Ecz. Barış Sönmez
Değerli Meslektaşlarım;
Eczacılık mesleğinden beklenti içinde olan genç bir meslektaşınız olarak büyük umutlarla gittiğim TEB 39. Olağan Kongresi 2003 yılından beri katıldığım en heyecansız kongreydi.
Bunda belki de seçime katılacak odaların seçimlerini tamamlamaları ile 39. Olağan Kongre arasında sadece 1 ay gibi, muhalefete örgütlenmek için yeterli bir sürenin olmaması etkili olabilir ama kongre öncesi muhalefet cephesinden de mevcut yönetimle uzlaşma yönünde gelen sinyaller beni açıkçası umutlandırmış ve heyecanlandırmıştı.
Kongremizin 1. günü kürsü alan konuk konuşmacıların çoğu ile 2. ve 3. günü konuşan delegelerimizin konuşmalarını dinleyerek notlar alma fırsatım oldu. Notlardan dikkatimi çekenleri, düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kongre salonuna girmeden önce en çok merak ettiğim konu ise hükümetten herhangi bir bakanın kongremize katılıp katılmayacağıydı. Ne stok zararlarımızın çözümü için söz veren, ellerimiz patlarcasına dakikalarca alkışladığımız Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sn. Faruk Çelik ne de Sn. Sağlık Bakanımız genel kurulumuzda yoktu. Belki de bendeki saf bir beklentiydi.
TEB Merkez Heyeti Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak’ın açılış konuşması ile başlarsak her açılış konuşmasında olduğu gibi yerinde tespitlerle dolu güzel bir konuşma olmakla birlikte özellikle
“barışçıl gösteri hakkını kullananlara şiddet uygulanması, göstericilerin gerçek mermilerle, hedef gözetilerek sıkılan gaz bombalarıyla, plastik mermilerle veya kimyasal madde karıştırılmış tazyikli sularla öldürülmesi ya da yaralanması ağır bir suçtur. Bu suçları işleyenlerin teşvik edilmeleri veya ödüllendirilmeleri değil, cezalandırılmaları gerekir. Hiçbir siyasi veya ekonomik menfaat en üstün değer olan insan yaşamından daha değerli değildir. Sudan’da, Lazkiye’de, Rojava’da, Mısır’ın Adeviyesi’nde veya Tahrir’inde, Lice’de, Uludere’de, Reyhanlı’da, Akçakale’de, Ceylanpınar’da, Eskişehir’in, Ankara’nın, İstanbul’un ve Hatay’ın sokaklarında, insanların katledilmesinin hiçbir mazereti olamaz. Çağdaş devlet anlayışında kutsal olan devlet değil, devletin hizmetle yükümlü olduğu insandır.” cümleleriyle insanlara sağlıklı bir yaşam sunmak için çalışan bir meslek örgütüne yakışır, evrensel hukuk ile insan hakları bakımından duyarlı ve sorumlu tavır göstermesi bence kıymetliydi ve “Hataylı bir eczacı” olarak içime dokunan yerinde cümlelerdi.
Ayrıca “….çözüme kavuşturulmuş bulunan başörtüsü meselesine de inanç özgürlüğü açısından sahip çıkmalıyız. Bir kadının kendi bedeni üzerinde tasarruf hakkı yalnızca kendisine ait olmalıdır. Bu anlamda bir kadın ne giyeceğine elbette sadece ve sadece kendisi karar vermelidir. Ama başörtüsünü tartışırken esas mesele inanç özgürlüğüdür. Bu bakımdan böyle ileri bir adım atan hükümetten diğer inançların da özgürlüğü konusunda adımlar beklemek hakkımızdır. Diğer taraftan kadınların ekonomik, toplumsal ve siyasal hayatta görünür olamamasının tek nedeni başörtüsü değildir, devlet dairelerinde yahut TBMM’de başörtüsü serbestîsi getirilince bütün sorunlar da ortadan kalkmayacaktır. Kadınlara yönelik olarak ekonomide, siyasette ve diğer tüm alanlarda yapılan ayrımcılıkların ortadan kalkması, kadınların eşit birer birey olarak, şiddetten uzak bir biçimde kendilerini gerçekleştirmesinin önünün açılması, çağdaş Türkiye’de yaşayan herkesin ortak beklentisidir.” cümleleri ise sanki başkanımızın açılış konuşmasına TEB’de çalışan profesyonel ellerin değdiğinin belirtisi olmakla beraber gayet doğru tespitler olarak dikkatimi çekmişti.
“Sağlıkta dönüşümün mağduru” olduğumuz, TEB’in kendi üniversitesini kurması gerektiği ve Novagenix’in yetim ilaçları üretmesi konuları da Başkanın konuşmasından dikkatimi çeken diğer konular oldu.
Yine ilk gün konuk konuşmacılardan eski merkez heyeti başkanlarımızdan AKP milletvekili Ecz. Mehmet Domaç’ın eczacı odalarımıza yönelik “sorunlarınız ortak, çözümleriniz ortak, sadece yönetim anlayışınızda farklılıklar var. Birleşin.” önerisi ile CHP Milletvekili Ecz. Özgür Özel’in “Ortaklaşın” çağrısı belki de mesleğimiz ve kongreden bir umut ışığı bekleyen meslektaşlarımız için öncelikli atılması gereken en önemli adımdı bence.
2. ve 3. Gün gerçekleşen konuşmalar içinde az sayıda kongremizin mesleğimize katkı sağlamasına hizmet etmeyen sığ, daha önceki kongre ve bölgeler arası toplantılarda sık sık gördüğümüz sıkıcı, klasik iktidar-muhalefet nutukları dışında dikkate değer sunumlar, kongreye gelmeden önce bölgelerindeki eczacıları ile toplanarak onların fikirlerini alarak hazırlanmış önergeler ve hazırlıklı gelinmiş güzel konuşmalar vardı.
Eczanelerimizi gün be gün eriten, eczacılarımızı mutsuz eden kronikleşen sorunlarımızı sıralamaktan ve artık neredeyse duymaktan sıkıldığımız ama hemen her konuşmacının değindiği KKİ (PAYBACK SİSTEMİ), İlaç fiyat düşüşleri, stok zararları, aldığımız KKİ’ndan daha çok yaparak SGK’ya sattığımız ilaçlar, yasa-yönetmelik, ciro düşüşü- gider artışı, gizli iflas, eczane ekonomileri, yurt dışı ilaç birimi, piyasada bulunamayan ilaçlar, SGK sözleşmeleri, eczacı enflasyonu, yeni açılan eczacılık fakülteleri, eczacı istihdamı, 45 günlük geçiş süreci, ‘güçlü bir iktidar var..’ sözüyle geçiştirilen sorunlarımız, sözünde durmayan bakanlar, kur farkından dolayı zam alması gereken ilaç fiyatları, muvazaa, MİEP’ler… diye devam sorunlarımızı sıralayan 53 delegemizin konuşmasının 51 inden notlar almışım.
Bu konuşmaların hepsi değerli olmakla birlikte sunum şeklinde olan 10 tanesi ile kongrenin gidişatına göre konuşmasını belirleyip, yıllardır konuşulan ve çözülemeyen aynı sorunları tekrarlayan ve tespitten öteye geçmeyen, hatta bazen futbol takımı tutarcasına ne söylendiğine değil, kimin söylediğine göre yapılan konuşmalar dışında da önceden hazırlıklı gelinerek yapıldığını hissettiren 10’a yakın konuşmayı beğendiğimi belirtmek isterim. Ayrıca eczacılık kongresi için 3 günün yeterli olmadığını düşünüyorum. Kongrenin 3. günü başkanın kapanış konuşmasından sonra özellikle önergelerin genel kurulca yeterince tartışılabileceği zaman olmasını isterdim.
Konuşmalardan sizlerle paylaşmak istediğim bölümleri başlıklar halinde kısaca aktarayım.
Malatya Eczacı Odasının sunumu; mesleki sorunlarımızın sadece tespiti noktasında bırakmayıp çözümlerini, özellikle bölgelerinde genç bir ekiple yaptıkları anket ve billboard çalışmaları ile yeni bir eczacılık modeli ortaya koymayı amaçlayan bir sunumdu. Bence tüm eczacı odalarımıza ulaştırılması gereken güzel bir sunumdu.
Hatay Eczacı Odasının ‘eczacı emekliliği’, ‘Suriyeli mültecilerin Türkiye’de açtıkları ruhsatsız, kanunsuz eczaneler sorunu’ diğer eczacı odalarından farklı olarak dile getirdikleri konu başlıklarıydı.
Mersin Eczacı Odasını sunumu ve mesleki sorunlarımızın çözümü için hazırlayıp getirdikleri 36 adet önerge dikkat çekiciydi. Bundan 6 yıl önce Ecz. Erdoğan Çolak’ın başkan adayı olduğu grubun hazırladığı seçim bildirgesinde yer alan maddelerin yapılan-yapılamayanları ile mevcut TEB yönetiminin katılımcı olmadıklarını düşündükleri yönetim anlayışına yönelik eleştirilerini dile getirdiler.
Saygıdeğer hocamız Prof. Dr. Filiz Meriçli’nin o güzel, sakin ve yumuşacık ses tonu ile etkili ve insan ruhuna dokunan güzel bir sunumu vardı.
‘KOCAMAN BİR AİLEYİZ, BİRBİRİMİZİ DİNLEMELİYİZ’ ile başlayıp
Kongremizin yapıldığı günlerde 39-40-41 olarak her konuşmacıda değişen ve hangisinin doğru olduğunu TEB’in ve öğretim görevlisi hocalarımızın dahi bilemediği eczacılık fakültelerinden 2013-2014 öğretim yılı için 1992 eczacılık öğrencisinin eğitim gördüğünü, önümüzdeki bir iki yıl içinde bu sayının 3000 olacağı bilgisini bize verdi. Eczacılık eğitiminin akreditasyonunun şart olduğunu belirtti. Yeni Eczacılık Fakültesi açılmaması için YÖK’e etkili bir gerekçeli rapor ve kulis yapılması gerektiğini belirtti.
İyi bir gelecek için bugünden doğru adınlar atmamız gerektiğini, bu adımları mesleğimizin tüm paydaşları ile beraber (akademisyen, eczane eczacıları, kamu ve hastane eczacıları, ilaç sanayisinde görev alan eczacılar) etkin iletişim içinde olmak gerektiğini belirtip, bilimin değişmez, genel geçer bir kuralını bizlere hatırlattı. ‘AYNI YÖNTEMLERLE AYNI SONUÇLAR ALINIR’
İstanbul Ecza Kooperatifi Başkanı Ecz. Sait Yücel’in 25 kuruşların 75 kuruşa çıkarılmasını ve 700.000TL’ye kadar %0 iskonto yapılmasını olumlu bulduğunu ama daha fazlasını yapmamız gerektiğini vurgularken bu değişiklik ile
Aylık olarak;
0-350.000 cirolu eczanelerimize ayda 200TL,
350.000-600.000 cirolu eczanelerimize ayda 475TL,
600.000-700.000 cirolu eczanelerimize ayda 1190TL ek kazanç sağlandığını belirtti.
Bu tabloya göre 600.000-700.000TL aralığında ciro yapan meslektaşlarımız için aylık 1190 TL ek kârlılığın hiç şüphesiz çok kıymetli olduğunu ama 0-350.000 TL için 200TL’den çok daha fazlası gerektiğini belirtti.
Muğla Eczacı Odamızın eczacılarımızın kefilsiz olarak bankalardan bir cep telefonu mesajı ile kredi alabilirken kendi kurumu olan TEB Yardımlaşma Sandığı’ndan kredi alabilmesi için eczacı kefil istenmesinin çarpıklığına dikkat çekti.
Manisa Eczacı Odası Başkanı Ecz. Burçin Kurtuluş bir eczacının eczanesinde birkaç dakikalık dönem içindeki yaşadıklarından yola çıkarak mesleğimizin ve eczacımızın ruh halini özetleyen muhteşem bir mizansen ve olağanüstü bir öykü anlattı. Özellikle videoya sunumunu kaydettim, izni olursa yayınlayıp, ağlanacak halimize güldüğümüz görüntüleri bütün meslektaşlarımın görmesini sağlamayı isterim. Sunumun ‘BİRLİK VE BERABERLİK TEK ÇÖZÜM’ sloganıyla bittiğini belirterek şimdilik bu kadarı ile yetinelim.
Samsun Eczacı Odası Başkanı Ecz. Onur Ferhat Karacan’ın sunumunda ise diğer konuşmacıların değinmediği;
Özel hastanelerin günübirlik tedavi grubunda hastalara uyguladıkları ilaçların artmış olması konusundaki uyarısı, SGK ciromuzun SGK ıskontomuza esas alınması isteği, kooperatiflerimizin doğu da neden yeterince örgütlü olmadığı, evde bakım hizmetlerinin giderek yaygınlaştığı ve eczacı olarak bu sistemin içinde yer almamız gerektiği, kendi deyimiyle gümbür gümbür gelen tamamlayıcı sağlık sigortası konusunda ilaç alım anlamında şimdiden hazırlık yapılması gerektiği konularını da sizlerle paylaşmak istedim.
Konya Eczacı Odası Delegesi Ahmet Nezihi Pekcan sunumunda TEB’in majistiral ilaç hazırlanmasının ve majistiral ilaç hammaddelerinin standardizasyonunu sağlamasını önerdiği ayrıca eczane laboratuvarlarının modernizasyonu konusunda KOSGEP desteği alınması konularında sakin ve kibar üslubuyla sunumu vardı.
Trabzon Eczacı Odası Delegesi Sabih Tekin Çağlar’ın stok zararı konusunda açtıkları davanın eczacı lehine sonuçlandığını ve ‘ ECZACI STOK ZARARINI DEPODAN ALMALIDIR’ diye karar verdiğini belirtilen sunumu bizlere müjde oldu.
Bu kararın emsal teşkil etmesi nedeniyle tüm eczacılarımıza ulaştırılması gerektiğini düşünüyorum.
Prof. Dr. Levent Üstünes hocamızın ‘Serbest eczanelerin birinci basamak sağlık hizmet sunucusu olması sadece SUT’ta kaldı, yasaya geçmeliydi.’ tespiti haklı ve meslek hakkı almamız gerekli bir dayanak olabilirdi bence. Ayrıca eczacılık fakültesi güncel sayısını ancak 40’dan fazla diyebilecek kadar takip edebildiklerini belirttikten sonra ‘Ulusal Eczacılık Eğitimi Akreditasyonu’ (www.eczak.org) ve ‘Eczacılık Yeterlilik Standartları’ belirleyip halka standart bir eczacılık hizmeti sunarak meslek hakkı isteyebileceğimizi dile getirdi ve bu konularda TEB’in destek konusunda çok isteksiz olduğunu belirtti.
Eminim kongre salonunda yer alan çoğu meslektaşımın içini sızlatan, hatta utandığımız bir durumdaydık. Çünkü; bu konuşmaları TEB’in doğal delegesi olarak kongrede kürsü alan ama TEB üyesi olmayan (çıkarılan) değerli hocamızdan dinliyor olmak yaman bir çelişkidir. Adı ‘BİRLİK’ –‘MESLEK ODASI’ olan yapıların kendi mesleklerine özverili, anlamlı katkıları yadsınamaz hocalarını incitecek tavır ve uygulama içinde olmamaları gerekir diye düşünüyorum. Hocalarımızın kayıtlarının silinmeden kendilerine uygun bir şekilde yıllık yardımlaşma sandığı aidatları hatırlatılabilir ve kalpler kırılmadan bir olmaya beraber olmaya devam edilebilirdi. Bu konuda sadece yazıyı okuyan meslektaşlarıma 2013 yılı aidatlarını yılbaşında mı ödediklerini yoksa sözleşme almaya gittikleri 9. veya 10. ayda mı ödediklerini hatırlatmak isterim. Sözleşme 2013 yılında yenilenemese üyelerimizin çoğu 2013 yılı aidatlarını yılı içinde ödemeyeceklerini hepimiz biliyoruz. Bunu parayı ödemekten çekindiğimiz için değil, gittiğimizde öderiz anlayışına bağlamak gerekir.
Buradan bu şekilde üyelikleri silinen değerli hocalarımdan ve meslektaşlarımdan ben özür diliyorum.
Mesleğimizin birliğe, dayanışmaya ihtiyacı var. Silmeye, sorunları kolaycı ve kırıcı bir şekilde kesip atmaya değil.
Bursa Eczacı Odası Başkanı Ecz. Kubilay Aydın’ın ‘umutlu olamıyorum, meslektaşlarım mutlu değiller, eczaneler yangın yeri’ cümleleriyle başlayan ve eczane ekonomilerinin 2009-2012 kıyaslamaları teknik tabloları içeren sunumunun kongremize değer katan bir sunum olarak dikkatimi çekti. Eczanelerimizde yaşadıklarımızı rakamlarla ortaya koyan tablolardan notlarımı sıralarsak;
· İş yükümüzün ve giderlerimizin artmasına rağmen 2009’dan 20012’ye %32 enflasyon ve %9.4 ortalama ciro düşüşü ile toplam %41.4 eczanelerimiz yoksullaşmış.
· 2013 ilk 9 ayında yıllık enflasyon %7.88, cirolarımızdaki ortalama %5 artışa rağmen yaklaşık %2 daha bu sene de yoksullaşmışız.
· Taşıdığımız ve zarar ettiğimiz kamu kurum iskontoları %11’den %25’lere dayanmış
· İlk 9 ayda açılan kapanan eczane sayısı farkı -166. Kapanan eczane sayımız 166 adet açılandan fazla.(Yani yasal sınırlamaya gerek kalmadan serbest piyasa eczane sayılarını sınırlamaya başlamış bile)
Ama bence en önemli katkısı da ‘olmasa da olurduk’ diyenlere ‘o bizim olmazsa olmazımız’ diyerek bu küstahlara kongreden mesaj yollamalıyız önerisi ile bu kongreden o anlamlı gazete ilanlarının çıkmasına vesile oldu.
Mersin Eczacı Odası delegesi Ecz. Çağatay Çakar’ın Meslek İçi Eğitim Programlarını bırakalım MESLEK DIŞI EĞİTİM PROGRAMLARI hazırlayalım; artık meslektaşlarımız başka iş yaparak para kazanmayı öğrenmeliler esprisi de salondan iyi alkış aldı.
Eczane ekonomileri ve birliğimizin genel durumu ile ilgili Ankara Eczacı Odası Başkanı Ecz. Süleyman Güneş’in 2013 yılı sonunda 18500 eczanemizin %0 iskonto yapar duruma düşmesini, kendi tabiri ile ‘MEMURLAŞTIRILMIŞIZ’ ifadesiyle, içinde bulunduğumuz durumun muvazaa ve zincir için uygun bir ortam oluşturduğu tespiti ile iktidar-muhalif odalar arasındaki durumu ‘MUTLAK AYRIŞMA’ olarak niteleyip bunun eczacılığa ne kazandırıp ne kaybettirdiğini iyi hesap etmemiz gerektiğini, birlik beraberliğin en acil gereksinim olduğunu ve tüm meslektaşlarımızın yeni seçilen merkez heyetinde kenetlenmesi gerektiğini belirtti.
Gaziantep Eczacı Odası Başkanı Ecz. İrfan Demirci ise örgüt sürekli kendi içinde kavga ediyor görüntüsü verdiğinden artık eczacının örgütüne güvenini kaybettiğini ve bir şey beklemediğini belirtti. Örgütü bu görüntüden kurtarmak gerektiğini ve Afyonkarahisar’da TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak tarafından yapılan seferberlik çağrısı sonunda 10 muhalif oda olarak Ankara’da TEB’de toplandıklarını, ön koşulsuz ve temsil talebi dahi istemeden destek teklif etmelerine rağmen karşılık bulamadıklarını aktardı.
Yazımızın yukarı bölümlerinde söz ettiğim bazı odaların ‘takım tutar gibi’ ya da ‘ne söylendiğine değil kimin söylediğine bakılarak’ değerlendirmeler yapmalarına da bir iki örnek vermek istiyorum;
TEB delege dağılımının temsilde haksızlığa neden olduğunu söyleyen bir başkan; 150 üyeli bir eczacı odasının 5 delege ile temsil edildiğini, dahası eczacı odası olmak için gerekli 150 eczacı üye sayısından daha az sayıda (120 üye gibi) üyesi olan eczacı odalarında 24 kişiyi bir delege temsil ederken, İstanbul, Ankara gibi üye sayısı kalabalık odalarda yaklaşık olarak 250 kişiye bir delege düştüğünü belirterek temsil adaletsizliğine vurgu yapıyor. Bunun bir adaletsizlik olup olmaması hakkında yorum yapmadan ‘küçük oda-büyük oda’ ayrımı yapılıyormuşçasına kongre kürsülerinden polemik yaratılıyor. Bu adaletsizlik midir? Önemli bir problem midir? Bu konuda bir şeyleri değiştirmek gerekir mi? Bunları tartışmadan hemen bir niyet okuma yapılarak işin özü kaçıveriyor. Üye sayısı nispeten az odaların bazıları bu konuda hemen alınganlık göstermesi, TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak’ın da buradan muhalif odalara gol atmaya çalışarak bu anlamsız tartışmayı körüklemesi bence gereksizdir. Bu konuda sadece Eskişehir Eczacı Odası Başkanı Ecz. Yücel Yenilmez ‘bu konuyu incelerken 150 üyeli eczacı odasında da 7 yönetim kurulu üyesi var, 5500 üyeli oda da 7 yönetim kurulu üyesi. Bunları da konuşalım ama’ diyerek en azından sorunun genel anlamda ele alınması konusunda bir açılım getirdi.
Örgüt yöneticilerimiz bardağın hem dolu hem de boş tarafına objektif değerlendirmeler yapmalılar ki birlik beraberlik olsun, meslek için emek harcayanların çabalarına teşekkür edilsin ama eksik yapılanlar veya yapılamayanlar için de hesap sorulsun. Bir örnek; 17000 eczacıya %0 iskonto yaptırmaya olanak verecek bir SGK sözleşmesi yaşama geçirmek hem iyidir, hem de üzüntü verici bir durumdur. Hiç olmamasından iyidir ama eriyen eczacıların sayısını göstermesi açısından da üzücüdür, yakıcıdır. Buradan yapılan kazanım 2012’deki ilaç fiyat düşüşlerimizi dahası her cuma günü oluşan stok zararımızı bile karşılamıyor da denebilir. Gönül ister ki tüm eczacılarımız %0 iskonto yapsın. Ama stok zararı yaşamadan, %4-%7 ticari iskontoları varken yapsın. Bu iskontoları daha önce geri almasını bildik, geri almak için birlikte hareket etmemiz yeterli. Bu yolu ortak akılla neden tekrar denemeyelim! Eczane ekonomilerine katkı için kongremizin kapanış konuşmasında TEB Başkanımızın Kooperatifler Birliği’ni de yanımıza alarak ilaç sanayisi ile masaya oturacağını belirtmiş olmaları sevindirici ve umut verici bir gelişmedir.
TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak’ın 38. olağan kongre ile Afyonkarahisar ve Zonguldak Bölgeler arası toplantıları kapanış konuşmalarına göre nispeten daha yapıcı ve mesleki sorunlarımızın çözümüne yarar sağlayacak bir kapanış konuşması yaptı. Başkanın daha önceki yüklemi olmayan kapanış konuşmalarında mesleki sorunlarımızın nasıl çözüleceğinden çok muhalif odaları ve özellikle İstanbul Eczacı Odasına yönelik eleştirileri dinlemekten meslek adına üzülmüş ve kaygılanmıştık.
Bu sefer tüm katılımcılara teşekkür ederek, 38. dönem merkez heyeti için en başarılı merkez heyeti değil ama başarısızdır da demenin insafsızlık olduğunu belirterek başladığı konuşmasında birkaç kez tekrarladığı ‘EYLEMDE BİRLİK’ çağrıları, bu durumda ‘HERKESİ KUCAKLAMAK İSTEDİKLERİ’, ‘SAMİMİ OLALIM, BİR OLALIM’ ifadeleri hemen hemen bütün eczacı odalarının konuşmalarının sonunda belirttiği temennilerle örtüşen ifadeler olarak bence önemliydi.
Umarım sözde kalmaz çünkü aklıma Filiz Meriçli Hocamızın ‘aynı yöntemlerle aynı sonuçlar alınır’ önermesi aklıma geliyor. Bir dönem daha iç çekişmelere kurban edilmesin.
Sn. Çolak kısa vadede ilaç bulunabilirliği, ilaç kalitesi, tamamlayıcı sağlık sigortası, ilaçların hangi sigorta kapsamında ödeneceğinin gündemde olacağını belirtti. Stok zararlarımızın bundan böyle 45 günlük geçiş süreçleri ile önlenebileceği bir sistemin gelmek üzere olduğunu da bu arada öğrendik.
Ama önceki stok zararlarımızı için galiba bir çalışma yok. TEB sanki bu sorunu biz yaratmadık ki biz çözelim edasında. ‘Bakan söz verdi, genelge yayınlandı ama ilaç firmaları uymuyor ne yapabilirim ki daha’ diyecek kadar rahat hem de. Evet, bunlar oldu ama olan eczacının emeğine, sermayesine oldu. Ben meslek örgütüm iade faturası kes dedi diye fatura kesip bir de fazladan KDV’sini de ödeyerek daha da zarar ettim ama benim birliğim sonuca ulaşamadan kestirip atıyor. Bu eczacıya haksızlıktır. Bu yüzden eczacı, örgütünden umudu kesmiş durumdadır. Bu yüzden artık eylemlere daha temkinli yaklaşmaktadır.
Gerçi aynı tutumu ya da rahatlığı Levent Üstünes hocamızın yasamızda birinci basamak sağlık hizmeti sunduğumuzun yer almaması ile ilgili eleştirisine cevabında da ‘buna TBMM’nde bizim yasayla ilgili komisyonda TTB karşı çıktı, Sağlık Bakanı karşı çıktı, ne yapabiliriz ki’ diyerek edilgen bir görünüm çizmiştir. Sanki SUT’ta bu ibarenin yer alması sırasında Eczacılık Fakültesi dekanlarımızla, akademimizle ve raporlarla ikna ettiğimiz bakan başka ülkenin bakanıydı. Her nasılsa birçok alanda ortaklaşabildiğimiz TTB’ye bu konuda daha önce bilgilendirme yapılsa karşı mı çıkacaklardı? Sonuçta eczanelerin sağlık hizmet sunucusu olması ya da olmaması TTB’yi etkileyecek hayati vazgeçilmez konu da değildir. Bence bu konulara yaklaşımımızın, o işi gerçekten isteyip istememizin ya da yöneticilerimizin önceliklerinin bir göstergesidir.
Başkanın konuşması sırasında bu rahat tavırları, TEB’in her şeyi güzel yaptığı, hiç hatası olmadığı, hatanın hep İstanbul’da, Ankara’da, hatta eczacının kendisinde olduğu, eylemlere yeterli desteği vermediği için bu durumlara geldiğimizi, sanki TEB’e seçilen meslektaşlarımızın eczaneleri ile bizim eczanelerimizin farklı ülkelerde mi olduklarını düşünmeye başladığımı not etmişim. Biz eczanelerimizde hiç rahat değiliz.
Konuşmayı dinlerken hissettiklerimden konuşmanın kendisine dönecek olursak; kısa-orta vadede ise eczacılık kâr oranlarının en az %2 yükselmesi, reçete başı yerine kutu başına meslek hakkının sağlanması, ilaç sanayisinden eczacılara bir kaynak yaratılması ve KKİ konularında iyileşme sağlanabileceğini belirtti.
Böyle somut hedeflere daha önceki konuşmalarında pek yer vermeyen Başkan beni gerçekten şaşırttı. Umarım bu kez söylediği gibi olur. Bu arada kârlılık iyileşmelerine kaynak yaratmak için yine eczacının cebinden mal fazlaları gibi, yüksek ciro yapanların daha çok iskonto yapmaları gibi bir cepten alıp diğer cebe koyma durumları oluşmaz.
Yeni yönetime ve yönetime yeni seçilen meslektaşlarıma canı gönülden başarılar diler, önkoşulsuz desteklerimi bildirirken başkanımızın konuşmasının son bölümlerinden ‘Hiçbir odayı ayırmayan, katılımcı, demokratik, özgür, şeffaf bir birlik; Sorumluluk sahibi bir birlik azmi, kararlılığı ve heyecanı (ben bu heyecanı hissedemedim!) içindeyiz, buna ortak olun diyorum’ alıntısı ile 39. Olağan kongre yazımı bitiriyorum.
Saygılarımla.
(Barış Eczanesi/İSKENDERUN)
eczbarissonmez@hotmail.com 0505 557 11 71