www.eczacininsesi.com

TEB Başkanı Ecz.Erdoğan ÇOLAK, TEB' de yaşanan istifaları değerlendirdi.

Söz konusu değerlendirmeyi aşağıda yayınlıyoruz:

MERKEZ HEYETİNİN 5 ÜYESİNİN İSTİFASINA İLİŞKİN

Bilindiği gibi; Merkez Heyetimizin beş üyesi 36 ıncı Olağan Büyük Kongremizden bugüne kadar yaşanan süreci kendileri açısından değerlendiren bir mektupla istifa etmişlerdir. Her biri birbirinden değerli olan çalışma arkadaşlarımızın istifası, Merkez Heyetimiz ve eczacılık camiası için önemli bir kayıptır. 36. Olağan Büyük Kongre demokratik bir yarış içerisinde her iki listeden de çeşitli sayıda meslektaşımıza görev verilmesi ile sonuçlanmıştır. Meslek örgütümüzün şeffaflık ve demokrasi yaklaşımı çerçevesinde Merkez Heyetimiz 11 kişi olarak bugüne kadar önemli çalışmalara imza atmıştır ve kuşkusuz bundan sonra da Merkez Heyetimiz ve Oda Başkanlarımızın katılımı ile hazırlanan Çalışma Programı doğrultusunda eczacılık mesleğinin sorunlarını azaltmak, üyelerinin çalışma yaşamını kolaylaştırmak ve eczacılığı geleceğe hazırlamak için çalışmaya devam edecektir. Ancak gelinen noktada bazı hususların eczacı kamuoyu tarafından yanlış anlaşılmasına engel olmak üzere bir açıklama yapmak gerekli görünmektedir. Bu, bir yanıt olarak algılanmamalı, Türk Eczacıları Birliği ve onun organlarının bugüne kadar oluşturup geliştirdiği demokrasi kültürünün ve çeşitli tutamak noktalarının ortadan kaldırılmasına varabilecek yanlışlıkları düzeltme çabası olarak görülmelidir.

Herşeyden önce demokrasi ve kurul çalışması elbette karşılıklı iknaya ve eleştiri-özeleştiri mekanizmasına dayanır. Ancak ikna mekanizması hiçbir zaman kurulların çalışmasını, zamanında hareket etmesini engelleyecek bir süreç olarak düşünülemez. Bu bakımdan esas olan ikna mekanizmasını merkeze almaktır, fakat bu mekanizmanın çalışması, her zaman her kararda Merkez Heyeti’nin tüm üyelerinin ikna olacağı anlamı taşımamaktadır. Önemli olan her üyenin ne kadar farklı olursa olsun kendi görüşlerini açıklaması ve savunması ve bu sürecin sonucunda da ‘ortak akıl’ın oluşturulması için gerekli mekanizmanın kurulmasıdır. Nitekim, Merkez Heyetimizde de her zaman karar önerileri gerekçeleri ile açıklandıktan sonra tartışmaya açılmış ve tartışma yeterli doygunluğa ulaştığında tek tek üyelerimizin fikirleri yeniden sorularak karar verilmiştir. Ayrıca her oylamada 6-5 gibi bir sonuç olmadığının bilinmesi gerekir. Hatta beş arkadaşımızın da her konuda birlikte davrandıklarını ileri sürmek kendilerine de haksızlık olacaktır. Ek protokol görüşmeleri örneğinde olduğu gibi, farklı düşüncelere sahip olmalarına rağmen ancak sürecin son aşamasında, ortak olarak karara şerh koydukları görülmüştür. Bu bakımdan, “altı beşten büyüktür” şeklinde bir yaklaşımdan söz etmek; bugün itibariyle istifa etmiş olan değerli beş Merkez Heyeti üyemizin kurul çalışmasına olan katkılarını görmezden gelmek anlamına gelecektir. Diğer yandan, Birliğimiz, bir kısım seçilmiş yöneticisini önceden belirlenmiş ideolojik, siyasal ya da başka tür bir kast olarak algılama ve böyle davranma lüksüne sahip değildir. Demokrasiyi ortadan kaldıran bu tür bir yaklaşımın meslek örgütümüzde yeri yoktur.

Meslek örgütümüzde yeri olmayan bir başka yaklaşımsa; insanları siyasal tercihlerine göre sınıflamak ya da siyaset yapmalarını zorlaştıracak şekilde aşağıdan bir basınç oluşturmaya çalışmaktır. Bu meslek örgütünün “aday olan organlardan ayrılır”, gibi bir yaklaşımı yoktur. Bu meslek örgütünün bu konudaki tek yaklaşımı; adaylığını birlikte çalıştığı kurul arkadaşları ile paylaşmak ve meslek örgütümüzün geleceğini etkilemeyecek biçimde siyaset yapmaktır. İnsanların siyasal birer varlık olduğu, siyaset yapmanın en doğal hak olduğu anlayışı çerçevesinde davranmak, demokratik bir sivil toplum örgütü olmanın gereğidir. Örgütümüzün bir önceki Başkanı iki kez iki farklı siyasal partiden aday olmuş, 2002 seçimleri öncesinde yeni kurulan bir siyasal partiden aday olmak istediğini açıkladığında da, kendisinin ve diğer adayların desteklenmesine toplantıya katılanların oybirliği ile karar verilmiştir. Şu an istifa eden üyelerimiz arasında yer alan ve o karara katılan dönemin Genel Sekreteri de bir partiden aday adayı olmuş, bunu kimseyle paylaşmamayı etik olarak içine sindirmiş ve istifa etmesi gündeme dahi gelmemiştir. Merkez Heyetimizden istifa eden arkadaşlarımızdan biri; siyasal bir partinin İl Genel Meclisi üyeliği, bir başkası ise farklı bir partinin İl Başkanlığı ile Merkez Heyeti üyeliği görevlerini eş zamanlı olarak sürdürmüşlerdir. Bir meslek örgütünde bundan daha doğal bir şey olamaz. Doğal olmayan, arkadaşlarımızın kendi durumlarını görmezden gelerek, İkinci Başkanımızın bırakın seçilmeyi, adaylığa bile dönüşmeyen aday adaylığını sıkıntı haline getirmeleridir. Oysa İkinci Başkanımız Kongre konuşmasında da bu niyetini açık biçimde dile getirmiş, bu bilinerek seçilmiştir. Tartışmalarda öne çıkartılan İkinci Başkanımız tüm Merkez Heyeti üyelerinden on oy alarak seçildiği İkinci Başkanlık seçiminde de, belediye başkan adayı olma niyetini saklamamıştır. Sorun, bu niyetinin bilinmesine rağmen kendisi ile yapılan görüşmelerde, kendilerine oy vermesi karşılığında ikinci başkanlığının destekleneceğinin söylenmesidir. Yoksa ilk oylamada beş nasıl altıdan büyük olabilirdi? Beşin altıdan büyük olmayacağı düşünülse, beşin başkan ve genel sekreter adayı çıkartması gerçekçi olur muydu? Sonuç olarak, altının beşten büyük olduğu düşüncesi, maalesef istifa eden arkadaşlarımızın kendilerine aittir. Kendilerini altı yapabilmek için harcadıkları enerji, bunun en önemli göstergesidir.

İstifa eden arkadaşlarımızın iddiasının aksine, yaşamsal öneme sahip konularda sayısal üstünlük yaklaşımının uygulandığı hiçbir örnek yoktur. Mesleğin sorunlarının çözümüne ilişkin önerildiği halde yapılmayan, sayısal üstünlük dolayısıyla reddedilen eylemlilik, etkinlik, çaba, çalışma olmamıştır. Uzun istifa metinlerinde de bu konuda somut bir tek örnek yoktur. Divanda iki kişi ile temsil edilme dayatması dışında sayısal üstünlüğün arandığı bir örnek olay da yaşanmamıştır. Bizler eğer kişiler, kişisellikler, meslektaşlarımızın iradelerini aşan kemikleşmiş ayrışmalarla değil; fikirlerimiz, programlarımız ve ortaklaşa oluşturduğumuz Çalışma Programı hedefleri doğrultusunda emek vermeyi öncelik kabul ediyorsak; bizi birleştiren nasıl ki çalışma programımız ve vizyonumuz ise, ayrışmalarımız da aynı zeminde olmalıdır. Merkez Heyetimiz açısından yaşamsal önemde görülen konular yalnızca eczacıların sorunlarının çözümüne ve çıkarlarının savunulmasına ilişkin olanlardır. Oysa açıklamalarından anlaşılmaktadır ki, istifa eden üyelerimiz açısından Divanda “olmak” yaşamsal önemde olmuştur.

Bizler sivil toplum örgütlerinde siyasi düşüncelerimizden ayrışmış bir biçimde değil bilakis farklı siyasal fikirlerimizle, yine de bir arada durarak, mesleki politikalar üreterek demokrasinin gelişmesi için çalışan insanlarız. Bu amaçla çalışan herkesi de desteklemek gerekir. Gelinen noktada belediye başkan adaylığı çalışmalarının saymanlık görevini aksatabileceği düşüncesiyle Saymanımız bu görevinden istifa etmiş ve boşalan bu görev için yeni bir seçim yapılmıştır. Boşalmayan görevler için seçim yapılması talebini demokrasi ile ilişkilendirmek zorlama bir yorumdur.

Ayrıca Saymanımız saymanlık görevinden istifa etmenin yanı sıra, Merkez Heyeti üyeliğinden istifa etmesi konusunu da tüm Merkez Heyeti üyelerinin görüşlerine açmış, bir üyemiz istifasının uygun olacağını belirtmiş, bir üyemiz çekimser kalmış, istifa eden diğer üç üyemiz ise böyle bir istifaya gerek olmadığını açıkça ifade etmişlerdir. Ancak kendi beş imzalı istifa metinlerinde bu konuda tamamen farklı bir yaklaşımda bulunmuşlardır.

Diğer bir konu ise, meslek örgütümüzün tarihine altın harflerle yazılmış olan 21 Aralık mitingidir. İstifa dilekçesinde ifade edildiği gibi bu mitingin kararını zorla almak, tabandan gelen baskıya daha fazla dayanamamak gibi bir olgu söz konusu değildir. Bu örgütün tutanakları her zaman yayınlanmaktadır. Söz konusu toplantının tutanakları da yayınlandığında Merkez Heyetimizin tutumunun pasif değil; aksine son derece etkin olduğu, açılış konuşmamdan, eylem kararı alınması gerektiğini ifade ettiğim kapanış konuşmasına kadar her aşamada görülecektir. Sadece miting tarihi ile ilgili olan teknik bir kuşkunun miting yapılmasından imtina etme gibi algılatılmaya çalışılması, mitingin kendisindeki ekip çalışmasını ve başarıyı gölgede bırakır ki, bu; ortak çalışmanın değerini ve önemini kamuoyu gözünde azaltmaktan ve kurulların itibarının sorgulanmasından başka bir işlev görmez. İstifa eden beş Merkez Heyeti üyemiz, çalışanlarımız, eczacı odalarımız da dahil olmak üzere, herkes bu süreçte üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmış ve mitingimizin görkemine katkıda bulunmuştur. Bu miting, bir avuç kahramanın değil; 32 bin eczacı, eczane çalışanı, öğrenci, öğretim üyesi ve halkımızın eseridir.

İddia edildiği gibi, Türk Eczacıları Birliği’nin bu güne kadar attığı her iyi adımı beş Merkez Heyeti üyemiz atmış, her yanlışı da bizler yapmış olalım. Biz iyi adımların sonuna kadar arkasındayız. Ancak emeğe saygısızlık etmeyi eleştirenlerin aynı tutumu takınmasını, bizim emeğimize olduğu gibi, bu sürecin başından sonuna kadar her aşamasında yer alan eczacı odalarımıza, tüm meslektaşlarımızın katkısı ve emeğine saygısızlık olarak değerlendiriyorum.

İstifa eden Merkez Heyeti üyelerimiz yapılan tüm olumlu çalışmalara sahip çıkmalarına rağmen, bundan sonraki dönemde “zaten taraflarınca yürütülen çalışmalara” devam etmeme kararı almış görünmektedirler. Bu bakımdan, Büyük Kongre’ye sekiz ay kala üyelerimizin bu görevlerinden istifa etmeleri, “zaten taraflarınca yapılan çalışmaların durması” (!) ve kendileri tarafından seçime dönük bir iktidar yarışının başlatılması anlamına gelecektir. Eczacılığın İlaç Takip Sistemi, İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, OTC ve İlaçta Reklam, 6197 sayılı Yasa başta olmak üzere, geleceğine dair çok önemli sorunlarla boğuştuğu bir dönemde, “Büyük Kongre iradesinin gereğini yapmak”; Başkanlık Divanı’nda temsil edilmek midir, yoksa Çalışma Programı çerçevesinde kolektif çalışmaya devam etmek midir? “Olmak” ve “yapmak” arasında bu tür bir ayrım yapılmasının doğru olduğu kanaatini taşımıyorum. Daha da ötesi, “yapmayı” “olmaya” bağlamanın ve Kongre iradesini bu biçimde değerlendirmenin, mesleki geleceğimize yön vermek sorumluluğundan uzaklaşma, bu bakımdan bir “sorumluluk reddi” olduğu düşüncesindeyim. Türk Eczacıları Birliği, bireylerin kişisel güçlerini ortaya koyarak meslek adına olumlu kazanımlar sağladıkları bir yer değildir. Hiçbir meslek örgütü de gücünü, tek tek Merkez Heyeti’nde yer alan bireylerden almaz. Gücümüz, örgütlülüğümüz ve dayanışmamızdan geçmektedir. Bu bakımdan, hiç kimse bireysel bir ikbal peşinde koşarak burayı sıçrama tahtası olarak kullanamayacağı gibi, “benim gibi düşünmeyenlerle çalışmıyorum”, deme lüksümüz de yoktur.

Merkez Heyetimiz, önümüzdeki süreç içinde tüm örgütümüzün ortak kararı ile, katılımcı bir biçimde hazırlanmış olan Çalışma Programı çerçevesinde hareket etmeye devam edecektir. Çok sayıda delegemizin oyu ile seçilen beş Merkez Heyeti üyemizin genel kurula sekiz ay kala istifa etmesinin seçim sistemimizi anlamsızlaştırma tehlikesine götürebilecek bir gelenek yaratmayacağını umut ediyorum.

Diğer bir konu ise, kurullarımızın çalışma düzeni bakımından bugüne kadar oluşturduğu geleneği görmezden gelerek yapılan Denetleme Kurulu tartışmasıdır. Merkez Heyeti Denetleme Kurulu, daha önce de olduğu gibi, 36 ıncı Dönem Merkez Heyeti ile de iç içe çalışmaktadır. Bu, bütün genel kurullarda herkesin övgü ile söz ettiği demokratik geleneğimizin bir parçasıdır. Denetleme Kurulumuz her zaman TEB’in iktisadi işletmesinde, EGAŞ’ta ve üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlarda görev almıştır; bundan sonra da almaya devam edecektir. Denetleme Kurulu üyelerimizin, TEB’in yan kuruluşlarında ya da ortaklıklarında izleme ve denetim işlevlerini layıkıyla yerine getirmesine katkı sağlayan bu mekanizmanın devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Örgüt kültürümüzün daha katılımcı olmasını sağlamış olan bu çalışma prensibine şüphe ile yaklaşan bir yorum getirilmesini, kurullarda yatay çalışmaya ve katılımcılığa inanan insanların dikkate almayacağını umuyorum.

Diğer yandan, SUT’ta eczacıların yeri ile ilgili olarak yapılan tartışmadaki tutum, “eczacı birinci basamak sağlık hizmet sunucusu değildir” türü bir iddia ile yan yana konulamaz. SUT o hali ile SGK’nın sevk zincirini tariflemek amacı gütmekte idi ve o tartışmada ifade edilen de budur. Bu, eczacının birinci basamak sağlık hizmet sunucusu olmadığı ya da TEB’in bunu savunmaması gerektiği anlamına gelmez. Bu konuda yapılan tüm çalışmalar Merkez Heyeti’nin istisnasız tüm üyeleri tarafından desteklenmiştir. TEB’in bu konudaki yaklaşımının bu ifadeyi sadece SUT’a değil, Eczacılık Temel Yasası’na koydurmak şeklinde olduğu açıkça ortaya konmuştur.

İstifa tek taraflı bir müessese olduğundan, bunu kabul etmemek gibi bir olanağımız olmamıştır. Ancak, delegelerin iradesi ile seçilen yöneticiler görevlerini tam olarak sürdüremeyecekleri kanaati taşıyorlarsa, bunu öncelikli olarak kendilerine oy veren delegeler ile paylaşmaları gerekir. Bu süreci tamamlamamak, bizi seçen delegelerin iradelerine ipotek koymak anlamına gelecektir.

Tarihe altın harflerle geçtiği söylenen 21 Aralık eyleminin gerçekleşmesini sağlayan temel neden; bu sürecin Merkez Heyeti’yle, 51 eczacı odasıyla birlikte kotarılması ve 32 bin eczacı, eczane çalışanı, öğretim elemanı ve öğrencilerle birlik ve beraberliğin sağlanmış olmasıdır. Bu eylem açık bir şekilde ortaya koymuştur ki, mesleğin tüm bileşenlerinin ortak mücadeleye katılmasının sağlanması başarı için yaşamsal önemdedir. Mesleğin ve meslektaşlarımızın sorunlarının giderek ağırlaştığı bir dönemde; Merkez Heyeti’yle, Eczacı Odalarıyla, eczacılarıyla, eczane çalışanlarıyla birlikte mücadele etmek dışında bir seçeneğin kalmadığı böylesi bir ortamda örgütü kendi içine döndürmeye, kendi içinde mücadeleye zorlamaya, meslek örgütünü ve meslektaşları birbiriyle kavga eder hale getirmeye, hele bunu “kişisel” bir “varoluş” üzerinden sağlamaya hiç kimsenin hakkı olamaz.

Meslek örgütümüz iç yapılanmasının ve demokrasisinin bir gereği olarak; hiçbir dönemde olmadığı kadar Başkanlar Danışma Kurulu toplantısı düzenlemiş, kulağı her zaman Oda başkan ve yöneticilerinde olmuş, hiçbir şekilde onların söz ve karar hakkını dışarıda bırakacak bir yaklaşım içinde olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Başta eczacı odası yöneticilerimiz olmak üzere, tüm üyelerimizin de bu hassasiyetle davranmasını, kişiler üzerinden inşa edilen her türlü tartışma zemininin mesleğimize zarar vereceğini görmesini, önümüzdeki zorlu dönemde herkesin her türlü müdafaa aracı ile Başkanlık Divanı’nı ya da Merkez Heyeti’ni değil, mesleğimizi korumaya yönelik bir tutum takınmasını ve örgütlülüğe, örgütlü gücümüze, demokrasiye ve dayanışmaya inanan insanlar olarak, bunun gereğini samimiyetle yapmasını diliyorum.

Ecz. Erdoğan ÇOLAK

Merkez Heyeti Başkanı



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat