Adana Eczacı Odası Başkanı, Ecz.Burhanettin Bulut, resmi web sitesindeki köşesinden bugün yazdığı yazıyla İstanbul Eczacı Odası'na sert eleştiriler yöneltti. Söz konusu yazının tamamını aşağıda yayımlıyoruz:
"YAŞADIKLARIMIZA KARŞI MESLEKİ ÖRGÜT SORUMLULUĞU
Değerli meslektaşlarım,
Eczacılıkta yapısal değişikliğe neden olan gelişmeler -son yıllarda olduğu gibi- olağanca hızı ile devam etmektedir. Eczacılığın bu dönüşümünde; hükümet politikaları, 2009 yılı Protokolü, SUT, 6197 sayılı yasamız, ilaçta reklam, reçetesiz ilaç listesi, ilaç ajansı ve başta TEB olmak üzere meslek örgütlerimizin, meslektaşlarımızın anlayışları, yaklaşımları ve mücadele şekilleri olmak üzere önemli gündem maddeleri etkili olacaktır.
Kısa ve uzun vadede yukarda bahsettiğim konular dâhil olmak üzere karşılaşacağımız sorunlara çözüm getirecek, yapılacak planlamaları organize edecek, yönlendirecek, akılcı, ortak aklı harekete geçirecek, konulara hâkim yönetimlere, yöneticilere, örgütlerimize ve değerlerine sahiplenen eczacı bütünlüğüne ihtiyaç olduğu ortadadır.
Bugün yaşadığımız sorunları karşılama şeklimiz ve meslek birliklerimizin içinde bulunduğu hal gelecek için maalesef umut vermekten uzak görüntüler sergilemektedir.
Direnç için en birincil ihtiyaç olan “meslektaş birlikteliği” konusunda ciddi zaaflar sergilenmekteyiz. Meslek üzerinde dış baskı arttıkça etik bozulma sanki yarışa girmiş gibi aynı hızla artmaktadır. Birbirini rakip görme anlayışı, fırsatçı yaklaşımlar ve deontolojiyi hiçe sayma gibi davranışlar bölge eczacı odalarının ve eczacıların “meslek geleceğini etkileyecek önemli sorunlardan” daha fazla ilgisinde olmayı sürdürmektedir. En basitinden eczacı karlılığının mesleğin sürdürülmesinde en önemli sorun olduğu artık somut verilerle karşımızda olmasına rağmen; katkı payı almama, fark almama ve yönlendirme hala gündemimizden çıkmamıştır.
Bölge Eczacı Odaları rutinlerden ve önüne gelen günübirlik sorunlarla boğuşmaktan dolayı; süreci organize etmekten iyice uzaklaşmaktadır. Yeni proje üretecek ve geleceğe dair planlamalar yapacak şekle girmelidir.
TEB’ ne sorunların ve dolayısıyla çözümlerin bu denli merkezileştiği bir dönemde çok önemli görevler düşüyor. Eczaneler arası ciro farkının uçurum hali başta olmak üzere planlamada ve örgütlenmenin her noktasında etkin bir TEB ihtiyacı var. TEB yaptıkları çalışmalarda -bizde dâhil olmak üzere- her kesimden çeşitli eleştiriler almaktadır. Fakat nasıl ki yöneticiler dışında hepimizin, tüm eczacıların yaşanan süreçten az da olsa kendine bir pay çıkartması gerektiği gibi, aynı şekilde TEB dışında bazı odaların da yaşananlardan bir ders çıkartması gerekir. Son Büyük Kongre öncesinde ve sonrasında yaşananlar başta olmak üzere yöneticilerin eleştirilecek birçok yanı olduğu gerçektir. Tüm bunları dile getirmenin zamanı şimdi olmayabilir ama örgütün sağlıklı yapılanması için ilerde mutlaka bu konular da ayrıca tartışılacaktır.
Ancak “yaşadığımız günler örgütün iç çekişmelerinin gündem edileceği zaman değildir” diye düşünürken; İstanbul Eczacı Odası'nın 31.10.08 tarihli yazısı ve Başkan'ının 22.10.08 tarihli yazısına bakınca önceki dönem toplantıların tek konusu olan “Mehmet Domaç-İstanbul Eczacı Odası” çatışmaları aklıma geldi. Yıllarca mesleki toplantıları bu çatışmanın dışında gündem yapamadı. İstanbul sayısal çoğunluğu oluşturması dışında da örgütümüzün önemli odalarından biridir. Yaptığı açılımlar, çabaları ve gündemleri mesleğimizi önemli oranda etkilemektedir.
9 Temmuz'da imzalanan “2008 İlaç Alım Protokolü” sürecinde, içinde İstanbul Eczacı Odası'nın da olduğu yöneticilerce ciddi emek harcandığı inkâr edilemez. Ancak protokol beklenen şekilde sonlanmayınca hepimiz tepki verdik. Bir örgüt, bir meslek, 100 binin üzerinde bir camianın böylesi rencide edilmesi elbette doğru değildi. Kabullenilmesi mümkün olmayan bir durum yaşandığı bir gerçek; ama bu protokolün son protokol olmadığını biliyoruz. Ayrıca yaşananlar, 2007 Protokolü'nden daha iyi bir 2008 Protokolü imzalandığı gerçeğini de ortadan kaldırmıyor. Bursa'da yapılan Bölgelerarası Toplantı'da tüm odalar Merkez Heyeti'ni kutladı. Ardından protokol sürecinde olağandışı bir durum ortaya çıkınca da alkışların yerini doğal olarak eleştiriler aldı.
SGK ile protokol yapıldıktan sonra “Ek protokol görüşmeleri” hiç yapılmamalıydı. Ancak görüşmelere hiç ilgisi olmayan İlaç Sanayi içine alınarak başlanıldı. Süre uzadıkça uzadı. Sonunda Merkez Heyeti sorumluluğu üzerine alarak ek sözleşmeyi imzaladı. Şahsıma “bu ek protokolün bir an önce imzalanması gerektiğini” söyleyen bazı merkez yöneticilerinin sonra farklı tutumlar takınmış olmaları dahi, SGK ile bu görüşmelerin hiç başlanmaması gerektiği gerçeğinden daha önemli değildir. Ayrıca Merkez Heyeti'ndeki bütün arkadaşlarımın iyi bir sözleşme imzalamak için gösterdikleri olağanüstü çaba ve iyi niyetlerinden hiç şüphe duymadım.
Ek Protokol imzalandıktan sonra İstanbul Eczacı Odası, “Eczacı Kamuoyuna” başlıklı yazısında “Ve artık Türkiye’deki 24 bin eczacıyı temsil edemezler!” diyerek bir anlamda Merkez Heyetini istifaya davet etmiştir. Temsil yetisinin kalmadığını ifade ettiği Merkez Heyeti'nde kendi üyesi olmasına rağmen bu istek kabul görmemiştir.
Başkanlar Danışma Kurulu Toplantısı'nda İstanbul Eczacı Odası Başkanı yine benzer bir yaklaşımla “ivedilikle seçimli bir Olağanüstü Genel Kurul” çağrısında bulundu. Yani en yakın zamanda Merkez Heyeti'nin yeniden belirleneceği bir seçim. Ola ki bu fikir kabul görmüş olsa idi, en yakın Aralık ayında bir Büyük Kongre yapmak gerekecekti. Bu kadar kısa bir sürede yeni ve “daha iyi” bir Merkez Heyeti oluşacağının garantisi olmamasına rağmen; -yeni 2009 Protokol görüşmelerine denk gelen zamanda- örgütün seçimle uğraşması ne kadar gerçekçi bir yaklaşımdır ve sorun çözücüdür! anlamak mümkün değil.
Başkanlar Danışma kurulu toplantısında öne çıkan bir diğer öneri ise; Başkanlık Divanı'nın görev dağılımının gözden geçirilmesi idi. Sadece bir örnek vermek gerekirse protokol görüşmelerinde “görüşmeci heyette” kimlerin olduğunu, Bakanlarla kimlerin görüştüğünü hatırlatmak gerekir. Sorun, eleştirilere konu Protokol ise başkanlık divanına bakılmaksızın herkes bu süreçte görev aldı. Ancak burada zaten bir sorun var, bunu da hepimiz biliyoruz. İki listeli seçimde karma Merkez Heyeti çıkmıştır. Karma listelerde her zaman var olan sorunları yaşıyoruz. Parçalı listeden bir memnuniyet olması zaten beklenemez. Ülkemizde zorlama iktidarların başarıları toplum belleğinde yazılıdır.
İstanbul Oda Başkanı yazısında devam etmiş, “Bilindiği üzere İstanbul Eczacı Odası eczacılık alanında verdiği mücadeleyi, 14 Eczacı Odasından oluşan bir platform içerisinde sürdürmektedir. Bu Odalar tarafından oluşturulmuş olan bir meclis, düzenli olarak toplanmakta ve burada alınan kararlar ışığında ortak bir mücadele verilmektedir.” Ardından aynı yazısında bu 14 oda ile “Başkanlar Danışma Kurulu toplantısında her Oda tarafından Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetine olağanüstü seçimli kongreye gitme çağrısı yapılması” kararı aldıklarını, ancak diğer odaların buna uymadığı, hatta konuşmalarında bahsetmedikleri için sitemde bulunmuştur. Demek ki birlikte hareket ettiği 14 oda bile bu fikri doğru bulmamış.
Yine Başkanın yazısından hareketle Merkez Heyeti veya Başkanlık Divan yenilenmesi o kadar önemli ki, eğer seçim olmazsa, yani “TEB Merkez Heyeti göreve devam etsin” diyenler haklı çıkmazlarsa çok şey kaybedeceğimizi vurgulamaktadır. Peki, eğer seçimlere gidilmiş olsa idi, bu süreç ile yani örgüt kendi iç çekişmesi içinde Şubat ayına gelinse idi çok mu olumlu gelişmeler olacaktı. Anladığım kadarı ile bunun pek hesabı yapılmıyor.
Son olarak, TEB tarafından 2008 Yılı SUT ile ilgili “Çok Önemli! Çok Gizli!” başlığı altında tüm Eczacı Odalarına gönderilen yazıda, meslektaşlarımızın verdiği ilaç hizmetinde yaşanan sorunlar dile getirilerek, gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılması talebinin oda ve üyelerince de ilgili kurumlara iletilmesi istenmişti. Bizim anladığımız bir görüşmenin yapıldığı ama kurum ikna edilemediği için odalarında SGK yetkilileri ile temasa geçmesi idi. Bir dahaki görüşmede mesafe almak için SGK daha çok bilgilendirilmiş olacaktı.
Biz de bu faks önümüze geldiğinde; artık SGK ile bu konuların çözümü için ciddi bir kamuoyu desteği almak gerektiğini konuştuk. SUT sıkıntılarını çözmek için çok açık bir şekilde tepkiler dile getirmek gerekir. Burada gelen yazının üst kısmındaki başlıkta “Çok Önemli!” kelimesi doğru olmasının yanında “Çok Gizli!” kelimesi gerçekten anlamsız ve gereksiz kalmıştır. Ancak bu yöntem daha öncede -bazen eleştiri almasına rağmen- TEB tarihinde ilk defa yapılmış değildir. Ancak ilk defa İstanbul Eczacı Odasının yaptığı gibi Web sayfalarından deşifre edilmiştir. Anlaşılan o ki asıl İstanbul E. O. “örgüte “yeni” bir anlayış-iletişim ağı kuruyor!”
Sonuç itibari ile meslek örgütlerimizin bir amiral gemisine, yönlendiricisine ihtiyacı var ise oda TEB’dir. Ayrıca Hükümete, Sosyal Güvenlik Kurumu’na veya İlaç Sanayisine eczacının örgütlü gücünün Türk Eczacıları Birliği’nin arkasında yer aldığı mesajını vermenin bir ön şartı olamaz.
14 oda ile değil, 51 oda ile hareket etmek gerekliliği daha ne kadar gözümüzün içine girecek. Birlik istiyoruz ama ön şartsız, hesapsız, sıkıntıları aşmak için, bu olağanüstü dönemi geçmek için.
Akıl ile hareket etmek istiyoruz, mesleğimizin geleceğe kalması için.
Kurumlarımızı korumaya çalışıyoruz, dış baskılara daha güçlü cevap verebilmesi için.
İç meselelerimizi biraz öteleyelim diyoruz, enerjimizi bir yere toplayalım diye.
Birbirimize daha saygılı davranalım diyoruz, yönetici olmayı eziyet haline getirmeyelim diye.
Bir bölgenin eczacılarının olumsuzluğa karşı tek başına dimdik durmasının mesleğin geleceğini kurtarmaya yetmeyeceğini bildiğimiz için, ortak projeler geliştirmeliyiz diyoruz. Kişisel siyasi ikballerinizi, eczacı örgütlerinde yönetici kalmayı devam ettirme hırsınızı veya adı her neyse kişisellikleri bir süre erteleyiniz, çünkü burası bize emanet edilen bir örgüt ve bugünde meslek örgütlerimiz önemli bir sınavın arifesinde.
Eczacı ve eczacılık, Türkiye’nin her yerinde benzer sıkıntılarla boğuşmaktadır. Hiçbir yeri ayırmamız, daha üstün görmemiz mümkün değildir. “Kopmuş bir zincirin en güçlü halkası olduğunu iddia etmek ne işe yarayacaktır.” Tüm odalar çok önemlidir ama TEB bugün çok daha fazla sahiplenilmeye ve önemsenmeye ihtiyacı vardır. Unutmayalım ki bir Türkiye varsa oda biz zati Türkiye’nin bütünüdür. Türkiye İstanbul değildir. Türkiye’nin coğrafyası hepimizin belleğindedir.
Meslek örgütlerimizi zaafa uğratmak yerine birlikte gelişmenin, birlikte iş yapmanın keyfine varmalıyız. Bilginin, üretimin, ortak aklın ve mücadele gücünün egemen olması dileğiyle saygılar sunuyorum.
Ecz. Burhanettin BULUT
Başkan"