hazır olduğu bir bolluk değil, tam aksine çok zor bulunan bir değerdir. Onu hak etmek gerek. Bu da emek harcayarak, sorumluluk duyarak mümkündür.

Kırk yılda bir de olsa, bir konuğunuzla, ailenizle ya da bir daveti kıramayarak bir yerlere gitmek; bir akşam yemeğine katılmak, sonra da müzikli bir mekâna gidip biraz kafa dağıtmak, sosyal yaşamın en kaçınılmaz, aksine yaşam enerjisini besleyen yanlarıdır; sosyal bir ihtiyaçtır benim için. Herkes kendi sosyal konumuna uygun kültürel beklentilere sahiptir ve ihtiyaçlar da, kültürel kimliklere bağlı olarak değişir. Güzel olan, tüm farklılıklara rağmen bir arada yaşamayı becerebilmek ve 'benim olmayan çirkindir' dememektir.

Yirmi yıldır görmediğim bir arkadaşımın yemek davetini severek kabul ettim. Evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Yemekte eşi ve beni çok seven kayınbiraderi de vardı. Varlıklı bir ailenin çocuğu idi okul yıllarında, başarılı meslek yaşamı dolayısıyla da iyice zenginleşmiş. Eşi de çok iyi bir kadın doğum uzmanı. Kayınbirader de uluslar arası ticaret yapan bir iş adamı. Hoş bir yemek sohbetinden sonra müzikli bir mekâna gitmeyi önerdiler. Fakat önerdikleri yere gitmeyi istemedim çünkü orada yapılan müzik de, oraya gelenlerin eğlence anlayışı da bana uzak. Televolelerden tanıdığımız bir mekân. Para zengini, kültür yoksulu tiplerin rağbet ettiği yerlerden.

Arkadaşlarımda bildiklerinden değil, popülerliğinden ötürü merak ettikleri için gitmek istiyorlar.

Israrlarına fazla dayanamadım ve gittik. Sahibi beni gençlik yıllarımdan, Bodrum'dan tanırmış. Daha bismillah demeden sahnedeki ünlü solist "aramızda ünlü bir sanatçı var, kendisini sahneye davet ediyoruz" demez mi? Beni tanımalarına imkân yok, ama patron istemiş. Meğerse bu, onların arasında bir jestmiş. Özür diledim ve kibarca izin istedim. Sahnedeki ünlü şarkıcı "beyefendi, bu mekâna kimler geliyor ve ne numaralar çekiyorlar da, ben yine de onları sahneme davet etmiyorum" demesin mi.

Tek kelime dahi etmeden, dostlarımla birlikte mekânı terk ettik.

Biz sahip olduklarımızı halkımızdan ödünç aldık. Üzerine kendi çabalarımızla, çok büyük acılar çekerek bir şeyler daha kattık. Çok değer verdiğimiz bu birikimi, onu hak edenlerle paylaşacağız. Biz acılar içindeyken, burun kıvırarak bize sırt çeviren ve kendilerini asla bu toprakların, bu toprakların insanlarının, bu insanların tarihinin ve yarattıkları kültürün bir parçası olarak görmeyenlerle değil!...

Güzel şeyler, onu hak edenlerindir!.

Ve sizin, tüm olumsuzluklara rağmen mutlu bir yılı hak ettiğinizi düşünüyorum.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat