Ecz. Ferat DEĞER
11. Bölge Diyarbakır Eczacı Odası Başkanı
Değerli meslektaşlarım, sözlerime 21 Mayıs’ta sosyal sigortalar kurumu ve genel sağlık sigortası kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanunun açılımıyla ilgili birkaç sözle başlamak istiyorum. 6486 Sayılı Kanunun 6. maddesinde şöyle bir şey var: Geçici madde 49, 97. maddenin 7. fıkrası gereğince sağlık hizmet sunucularının sunmuş oldukları hizmetlere ilişkin olarak 16 Ocak 2012 tarihinden önce kuruma teslim ettikleri fatura ve ekli belgelerden teslim tarihinden itibaren üç ay içinde incelemedikleri için avansı kapatılamayan fatura ve ekli belgelerin bu süreden sonraki yapılan incelemesi sonuncusuna yersiz ödeme yapıldığının tespit edilmesi halinde tespit edilen yersiz ödeme tutarları için kanuni faiz tahakkuk ettirilmez.
Bu maddenin yürürlük tarihinden önce sağlık hizmet sunucuları tarafından 16 Ocak 2012 tarihinden önce kuruma teslim edilen, fatura ve ekli belgelerden dolayı, kurumca tahakkuk ettirilen faizle ilgili dava konusu edilen faiz tutarları davacının davasından feragat etmesi halinde telkin edilir. Bu madde kapsamına giren fiiller için, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce uygulanmış faize ilişkin tahsil edilen tutarlar iade ve mahsup edilmez. Yasa bu 16 Ocak 2012 tarihinden önceki faturalar için ve faiz tahakkuk ettirilmez diyor.
Fakat Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yasa tanımaz tavrı yüzünden bu yasa uygulanmıyor. 2007–2008 ve 2009 yıllarına ait olduğunu iddia ettiği Diyarbakır bölgesi için diyorum reçetelerde. Yüzde 75, yüzde 90 avans aldığımız dönemler. Avans ödemelerinden muayene paralarını almadığını ve bu rakamların faiziyle tahakkuk ettirileceğini ifade etmiş. Birçok eczanemizden bu duruma istinaden, anapara artı faiz alınmıştır. Bununla da kalınmamış, faiz kısmını, birleşik faiz olarak hesaplamışlar. Ve bu yüzde 78 civarında olmuştur. Rakamlar bir anda iki katına çıkmış. Bu konuyla ilgili olarak bizler oda avukatımızla görüştük. Mağdur olduğunu, ifade eden tüm eczacılarımızın, mahkemeye müracaat etmelerini haklarını yasal yolla aramalarını gerektiğini söyledik Şu anda birçok eczacımızla Sosyal Güvenlik Kurumunu mahkemelik olmuş durumundayız.
Değerli Meslektaşlarım;
Zonguldak toplantısına gelmeden önce Yönetim Kuruluyla yaptığımız bir toplantıda bir eczacım şöyle bir şey ifade etmişti. Her hafta ve her Cuma ilaç fiyatlarında düşüşler yaşanıyor. Ve bunun bir dip noktası yok mu artık? 2005 yılından beri 294 kez ilaç fiyat düşüşü yaşanmış. 294 kez eczanelerimizin sermayesi eritilmiş, şöyle ki geçen haftalarda yine bazı ilaçlarda cazip kampanyalar gösterilerek eczacıların yine tekrar ilaç alması sağlandı. Bu kampanyalardan faydalanmaya çalışan arkadaşlarımız hemen arkasında fiyat düşüşlerini yaşadılar. İlaç şirketlerinin bilgisi dâhilinde olan bu düşüşleri eczacılara önceden cazipmiş gibi gösterip stoklarını eritiyorlar. Ve bu stok zararları eczane raflarına zarar olarak dönüyor. İlaç fiyat düşüşlerini haftalık değil de aylık olma durumu oluşturulabilir mi?
Ben de bu soruyu Türk Eczacılar Birliği’ndeki arkadaşlarıma sormak istiyorum.
10 yıl önce bir Amoklavin tablet sattığımızda karımız ile dört litre benzin alıyorduk. Şimdi Amoklavin tabletin tümünü iki litre benzin alımına tekabül etmiyor. Buna istinaden dükkân kiralarımız, işçi ücretlerimiz, vergilerimiz, SSK’lar, BAĞ-KUR primleri, muhasebe gideri ve muhtelif giderler en az dört kat arttı. Son 10 yıllık süreçte eczanelerimizin uğradığı erozyonu bu basit örnekle görmenizi diliyorum. 2005 yılından bu yana 294 kez ilaç fiyatları düşmüş ve bu düşüşten eczanemizi eritmiş durumda. Mesleğimizin geleceğiyle ilgili çok da umutlu olmadığımız bir noktadayız.
Diyarbakır’da geçmiş yıllarda kamu kurumlarında bir iki civarında olan eczacı sayısı bugün 45–55 rakamına ulaşmış durumda. Ve bunların birçoğu yeni mezun değil arkadaşlar, bunların birçoğu eczaneleri olan ve son dönemde SGK’zede veyahut bu 294 kez düşüşten sonra yaşanılan durumdan dolayı malulen emekli olanlar için. Malulen eczanesini kapatan eczacılarımızdır. Eczacılarımızın artık yeni gündemi sağlık bakanlığı, atamaları veyahut Sosyal Güvenlik Kurumu eczacı alımı olmuştur. Bin bir umutla eczane açan ve bu eczanelere geleceğini bağlayan eczacılarımızın bu duruma gelmesinde her ne kadar hükümetin suçu varsa da mesleki erozyonda, meslek örgütümüzün acaba suçu yok mudur?
İstanbul kooperatif bölge adına Diyarbakır’da bir şube açtı. Bu şubeden şimdilik 4, 5 ile hizmet götürmektedir. Ben bu şube açımında emeği geçen eczacı oda başkanlarına ve İstanbul koop Yöneticilerine huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Biz bölge oda başkanları bu konuyla ilgili Merkez Heyeti yöneticileriyle görüştük. İstanbul KOOP yöneticileriyle birlikte kendileriyle görüşmeye gittik. Kredi adı altında nakdi yardım istedik. TEB ile görüştük, TEB ile görüşmeden sonra nakdi yardımın bir süre uzadığını gördük. Bugün, dün İsmail Bey’in yaptığı sunumda, artık 12 milyarlık bir kredi çıktığını öğrenmiş bulundum. Fakat depo açıldı. Faturalar kesildi hizmet artık ilerleme noktasına geldi. Biz hastayken ilaç istedik ilaç yoktu. Şimdi iyileştik. Artık ilaçlık bir durumu kalmadı. Ama bundan sonra şube açan iller için iyi oldu diye düşünüyorum.
2006–2007 yıllarına ait Sosyal Güvenlik Kurumu kesintilerimiz 2013 yılında alınmaya başlandı. Örnekleme yöntemiyle yapılan kesintilerin üzerine bir de faizler eklendi. Rakamlar uçmaya başladı. Şöyle bir örnek vereyim. Bir eczanemize 1,8 TL ortalama rakam söylüyorum. Tam olmayabilir. Reçetesi de 1,8 TL yanlış ödendi denen bir reçeteden dolayı oluşan rakam faizler ve örnekleme yönteminden dolayı 39 bin TL’ye ulaşmıştır. Evet, buna itirazlar yapıldı. Sonuç olarak bizim dışımızdaki odalarda da aynı olaylar yaşanınca arkadaşlarımız ilgilendiler, komisyonlar kuruldu. Sosyal Güvenlik Kurumuyla görüşmeye gidildi. Sonuç sıfır oldu. Evet, sıfır oldu. Neden sıfır oldu? Sosyal Güvenlik Kurumu ya kusura bakmayın. Bu başka eczanenin ödemesiymiş. Sizden tahsil etmişiz. Size parayı tekrar geri vereceğiz. Ama lütfen bunları kimse duymasın diyerek. Sıfır rakamına indirdiler.
Ülkemizde son 30 yıldır süren bir kirli savaş var. Arkadaşlar ve bu kirli savaş yüzünden 40 bin insanımızı kaybettik. Bunun rakamsal olarak telaffuz edeceğim. Hepinizden özür diliyorum. Rakamları da yanlış olabilir. Beş bin civarındaki insanımız şehit oldu. Güvenlik görevlisi, 35 bin civarında insanımız, bizim insanımız, bizim halkımız ve burada en büyük canı yanan kişiler, Türk halkıydı, Kürt halkıydı. Doğu Anadolu bölgesiydi. Bugün bu savaştan dolayı barış süreci sağlandı. Ve örgüt dağlardan çekildi. Savaş bitti. Ülke sınırları dışına çıktı. Dört aydır şehit haberleri yok. Artık Nemrut, Cudi, Kandil Dağı, çiçek toplamaya, piknik yapılan yerlere döndü. Bundan dolayı hepimizin mutlu olması gerekirken, bir kısmımız mutsuz olma yoluna gitmekte ısrarcı. Bu sürecin ikinci adımı olarak Akil Adamlar seçildi. Ve halkımızla görüşülmesi istendi.
Akil İnsanlar, il, il, bölge bölge gezerek halkımızla, milletimizle görüşüp, barış süreci hakkında konuşmak istediler. Birlikte yaşamanın Kürt halkıyla, Türk halkının kardeş olduğunu ve birlikte yaşamasının zorunlu olduğunu ifade ettiler. Bunun da anayasal sürecinin olması gerektiğini söylediler. Anayasal sürecinin olması gerektiği söylendikten sonra ne oldu? Akil İnsanlar dediğimiz kişilere saldırılar oldu. Sanki bu insanlar Türk değiller? Türkiye’de de değiller. Bu ülkeye barış gelsin istemiyorlar. Ve bu insanlara karşı saldırılar, barış sürecini baltalamaya yönelik oldu. Ve ne yazık ki bu oyunun içine bizim içimizdeki bazı arkadaşlarımızda alet oldular.
Türkiye’de toplumsal olaylar yaşanıyor. Neredeyiz belli değil, savaşın eşiğine geldik. Gezi Parkı olayları yaşandı. Gezi Parkı olayları gençler bir yıl önceki Kürtler gibi artık yeter dediler. EDİBESE DEDİLER
kime dediler? İktidara dediler,
kime dediler? Muhalefete dediler.
Kime dediler? Haksızlığa, hukuksuzluğa dediler.
İnsanların sağlığına, siyasetine, yaşamına müdahaleye yeter artık dediler. Yanlarına hiçbir marjinal grubu almadan siyasi destek istemeden. İyi okunursa, yaşananlara dediler, yaşatanlara dediler. Web sayfasında odalarımızı izliyorum, deyim yerindeyse tık yok. Ne zaman her şey normal seyrinde dönüyor. Açıklamalar ondan sonra başlıyor.
Büyük olduğunu ifade eden odalara söylüyorum. İzmir’e söylüyorum, Ankara’ya söylüyorum, İstanbul’a söylüyorum. Neredesiniz? Değerli arkadaşlar, biz sivil toplum kuruluşu olarak ülkemizde yaşanan olaylara duyarsız kalmayı alışkanlık haline getirmiş gibiyiz.
Roboski’de insanların başına bombalar yağdı, insanlar ölüme terk edildi.
14–15 yaşlarındaki çocuklarımız öldürüldü. Suriye savaşı ülkemize sıçradı. Reyhanlı da 50 vatandaşımız terör saldırısıyla öldürüldü.
Sınır il ve ilçelerimizde yaşam felç oldu.
Birlik olarak neredeyse neredeyiz? Bulabilene de aşk olsun.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanımızın bir sözüyle yine sözlerime devam etmek istiyorum. Biz meslek örgütü yöneticileri olarak, kolektif çalışma içinde olmalıyız, tartışmalıyız, konuşmalıyız. Ben onun iyi niyetine istinaden, böyle bir konuşmayı uygun görüyorum.
Sivil toplum örgütüyüz. Fakat sivil toplum örgütlülüğümüz bile belli değil. Sivil toplum örgütü hiç kimseyi, ötekileştirmemeli, kendini öteki olarak görene de sahip çıkmalı, ezmemeli, sivil toplum örgütü olmak ülkenin her tarafında yaşanan, yaşatılan hak ihlallerine karşı olmak. Sivil toplum örgütü olmak, her zaman her yerde savaşa karşı çıkmaktır. Sivil toplum örgütü olmak hukukun üstünlüğüne her yerde hâkim kılmaya çalışmaktır. Sivil toplum örgütü olmazsa olmaz özelliği evrensel hukuk ve barış değerlerine sahip çıkmak ve bunu yaşamın her alanında savunmaktır.
Bugün, bir kısım eczacılar yine yaptığımız görüşmelerde… CREAM DE LA CREAM Diyorlar. Hem biz başkanlar için, hem de Türk Eczacılar Birliği yöneticileri için. Taban bizden memnun değil. Her yerde, ben olmalıyım diyenler var, diyorlar. Ama taban ile alakası olmayan bir meslek grubu haline gelmişiz. Bizler ülkenin demokratikleşmesine katkı koymalıyız. Türk Eczacılar Birliği’ni bu uyku gibi görünen halinden uyanmasını rica ediyorum. Odalarda Türk Eczacılar Birliği’ni kendi önderleri olarak gördükleri için onlar da uyuyorlar.
Şöyle ki benim çocuklarımın bir kekliği vardı. Elazığlı arkadaşlarımız bilir, Hakkı da burada. Gölde bir yerimiz vardı. Orada kekliğimiz ölünce bir toprağın altına gömdük. Daha sonra geldiğimizde tekrar görelim diye orada bulunan ağacın üstüne de bez parçası bağladık. Birkaç yıl sonra yine böyle göle gitmişiz Elâzığ’a aynı yeri bulmaya çalıştık. Fakat gittiğimizde baktık o çaput bağladığımız, şey bez parçası bağladığımız yerde, birçok bez parçası var. Sanki bir mezar, sanki bir türbe olmuş, Öyle bir durum oluşmuştu orada.
Bizde de aynı şeyler oluşuyor. Yani biz Türk Eczacılar Birliği’nin sayfasını izliyoruz. Onlar da bir uyku hali varsa bütün odalarda uyku hali oluşuyor. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, oda başkanlarımız, oda yöneticilerimiz uyuyorsa hepimiz uyuyoruz. Bu hale geldik.
Şunu hiçbir zaman unutmayalım:
Demokrasi gelişmemiş bir ülkenin sağlık sisteminin gelişmesi hakça paylaşımının, insan sağlığının iyileşmesi zordur. Ülkenin gelişmiş olması başka şeydir, zengin olması başkadır. Gelişmiş olmak yasalarıyla, yönetimiyle hukuku üstün kılmak. Her adımda insanı, insanın refahını önüne koymaktır. O ülkede dinini, dilini ve yaşam şeklini özgürce yaşamaktır. Türk Eczacılar Birliği’nin temel görevi bu ülkenin gelişmiş bir ülke olmasına katkı koymak olmalıdır.
Bir şey daha söylemek istiyorum.
Yine İsmail Başkan’ımın sunumunda burada aidat toplayan odaları izledim.
İlk beşe girenler, ya arkadaşlar birçoğumuz da alkışladık.
Ve özür dilerek söylüyorum. Ben kendimi birden bire vergi dairesinin salonunda hissettim. Sanki buraya MALİYE BAKANLIĞI’nın toplantı salonu gibi,
Yani PARA toplayanlar, alkışlanıyor. Böyle bir şey anormal geliyor. Çok özür dilerim size, yaşamasaydım keşke diye düşünüyorum.
Değerli Meslektaşlarım;
Üç Amerikalı yan yana geldiğinde burası Amerika’dır diyebiliyor. Ve Amerika’yı bulundukları yerde inşa edebiliyorlar. Bizler de üç Türkiyeli olarak yan yana geldiğimizde burası Türkiye’dir diyebilmeliyiz. Ve geleceğimizi ortak bir şekilde inşa edebilmeliyiz. Bu son olaylarda polis memuru şehit olmuş, ben kendisine ve ailesine, ailesine ve yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Kendisine de Allah’tan rahmet diliyorum. Hatay olaylarında Ali Arslan arkadaşımız da burada zikretti. Abdullah Cömert isimli vatandaşımız hayatını kaybetmiş. Kendisine de Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Beni sabırla dinlediğiniz için Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.