Yaklaşan Devrim Günleri ve Devrimci Anayasa gerekliliği…!

 

 

Önümüzdeki günlerden, Nisan ayının son ve Mayıs ayının bazı özel günleri Cumhuriyet tarihimizin unutulmaz olaylarıyla anılmalı ve özellikle irdelenmeli ve de değerlendirilmelidir

 

28 Nisan;  Devrim Şehidi Teğmen Mustafa Fehmi Kubilay'dan sonra bu topraklarda ülke ve gelecek, özgürlük ve bağımsızlık için;  görevi, inancı, konumu uğruna öldürülen aydınlık insanlarımızın öncülerinden Turhan Emeksiz'in öldüğü gün…

 

1960 Devrimi'nden sonra, adı İstanbul Üniversitesi'nde öğrencilerin yemek yedikleri yere, okullara, caddelere, sokaklara, mahallelere ve şehir hatları vapurlarına verilen öğrenci…

 

Sonra, nedendir bilinmez; benzerleri gibi şehitlik unvanı kaldırılmışçasına, yazıldıkları yerlerden "şehit" sözcüğü silinen, hatta Malatya'da olduğu gibi adı lisenin adından çıkarılan Turan Emeksiz!

 

Şehir Hatları Vapurlarını, Deniz Otobüsleri'ne yamayan, Milli Eğitimi kadrolaşma yeri olarak gören anlayışla gelinen nokta…

 

- - - - - - - - - - - - -

 

1 Mayıs; bilindiği gibi emeğin bayramı… Ancak, şarkılarla, türkülerle, marşlarla kutlanacak bir günü, yapılan kışkırtma ve cana kıyımlarla kana boyayan kökü dışarıda sömürgen, karanlık güçlerin kirli amaçlarına ulaşarak, 1977 deki yıldönümünde onlarca insanımızı öldürdükleri gün…

 

Bu nedenle yönetimlerin, olmasaydı çok rahat edecekleri bir gün…

Her 1 Mayısta bir takım sürtüşmelerin, karşılıklı söylenmelerin, atışmaların olduğu ve bir takım engellemelerle, türlü yöntemlerle geçiştirilmeye çalışılan gün…

Bugünlerde de benzer yöntemlerle yaklaşmakta olduğumuz bir 1 Mayıs öncesindeyiz.

 

Yine aynı söylemlerle yeni bir 1 Mayıs kutlanacak!

 

İktidarlar: " 1 Mayıs'ta "Taksim "'de toplanamazsınız!"

 

İşçi sendikaları: " 1 Mayıs'ta "Taksim"'de olacağız!"

 

İşin ilginç yanı, bu kez benzer söylemde bulunan, ülkeye özgürlük getirdiği savlanan bir iktidar!

Ve bu iktidarın başı siyasal yaşamına başladığından beri yaptığı gaflara, kırdığı potlara bir yenisini, hatta katmerlisini eklemek ve büyük bir çam devirmek yoluyla; işçilere, emekçilere, 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak isteyenlere "ayak takımı" anlamına gelecek bir söylemde bulunabilmiştir!

 

Göreceğiz, ne kadar özgürlükçüler!

 

Bakalım aşağıdaki 1 Mayıs marşının dillendirilmesine, haykırılmasına katlanabilecekler mi?

 

 

 

Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır

Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez

Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı

Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından

Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından

Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı

Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

Vermeyin insana izin kanması ve susması için

Hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin

Bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı

Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor

Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor

Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor

Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider

Devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider

 

- - - - - - - - - - - -

 

Daha sonra, devrim günleri sıralamasında başka günlere geleceğiz.

 

19 Mayıs, tartışılmaz bir gün olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşsiz yerini bir güneş gibi parlayarak almıştır. Son yıllarda "Atatürk'ü anma ve Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanan, ancak bir ulusun baş kaldırışının, direnmesinin başlatıldığı, umutların bir güneş gibi doğduğu ve kurtuluş mücadelesinin meşalesinin tutuşturulduğu gerçeğinin gözlerden kaçırılmak istendiği büyük gün…

 

Benzer bir biçimde Ulusal İstencin somutlaştığı ve Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu ve yüce önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından çocuklara armağan edilen 23 Nisan

" Ulusal Egemenlik" bayramının,  bu aralar yalnızca bir "çocuk" bayramı düzeyinde kutlanması ve gösterilmek istenmesi gibi…

 

- - - - - - - - - - -

 

6 Mayıs;  "Üç fidan"ın; Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın asıldıkları günün yıldönümü…

 

Hani, halkın ezilmesine, eğitimsiz ve sağlıksız yetiştirilmelerine, ülkenin sömürgeleştirilmesine, bağımsızlığının yitirilmesine karşı çıktıkları için asılan üç genç, yürekli, korkusuz adam…

 

Halkın bağrından çıkmış, kendileri gibi olanlara silah çekmeyip, teslim olan ölüme türkülerle, marşlarla giden üç öncü genç…

 

1960 da devrilerek, Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı'nda yargılanan ve Meclis'in üstünde yetkilerle görevlendirdikleri "Tahkikat Komisyonu" ile anayasal düzeni bozdukları gerekçesiyle cezalandırılarak, idam edilen o dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın asılmalarına misilleme olarak darağacına gönderilen üç devrimci genç…

 

Hiçbir siyasetçinin uygulamaları nedeniyle asılmalarına onay vermemiz olanaklı değildir.

Siyasetçilerin sandıkta hesap vermelerinden yana olmak demokrasinin gereğidir. Ancak, yaptıkları yolsuzlukların, kayırmacılığın ve özellikle ülke ve halkın çıkarlarına aykırı davranışlarının da hesabının sorulması en doğal beklentimizdir. Ayrıca bugün iktidarda olan partinin ileri gelenlerinin yaptıklarına, gözü kara davranışlarına bakıldığında ve eski siyasetçilerle karşılaştırıldığında asılanlar için üzülmemek, duyarsız kalmak da elde değildir.

 

- - - - - - - - - - - - -

 

 

27 Mayıs ise; kardeş kavgasına son verilmek üzere Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içindeki duyarlı subayların yönetime el koyarak, dünyada eşi görülmemiş bir çabuklukta ve toplumun tüm kesimlerinin yer ve söz aldığı bir " Kurucu Meclis'le hazırlanan ve ülkemizin gördüğü ve belki de görebileceği en demokratik, katılımcı, özgürlükçü ve eşitlikçi " 1961 Anayasası'"nın temellerinin atıldığı gün…

 

 

Daha sonraları toplumumuza bol geliyor denerek, tepeden inmeci bir yöntemle; ne yazık ki o çağın siyasetçilerinin istek ve desteği ve de yine ne yazık ki askerlerin kollaması altında daraltılan, sonunda yine bir darbe ile 12 Eylül 1980'de kaldırılan o olağanüstü özgür,  bağımsız ve bağlantısız; eşitlikçi, ayrımcılığı dışlayan, örgütlülüğü sağlayan, bireye, eğitime, sağlığa önem veren, kalkınmaya öncelik tanıyan güzelim anayasa…

 

Şimdilerde, topluma yeni bir "Anayasa" gerekliliği üzerine talkınlar verilip, üzerine çeşitlemeler yapılmakta ve bir takım çevrelerin kendi isterleri doğrultusunda, yapay zorlamalarla oluşturmaya çabaladıkları; bazı örneklerinin havalarda uçuştuğu, bazılarının ise devlet sırrı gibi saklandığı anayasa örnekleri içinde acaba "1961 Anayasası"' nın yanından bile geçebilecek bir tanecik örneği bulunabilir mi?

 

1961 Anayasası ile o çok önemsedikleri Kopenhag ölçütlerini karşılaştırsınlar bakalım,

toplumumuza akıl veren özgürlük yanlısı olduklarını savlayanlar, demokrasi havarisi kesilen basın- yayın dünyasının gazeteci-yazarları, AB tutkunu II. Cumhuriyetçiler, Neo-Liberal düzen taraftarları, eski solcu dön ek tayfaları, AKP'nin yaptıklarına "devrim" nitelemesinde bulunan şaşkın, sapkın aydıncıklar, kaynağı dışarıda vakıf ve kuruluşlarca beslenen akademik  çevre üyesi öğretim görevlileri, tabanlarından kopmuş bazı meslek ve sivil toplum kuruluşları yöneticileri…!

 

Tümünün gönlünde kendi çevrelerinin çıkarlarına uygun bir anayasa özlemi var.

Herkesin anayasası kendine, sanki!

 

Nerede ulusal istenç?

 

Soran yok!

 

1961 Anayasası'nı 12 Mart 1971 deki darbe sonrası budarken, özgürlükleri askıya alırken; bunun ulusun temsilcileri eliyle yapıldığını savunanlar, 1980 de tümüyle kaldırırken halka sordular mı?

 

Burada darbe mantığı gereği darbeciler kendi görüşlerini dayattılar denilebilir.

 

Ancak, unutulmamalıdır ki her türlü karşı çıkmanın, karşı durmanın bile serbest olduğu bir ortamda 9 Temmuz 1961 de halktan % 60 oranında onay alan 1961 Anayasası topluma bir çok yenilik ( Grev ve Toplu Sözleşme, Anayasa Mahkemesi, Kuvvetler ayrılığı, vb) getirmişken; halka sunulduğu 7 Kasım 1982 de, Askeri yönetimce atanan üyelerce hazırlanan ve dayatılan, karşı oy olan mavi renginin tonlarının, şarkılarının, türkülerinin, hatta hayır sözcüğünün bile yasaklandığı tek yanlı tanıtımla ve baskıyla halktan aldığı % 92 oranındaki desteğe karşın, 12 Eylül anayasasının, bugün toplumun tüm kesimlerince karşı çıkılması, benimsenmemesi, antidemokratik onlarca maddesi yüzünden eleştirilmesi ve yerine yenisinin aranması aynı bağlamda değerlendirilebilir mi?

 

Toplumumuzun, giydirilen bu deli gömleğinden çıkarılması; yine ve yeniden özgür, eşitlikçi, katılımcı bir anayasaya kavuşması gereklidir, hatta zorunludur.

 

Ancak, askeri darbe mantığına benzer yöntemlerle, bir tür siyasi darbe anlayışı ile değil;

bir takım yandaşlara ısmarlama biçiminde değil, aksine geniş katılımlı, toplumun tüm katmanlarının temsil edileceği bir " Kurucu Meclis ya da Anayasa Meclisi" tarafından hazırlanacak, tartışılacak ve halka sunulacak ve halk tarafından onaylanacak bir "Anayasa", gerçekten "Anayasa" gibi bir " Anayasa", bozuk düzeni tersine çevirecek bir " Devrimci Anayasa " oluşturulmalıdır.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat