Ecz. Nabi ALTUNAY
Çağdaş Eczacılar Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi

"Çağdaş Eczacılık Hareketi” 70’li yıllarda, ülkedeki ilaç eczacılık düzenini sorgulayan, devrimci, sosyalist, solcu gençliğin öncülüğünde kurulmuş bir siyasal hareket.

Her ne kadar, daha önce de ilaç tekellerine ya da o tekellerin ihtiyaçlarına göre şekillenmişTEB yapılanmasına karşı bir mücadele söz konusu ise de, bu mücadelenin ete kemiğe bürünmesi, yani programıyla–tüzüğüyle bütünlüklü bir siyasal bir yapı olarak ortaya çıkması, 70’lerin Türkiye’sinde "çağdaş eczacılık hareketi" ile gerçekleşti.

70’lerin dünyası çok kutuplu bir dünyaydı. Tüm zaaflarına karşın, "var olan sosyalizm" emperyalizmin karşısında bir denge unsuru, bir güç odağı idi.

70’lerin Türkiye’si de, solun hem nicel hem nitel anlamda güçlü olduğu bir ülkeydi. Tüm eksik ve zaaflarına karşın, emperyalizmin işbirlikçisi oligarşik düzeni giderek gerileten, başta işçi sınıfı tüm çalışan kesimler içinde ve kırsalda giderek örgütlenen, anti-faşist mücadelede önemli direnişleri gerçekleştiren ve giderek iktidar alternatifi olmaya yönelen bir "sol hareket" ortaya çıkıyordu.

En önemlisi; çok parçalı da olsa solun genel olarak bir "ideolojik hegemonya"sı, bir politik ağırlığı söz konusuydu. Türkiye solu, bu nitelikleri ile elbette ki, "evrensel insan hakları" , "uluslararası dayanışma", "eşitlik", "özgürlük", "katılımcı demokrasi", "özerklik", "bağımsızlık" gibi kavramların da taşıyıcısıydı.

Bu anlamda, "Kürt Solu" diye nitelenen yapılar da, gelişen bu ana damar içinde yer alıyor ve "Milli Mesele" ye ait sorunlar giderek daha nitelikli bir içerikle ele alınıyordu.

12 Eylül faşizmi, işte bu sola karşı yapıldı. Devlet aygıtı, oligarşi ve emperyalizmin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden düzenlendi. Zaten o yıllar, emperyalizmin, "küreselleşme" adı altında pazarlanan yeni bir evresine denk geliyordu. Amaçlanan, ülkelerin kaynaklarına, doğal zenginliklerine el koymak, ucuz işgücü alanları oluşturmak ve finans kapitalin dünyada serbestçe dolaşımını yani sömürüsünü engelleyen tüm unsurları yok etmek idi.

Sovyetler Birliği öncülüğündeki "Sosyalist Sistem" in çöküşü ile, küreselleşme politikalarının önü alabildiğine açıldı. "Tek kutuplu"  bir dünya ortaya çıktı. Dünya değişiyordu! Serbest Piyasa insanlığa, özgürlük, mutluluk ve huzur getirecekti!

Sosyalizm yenilmiş, umutlar tükenmişti!

**************

Türkiye Solu, bu süreci çok daha sert yaşadı. 12 Eylül faşizmi ile önder kadrolarını yitirmiş, örgütlülüğü büyük darbeler yemiş, ideolojik hegemonyasını kaybetmiş bu yapı, Sovyetler’in çöküşü ile birlikte ortaya çıkan tek kutuplu dünyada iyice sarsıldı, toplumsal bir güç odağı olma niteliğini yitirdi.

Böylesi bir ortamda, sol içerisinde, solun temel niteliklerinden uzak, farklı kaynaklardan beslenen eğilimlerin ortaya çıkması kaçınılmazdı. Nitekim, solun bir kısmı her yenilgi sonrası dönemde olduğu gibi, inkar ve döneklik sendromunu yaşarken, bir kısmı da "neoliberalizm", "Türk Milliyetçiliği", "Kürt Ulusçuluğu", "Cemaat Solculuğu"nun etki alanında kalarak pusulasını şaşırdı.

Her ne kadar solun ana ekseni, kendi geleneksel yapıları içinde bu sapmaların dışında kaldıysa da, niteliksel bir aşama kaydederek kitleselleşemedi.

**************

"Bugünkü Dünya" ve “Bugünkü Türkiye”, artık çok farklı. Artık, dünyada sosyalizm değil, kapitalizm sorgulanıyor. Kapitalizmin refah ve huzur getireceği efsanesi bitti. Emperyalizmin insanlığa ancak kan, yıkım, savaş ve sömürü getirdiği bir kez daha ortaya çıktı.

Türkiye’de ise yalnız, "Ulusalcı Sol" un değil, "Liberal Sol"un da içi boş bir efsaneden ibaret olduğu, artık iyice belirginleşti.

Artık anlaşıldı ki, her ikisi de, tarihsel olarak kapitalizmin üzerinde yükseldiği birer burjuva ideolojisi olan milliyetçilik’’ (nasyonalizm) ve liberalizmden, solun öğreneceği hiçbir şey yok.

Artık yüksek sesle haykırmanın zamanıdır ki;

Evrensel insan haklarının da, eşitlik ve özgürlüğün de, aydınlanma felsefesinin de,  katılımcı demokrasinin de, yurtseverliğin de gerçek temsilcisi biz solcularız.

Bu değerler birbiri ile çelişen değil, birbirini tamamlayan ve bir araya geldiğinde solu tanımlayan değerlerdir.

"Çağdaş eczacılar" kadrolarının direngenliği ölçüsünde bu değerleri geleceğe taşıyabildiler. Elbette ki, bu süreçte ciddi zaaflar, eksiklikler, ayrışmalar, kariyerist eğilimler de ortaya çıktı. Sol değerler, küreselleşmeci, milliyetçi, cemaatçi eğilimler karşısında erozyona uğrayıp gerilerken , ‘’Kürt sorunu’’ tüm yakıcılığı ile ortada durur ve ülke genelinde soldan bir çözüm üretilemezken, sol giderek bir güç odağı olma niteliğini yitirirken, yaşanan tüm bu olumsuzlukların elbette ki ‘’Çağdaş Eczacılık Hareketi’’ içinde de yansımaları olacaktı, oldu da.

Bugün gelinen noktada hareketin ivme kaybettiği, giderek dar bir alana sıkıştığı açık bir gerçek. Hareketin kollektif aklının yani birlikteliğimizin düşünsel niteliğinin gerileyip, kişisel ilişkiler ve fedakarlıklarla yol alabildiğimiz de çok açık.

Artık, yeniden sol değerler temelinde daha sağlıklı bir çatı oluşturup yeni bir atılım yapmanın tam zamanı. Sadece, hareket içindeki kişisel çekişmeleri bir yana bırakmaktan, “Eczacının Sesi” içindeki ya da harekete emeği geçmiş tüm kadrolarla yeniden bir araya gelmekten söz etmiyorum.

Kastettiğim daha ötesi… Kastettiğim özellikle genç kesimlere yönelik yeni bir açılım, sol düşüncenin toparlayıcı ekseninde daha nitelikli bir kitleselleşme yaratabilmek.

Bu, artık yalnız meslek odaları için değil, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, yerel inisiyatifler ve tüm toplumsal örgütlenmeler için de yakıcı bir ihtiyaç.

 Bir arada olup birlikte nefes alabildiğimiz, farklılıklarımızı kabullenip özgürce tartışabildiğimiz, üretken, sağlıklı bir zemin yaratabilmek..

Bu zemini yaratabilmek; Solun, toparlayıcı,birleştirici,dönüştürücü,devrimci niteliğini yeniden keşfetmek,sol değerleri yeniden öne almakla olanaklı..

Bu zemini yaratabilmek; kitlesel niteliğini,düşünsel birlikteliğini yani siyasal bir hareket olma özelliğini artık yitiren "Çağdaş Eczacılık Hareketi" içinde, kuruluşundan bu yana görev almış herkesin ortak sorumluluğu...

Hele hele, kendini solda gören, öyle hisseden, ilerici, demokrat, yurtsever her unsurun asla kaçamayacağı vicdani bir borç.

***************

Hareketin, nitelikli bir gelişme ortaya koyarak yeniden kitleselleştiği, sağlıklı bir zemin yaratabilmenin yolu da öncelikle düşünsel bir ortak zemin inşa etmekten geçer. At izinin it izine karıştığı bugünün Türkiye’sinde biraz zor da olsa, yine de açık bir gereklilik bu.

Esasen, bunun için Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yok! Solun temel değerlerine sahip çıkmak, kimi farklılıklarımızla beraber bir arada olabilmek için yeterli.

Nihayetinde, siyasal iktidarı hedefleyen politik bir örgütlenmeden değil, demokratik kitle örgütü niteliğindeki siyasal bir mesleki örgütlenmeden söz ediyoruz.Ülkenin ve dünyanın hal-i pür melali de ortada.Bu nedenle ayrıntılı tahlilleri,gereksiz tartışmaları bir yana bırakıp,öncelikle temel ilkeleri ve olmazsa olmazları ortaya koymak gerek.

Bu noktada bilinmelidir ki;

- “Çağdaş Eczacılık Hareketi”ni oluşturan kadroları bir araya getiren temel anlayış, elbetteki anti-emperyalist, anti-faşist mücadele geleneğidir. Bu yaklaşım, bugünde demokrat, ilerici, yurtsever olmanın temel koşuludur.

Çağdaş-Demokrat Eczacılar, emperyalizmin, ülkeleri esir alan, ekonomilerini yıkıma uğratan, neoliberalizm, küreselleşme, vs. adı altındaki tüm politikalarına ve halkları birbirine kırdıran "Büyük Ortadoğu Projesi" vs. gibi tüm bölgesel planlarına kararlılıkla karşı çıkar ve bu politikalara direnenlerle dayanışma içinde olur.

-"Çağdaş-Demokrat Eczacılar", Türkiye’nin bağımsızlığı, emperyalizmin boyunduruğundan kurtularak kendi ulusal yararını gözeten politikalar üretmesi ve  "halkların kardeşliği" şiarına uygun gerçek bir barış için, NATO’dan çıkılmasını kaçınılmaz bir gereklilik olarak görür.

-Çağdaş-Demokrat Eczacılar, ülkenin makus talihini değiştirmenin tek yolunun, emperyalizmin işbirlikçisi tekeller, oligarşik yapılar, feodal güçlerin oluşturduğu hakim sınıfların egemenliğinin geriletilerek, işçi-memur-çiftçi-küçük esnaf –emekli vs. tüm emekçi sınıfların yani halkın demokratik iktidarının kurulmasında olduğunu savunur. Tekellerin, finans kapitalin, bir avuç mutlu azınlığın değil, geniş halk kitlelerinin yararına uygun ekonomik, sosyal,siyasal politikaların yanında durur.

-Çağdaş-Demokrat Eczacılar, NATO’ya giriş süreci ile birlikte, devlet aygıtı içinde oluşturulan tüm faşist örgütlenmelerin ve bunların ucu yabancı servislere çıkan, emniyet-yargı-bürokrasi-cihet-i askeriye içindeki, biçim ve yöntem değiştirmiş bugünkü tüm versiyonlarının dağıtılmasını;

Hukukun üstünlüğü ve insan hakları bir yana, demokrasi ve barış ortamının gelişebilmesi için, kaynağını anayasadan almayan, kamusal alandaki tüm gayrimeşru yapıların tasfiye edilmesini savunur.

-Çağdaş-Demokrat Eczacılar, 12 Eylül faşizmi  sürecinde gerçekleştirilen ve son dönemlerde 12 Eylül’ü bile aratacak nitelikte ortaya konulan, tüm antidemokratik yasa ve uygulamalara derhal son verilmesini ve bu cümleden olarak;

1-Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin bugünkü versiyonu  olan "Özel Yetkili  Mahkemeler’in"  de kaldırılmasını ve  kuruluşlarından bu yana tüm bu mahkemelerde görülen davaların, normal mahkemelerde yeniden görülmesini,

2-Siyasal iktidarın HSYK üzerindeki vesayetine neden olan, Adalet Bakanı ve müsteşarın kurul üyesi olması ve cumhurbaşkanının yüksek yargı üyelerini atayabilmesi dahil, 12 eylül kalıntısı tüm yasal düzenlemelerin iptal edilmesini  

3-Siyasal Partiler Yasasının, başta liderlik sultasına neden olan, tüm antidemokratik maddelerinin değiştirilmesini

4-Seçim Barajının kaldırılmasını

5-YÖK ‘ün kaldırılarak, üniversitelerin idari-mali-bilimsel özerkliklerinin sağlanmasını savunur. 

-Çağdaş Demokrat Eczacılar, ’’parlamenter demokrasi’’nin aslında‘’klasik burjuva demokrasisi’’nin bir parçası olması gerçeğinden hareketle, demokrasinin gerçek anlamı ile hayata geçebilmesi yani halkın gerçekten yönetimde söz ve karar sahibi olabilmesi için, esasen yerel demokratik örgütlenmelerin güçlendirilmesi ve belli yetkilerle donatılmasını savunur.

-Çağdaş Demokrat Eczacılar, her türden ırkçı, şovenist, militarist yaklaşımlara kararlılıkla tavır alarak, ‘özgürlükçü ve demokratik zeminlerde oluşacak tartışmaları, fikirsel bir zenginlik olarak kabul eder. Bu anlamda "Kürt Sorunu’nun", emperyalizmin değil halkların gerçek iradesinin ortaya koyduğu yolda, barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesini savunur. Bu çözümün, Türkiye’nin genelinde yaşanacak bir özgürleşme ve demokratikleşme sürecinin bir parçası olması halinde, anlamlı sonuçlara ulaşılacağını tespit eder.

-Çağdaş Demokrat Eczacılar, evrensel anlamda solun üzerinde yükseldiği temel zemin olan aydınlanma devrimlerinin başta laiklik anlayışı olmak üzere yılmaz savunucusudur. Bu anlamda, ülkenin son 200 yıllık siyasal sürecindeki ilerici yaklaşımlara ve elbette ki cumhuriyetin kazanımlarına kararlılıkla sahip çıkar ve her türden siyasal gerici, şeriatçı akımlara karşı durur. Alevilerin, başta Diyanet’in yapısı olmak üzere, tüm kültürel-demokratik taleplerinin ve gayrimüslim yurttaşlarımızın haklı istemlerinin yanında olur.

-Çağdaş Demokrat Eczacılar……….  BENDEN BU KADAR, gerisini birlikte oluşturmak dileğiyle…

 

Not: “Ulusalcı sol” ve “liberal sol” yaklaşımlara daha sonraki bir yazımda değineceğim.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat