Ecz. İrfan DEMİRCİ

Gaziantep Eczacı Odası Başkanı

 

Genç yaşta yaşamını çok ciddi bir biçimde tehdit eden o hastalığın pençesinde olması mı?

İçinde olduğu hastalığı yenmek için verdiği mücadele gücü ve bunu yanında yaşama sımsıkı sarılması mı?

Yoksa bunların dışında yaşadığı ilaç sorununu anlatmaya çalışırken bunu ifade edemeden düşürüldüğü durumdan dolayı incinmesi mi?

Belki de bu olayların tümü Edirne’li kanser hastası Dilek Özçelik’i bize çok sevdirdi, onun iyileşmesini, sağlığına kavuşmasını hepimiz çok istedik.

Kanser hastalığında hasta ve yakınları için çok zorludur. Bunun yanında etkili bir tedavi süreci zorunluluğu vardır. Her şeyin yerinde ve zamanında planlandığı gibi yerine getirilmesi gerekir.

Kanserde uygulanan tedavi yöntemleri komplike ve pahalıdır. Bunun yanında kullanılan ilaçların uygulaması da etkili sonuç için yine tedavi gibi özel uzmanlık ister.

Çoğunlukla ileri teknoloji içeren ve tedavide yer almak için ruhsat alan yeni moleküller ve kanserde kullanılan ilaçlar farmakolojik gruplar içinde hemen hemen en pahalı maliyetleri içerir.

Buradan bakıldığında kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar sosyal güvenlik kurumları için ağır mali yükler olarak görülür.

Ülkemizde sağlıkta dönüşümden sonra hekime ve ilaca kolay erişimle ortaya çıkartılan modelle sağlığın yıllık bütçesi 46 milyar liraya ulaştı. Bu bütçede ilacın payı yaklaşık üçte bir yani 15 milyar lira civarındadır.

Sağlık bütçesinde çoğu zaman sorunun temeli olarak yada sağlıktaki tek harcama kalemiymiş gibi gösterilen ilacın finansmanı 2009 yılından bu yana global bütçeyle yönetiliyor.

Son dört yıldır SGK şemsiyesinden yararlan kişi sayısı yükselip ilaç tüketimi kutu bazında artarken harcama parasal değer olarak sabit kalmakta yani artmamaktadır.

Kanser gibi kronik hastalıkların tedavisi için yeni ilaçlarının ülkeye girişine ve ruhsatlandırılmasına maliyet yüksekliği dolayısıyla bakanlıkça istekli davranılmıyor.

Diğer taraftan artan ilaç tüketimine karşın değişmeyen ilaç bütçesinin girdi maliyetinin bir bölümü eczacılar ve ilaç sanayine yüklenmektedir. Bu paydaşlardan ilaç sanayi fiyatı düşen bazı ’orijinal molekül’ ilaçların ithalatını durdurmaktadırlar. Yani firma kar güdüsüyle kendi ülkesinde 70 avroya satılan bir ilacı Türkiye’de 40 avrodan satmak istememektedir.

Bazı ilaç firmaları ise taktiksel olarak ruhsatları iptal olmasın diye altı ayda bir az miktar ilacı ithal edip geleceği düşünerek ruhsat iptalleri engellemektedir.

Böylelikle hem bizim hekimlerimizin bildiği halde reçete edilip de bulunamayan ilaçlar hem de dünyada tedaviye giren ancak global bütçenin korunması açısından ya da kar kaygıları nedeni ile hiç bilinmeyen ilaçlarda hastanın tedavisine sunulamamaktadır.

Sosyal Güvenlik Kurumu ithalatı yavaşlatılan ya da hiç yurda getirilmeyen ilaçlar için yoksunluk olmaması amacıyla Sağlık Bakanlığının belirlediği kamu ve perakende ilaç fiyatı dışında üçüncü bir fiyat uygulamaya başladı. Buna bir çeşit ’’durumu idare etme fiyatı’’ da denilebilir.

Ortaya çıkarılan bu ara çözüm biçimi belki geç de olsa Dilek Özçelik’ler ilacını alsın ve ’sorun çözüldü’ denilsin diye de olabilir.

İlacı sağlık harcamalarının içinde kara delik gibi göstererek tasarruf denildiğinde ilaca ilk akla gelen kalem olarak bakılırsa;

İthal ilaç oranını yüzde altmışlara çıkarılıp ulusal ilaç sanayisi yok edilme noktasına getirilirse,

Sağlıkla ilgili çoğu kritik ve yön verecek kararın ’oluru için’ Sağlık Bakanlığının ve sağlık meslek odalarının görüşü değil de Ekonomi Koordinasyon Kurulunun global bütçeye uyum zorunluluğu aranırsa,

İlacın en önemli paydaşı olan eczacıların üst örgütü kamuoyuna gelinen durumun uygulanan ilaç politikalarından kaynaklandığını anlatacağına yalnızca piyasa bulunmayan ilaçlar listesi yayınlarsa,

Dilek Özçelik’lere ekran önlerinden daha çook üzülürüz.

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat