Yoğun geçen günün ardından Diyarbakır’da konaklayacağım otele yerleştim. Yalnızca ben değil tüm bölge çalışanımız Hollandalı genel müdürümüzün Diyarbakır’a yapacağı ziyareti heyecanla bekliyorduk. Terörün en yoğun yaşandığı böyle bir zamanda genel müdürümüzün bölgeye gelmesi bizler kadar doktorların da ilgisini çekmişti. İlk günden neredeyse tüm bölüm başkanlarından randevuları almış yarına pek iş bırakmamıştım. Kardiyoloji ve Onkoloji bölüm başkanından da yarın randevuyu nasılsa alırım diyerek ekip arkadaşlarımla keyifli bir aksam yemeğine oturduk.
Güneşin Dicle nehrine henüz ulaşmadığı ılık bir ilk bahar sabahında kadim Anadolu’nun, gecenin soğuğuyla yoğrulan toprağının kokusunu içime doldurdum. Hayatın bana en güzel hediyesinin bu topraklarda görev yapmak olduğuna bir kez daha inandım. Güne bu duygularla başlamanın verdiği güçlü çalışma isteği, günün ilk haberlerinde Diyarbakır Üniversitesi Tıp Fakültesi kantininde bombalı saldırıda ölen insanlar olduğunu öğreninceye kadar sürdü. Ben henüz daha bu bilgiyi İstanbul’a bildiremeden Satış Direktörümüz telefonda, “Bu durumda genel müdürümüz gelemez, programı iptal ediyorum” dedi.
Ekip arkadaşlarımla durum değerlendirmemiz ve neler yapacağımızı detaylarıyla planlamak öğleye kadar sürdü. Hayatin normal akışına geçmesini bekledik. Kontrol edemediğin olaylar karşısında çaresizliğin verdiği kabullenmeyle aldığımız tüm randevuları iptal ettiğimizi iletecektik. Böyle bir ortamda doktorlarımızın bize hak vereceğini biliyorduk.
Hazırlıklarımızı tamamlayıp Tıp Fakültesine geldiğimizde ortam beklediğimizin ötesinde üzücüydü. Böyle bir terör eyleminin en son düşünüleceği yerdi Tıp Fakültesi. Ölümlere çare bulan bu kutsal mekan bu vahşetin karşısında ölümün merkezi olmuştu. Tüm sağlık personelinde hastasını kaybetmenin acısı ve çaresizliği vardı. Olayların yaşandığı ortamda zaman geçirerek yaşanan hüzünlerin parçası olmuştuk.
İstanbul merkez ofisten sürekli gelen telefonlara bizlerin iyi olduğunu ancak Tıp Fakültesi kantininde ölen ve yaralanan sayısının çok fazla olduğunu açıklıyorduk. Tıp Fakültesi kantininde güvenlik güçleri, itfaiye ve sağlık personelin çalışmalarını izlerken gelen telefonda genel müdürümüzün asistanı vardı. Genel Müdürümüzün, ‘‘benim satış temsilcilerimin ve bölge müdürümün olduğu yere benim gitmemem söz konusu olamaz. Söyle arkadaşlara yarın sabah yanlarındayım’’ notunu iletmek için aramıştı.
* Gerçek olaylardan esinlenerek kurgulanmış 1993 yılı bir iş yaşamı öyküsüdür.