Tekel işçileri fabrikalarının özelleştirilmesiyle işlerini yitirdiler…

Bir hak mücadelesi yapıyorlar…

Kendilerine önerilen, adına 4-C denilen, geçici ve güvencesi olmayan bir statüde bir süre için çalışma önerisini kabul etmiyorlar…

Daha önce özelleştirilen kurumlarda yapılan uygulamadan yararlanmak istiyorlar…

Eski haklarını koruyarak başka kuruluşlara kaydırılmayı talep ediyorlar.

***

Tekel işçilerinin mağduriyetlerinin arkasında iki stratejik karar var:

Birincisi, özelleştirme.

Özelleştirme yoluyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıllarca yaptığı yatırımların, elde ettiği birikimlerin sonucu olan üretim tesisleri elden çıkarılıyor…

Uluslararası sermayenin denetimine veriliyor.

İkincisi, kazanılmış hakların kabul edilmemesi.

Böylece iş güvenliği, sosyal güvenlik, işçi hakları gibi çağdaş Sosyal Devlet ilkeleri ortadan kaldırılıyor.

***

Direnişe geçen Tekel işçilerine başka işçi kuruluşları da destek vermekte.

4 Şubat günü bir günlük iş bırakma eylemi yapıldı.

Başbakan buna karşı sert bir tavır aldı.

Zaten işin başında da bu “hak arama eylemini” “ideolojik” diye niteleyen Erdoğan, “Olay ideolojik grupların, aşırı uçların istismarına dönüşmüştür. Oradaki belli bir grup da bu oyunun içinde, bu tuzağa düşmüş vaziyette ve Tekel işçilerinin eylemi tamamen amacını aşmıştır. Amaç hak arayışı değil, hükümete karşı aleni bir kampanyaya dönüşmüştür” dedi.

İşçilere bir tek “komünistler” demediği kaldı.

***

AKP iktidarı bu arada peş peşe sözde reformlar yapıyor.

Sağlıkta, doktorların haklarını zedeleyen, sağlık hizmetlerini hem iktidarın hem de özel sermayenin denetimine ve merhametine bırakan, böylece doktorları mağdur ederken halkın da yükünü arttıran tedbirler alındı.

“Tam gün” yasası kabul edildi.

Getirilen hükümlerle, aslında doğru ve güzel bir hedef olan “tam gün” yanlış uygulamalara alet edildi.

İlaçta da yeni düzenlemelere gidildi.

İlaç satışları süpermarketlere yayılmak isteniyor.

Ayrıca, eczacıların da hakları ve yetkileri zedelendi.

***

Bütün bu sözde reformlarla birlikte Sosyal Güvenlik Sisteminde yapılan değişikliklerle, hastaların hizmetlere katkı payları arttırıldı, halkın sağlık hizmetlerine erişimi daha da pahalılaştırıldı.

Bütün bu değişikliklerin ardında da yine iki stratejik karar yatıyor:

Biri özelleştirme.

Öteki, Sosyal Devletin yok edilmesi.

***

Tarım kesimi ve esnaf zaten kan ağlıyor.

Başbakan kendisinden arabuluculuk yapmasını isteyen, sorunlarına çözüm bekleyen, verdiği kararları eleştiren kesimlere “Beni millet seçti” yanıtını veriyor.

Sanki “millet” soyut bir kavram.

Oysa “millet” aynı zamanda “seçmen” demek.

Başbakan gittikçe ceberutlaşan iktidarın ve kârdan başka bir şey düşünmeyen uluslararası sermayenin denetiminde “milletin” yoksullaştığını görmüyor mu?

O “milletin” aynı zamanda “seçmen” olduğunu unutuyor mu?

ekongar@cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org

Kaynak- Cumhuriyet



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat