Eczacı, bilim insanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay’ın son kitabını okudunuz mu?
Kitabın adı: “İnsandan Topluma Öğrenilmiş Çaresizlik”.
Tayfun Hoca, son kitabında, kanıta dayalı tıp bilimselliği ile sosyolojinin gerçekliklerine dayanarak, oldukça geniş bir literatür taramasından da yararlanarak, öğrenilmiş çaresizliği ve bu olguya karşı nasıl direnilmesi gerektiğini enine boyuna anlatmış.
Özellikle, haksız hukuksuz bir biçimde, iftira ile atıldığı cezaevinde kurduğu ve uyguladığı düşünce sistematiğini anlattığı bölüm beni çok etkiledi.
Her birimize öğretilmeye çalışılan çaresizlik karşısında ne yapmalı?..
Hocanın yanıtları son derece açık ve anlaşılır, ısrarla kitabı okumanızı öneririm.
Hoca, öncelikle beynimizi doğru bir biçimde disipline etmeyi öneriyor.
***
Basından öğrendiğimize göre; Oxford Sözlüğü yılın kelimesini ya da ifadesini seçti: “Brain Rot” yani Beyin Çürümesi…
Beyin Çürümesi, sosyal medyanın, internetin, gereksiz nitelikten yoksun, oldukça aşırı kullanımını ifade ediyormuş.
Brain Rot (Beyin Çürümesi) ifadesinin sözlük anlamı, "Önemsiz ve zorlayıcı olmayan içeriklerin aşırı tüketimi sonucu kişinin zihinsel durumunun ve entelektüel halinin bozulması" olarak tanımlanıyormuş.
Günümüz dünyasında gerçekten de gereksiz bir dolu içerik, beynimize adeta boca ediliyor.
Sosyal medyada, internette görüp, sorgulamaksızın “doğru” kabul ettiğimiz, anlık, gereksiz, boş, sonsuz bir ekran kaydırmasıyla elde ettiğimiz yığınla bilgi gerçekten de beyinlerimizi çürütüyor mu?
Sanki birileri içinden çıkılamaz bir çember çizmiş ve bizi o çemberin içine tıkamış gibi hissetmiyor musunuz siz de?
***
Son zamanlarda, ülkemizde sağlık ve ilaç hizmetleri oldukça tartışılır oldu.
Bu durumda en büyük etken kamu otoritesinin sağlık ve ilaç giderlerinden giderek daha fazla kaçınır olması.
Peki, ya eczacılar?..
Eczacılar ne durumdalar?
“İlaç eczacılık hizmetlerinin sürdürülmesinde karşılaşılan sorunların yanı sıra eczacıların her gün artarak büyüyen ekonomik zorluklara karşı mücadelesi mesleğimiz ve meslektaşlarımız için taşınamaz bir yük haline gelmiştir.”
“Biz Eczacılar, Eczanelerimize gelen her vatandaşımızın derdine deva olmaya çalışırken, son yıllarda yaşanan ve giderek ağırlaşan ekonomik dalgalanmalar ve artan maliyetlerle temel işletme giderlerimizi, ecza depolarına olan borçlarımızı, çalışanlarımızın ücretlerini ödemekte zorlanıyoruz.”
“Sınırlı sermayelerimizle ayakta tutmaya çalıştığımız eczanelerimiz için süreç artık baş edilemez bir noktaya taşınmıştır.”
“Maalesef meslektaşlarımızın içinde bulunduğu ekonomik sorunlar kamu otoritelerine defalarca aktarılmasına rağmen, gelinen süreç sağlık hizmetlerinde bilginin, emeğin ve güvenin ilk adresi olan Eczanelerimizin sürdürebilirliğini sağlamaktan çok uzaktır.”
Yukarıdaki cümleler, altında “TEB ve 56 Bölge Eczacı Odası” imzası bulunan 13 Aralık 2024 tarihli açıklamaya ait…
Cümleler bir ölüm- kalım savaşını işaret etmiyor mu?
Madem böyle, o halde yaşamın içerisinde bu gerçekliğe uygun hareket etmek gerekmiyor mu?
Ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı…
Ne yapılması gerektiği de TEB’ in geçmişinde, tarihinde yazıyor…
Bu arada şunu söylemek isterim, Aile Hekimleri’nin disiplinle, zamana yayılan onurlu duruşlarını kutlarım.
Bir halk deyişi der ki; “Suya düşerek boğulmazsın, suda kalarak boğulursun.”
Ve sudan çıkmanın her zaman bir yolu vardır.
Suda boğulmadan, ilaç, eczacılık ve halk sağlığına hakkıyla sahip çıkmak gerekiyor!
Ama galiba öncelikle yapmamız gereken şey, öğrenilmiş çaresizlik ve beyin çürümesine karşı direnmek.
İLETİŞİM İÇİN:
h.gencosmanoglu@eczacininsesi.com
gencosmanogluhakan@gmail.com
https://www.facebook.com/HakanGencosmanoglu
https://www.instagram.com/hakangencosmanoglu