İstanbul şehir hatları vapurunda sabah mahmur ya da akşam yorgun gözler işportacı kampanyalarını izler. “Şu görmüş olduğunuz” diye başlar, “ayrıca yanında da şunu bedava veriyoruz” diye satacağı ürünün tanıtımını bitirir ve sonra satışını yapmağa başlar.
İnsanlar iskeleye yanaşan vapurdan iner, işportacı inmez o bir jetonla sabahtan akşama bir o iskele bir bu iskele gider durur, akşama değin yolculara önce kampanyasını anlatır ardından satışını yapar.
Bu insanlar küçük eşyalar satar, çakı yâda salatalık soymak için ilginç bir alet belki de özellikleri olan bir kalem…
İnsanın ilgisini çeken, satılan ürünün daha önce pek görülmemiş, az bulunan bir ürün olması özelliği midir, yoksa işportacının pazarlama gücü, başka bir deyişle o akşam evine ekmek götürme zorunluluğunun verdiği inançla tiyatral bir biçimde insanları ikna etme yeteneği midir? Bunu ayırmak zordur.
Sonuçta yapılan iş para kazanmak ya da daha çok satmak için bir tanıtım ve satış biçimidir. Satılan şey ise sıradan bir üründür.
Tıp merkezi ücretsiz sağlık taraması için köylerde kasabalarda kampanya yapar. Bu taramadan bulduğu “kataraktlı” insanları anlaşmalı olduğu SGK üzerinden ameliyat eder. Bu ameliyatların bedeli de SGK’ya fatura edilir. Bu tıp merkezinin yaptığı katarakt operasyonlarından dolayı SGK’dan aldığı ödeme 2 milyon liradır. Yani devlet 2 milyon TL bu tıp merkezine ödeme yapmış…
Biri Kadıköy vapurunda 15 saniyede salatalık soyan aleti insanlara anlatıyor sonra satıyor, diğeri sağlık taraması (!) yapıyor, tespit ettiklerini yatırıp ameliyat ediyor. Tek fark birinin parasını vapurun yolcusu veriyor diğerinin “devlet” ödüyor.
Hastaneler köylerden, kasabalardan hasta topluyor…
Toplam sağlık harcaması içinde, ilacın oranı % 30’lara doğru inerken özel hastanelere ödemeler katlanıyor.
Aile hekimliğinin sonu, bu alanında piyasalaşması olarak gözüküyor.
Acil servise gelene “kafanı damdan düşerek kırdıysan biz öderiz, ama trafik kazasıyla kırıldıysa git sigortan ödesin” denilecek..
Çoğu kimse farkında değil ama sağlıkta cepten ödeme 3 kat artmış. Tahminlere göre daha da artacak…
Sağlık alanında piyasalaşmanın teşvik edilmesi, tedavi sonuçlarının izlenmesi göz ardı edilerek sadece başarı için “hekime başvuru artışı” temel alınırsa olacağı budur.
Piyasanın aktörleri ayakta kalmak ya da daha çok kazanmak için, işportacı yaklaşımı ile insanların sağlığını dikkate almadan, SGK’yı hortumlamayı düşünürlerse, iş adamı hekimler de bu sistemin sonucu olarak karşımıza çıkar.
Sağlıkta yolsuzluk iddiaları doğrudur. Sağlık harcamalarının bütçe üzerindeki yükü de doğrudur. Bunun devamında kurumun harcamaları azaltma isteği ve yaptırımı da sistemin yürümesi için gayet doğaldır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken sağlık alanın bir tarafındaki harcamalar artmasına dikkat edilmezken, tasarruf olarak sadece ilacın akla gelmesidir.
Acaba kamu kurum ıskontosu artışı ve ilaç fiyat kararnamesi ile ilaç fiyat düşüşü sağlayarak yapılmak istenen; yolsuzluk kayıpları ve harcamalardaki artışı frenlemek mi, yoksa yenidünya düzeninin ekonomik baskılarına direnen ülkemizdeki eczaneler için nakavta giden yolda yeni bir kroşe mi?
Bu sorunun yanıtı bizim açımızdan ne olursa olsun, 5. öğretim yılı dolayısıyla geçen yıl artmayan eczane sayımız bu yıl çok ciddi biçimde artacak, ilaç piyasası daha da daralacak ve eczacılık mesleği sarmalı daha da içinden çıkılamaz biçime gelecektir.
Sektörün resmi kanadı olan devlet eczacının direncini ölçmeye hatta kırmaya devam edecek gibi gözüküyor. Sözün kısası direnmek ve mücadele etmek biz eczacılar için hiç bitmeyen bir şarkı gibi hayatımızın bütününü saracak görünüyor.
Eczacı odaları ve eczacılar yorulmadan koşulması gereken bu maraton için hazırlıklı olmalı diye düşünüyoruz. İçtenliğinden ve azminden şüphe etmediğimiz eczacı üst örgütü bu günlerde fazlaca yoğunlaştığı “ başkaca işlerden ” hem bu güne hem de yarınımıza konsantre olmalı, odalarla bilgi aktarımını ve paylaşmayı daha fazla yapmalıdır.
Gaziantep Eczacı Odası Başkanı