Sağlık'taki tek eksiğimiz marketlerde ilaç satılmayışı mı?
Ecz. İbrahim GÜVEN(*)
Anlaşılan şudur ki eczacıların gerçekten mesleki yaşamlarının biteceğini görerek 4/Aralık/2009 tarihinde uyarı niteliğindeki bir günlük kepenk kapatmaları ülkemizi yönetenleri ciddi ölçüde rahatsız etmiş bulunmaktadır.
Sayın Başbakanın 26/Aralık/2009 tarihinde medyaya yansıyan demeçlerini bu nedenle verdiklerini düşünüyorum. Kendilerinin sağlık mesleği mensubu olmamaları nedeniyle de bu konuda bilgilendiği kaynakların da kendisine yanlı ve/veya yanlış bilgiler aktardıkları inancındayım.
Dönem dönem iktidara gelen yöneticilerimizin batılı ülkeler (genellikle de Amerika) seviyesine ulaşmak yönündeki isteklerini kamuoyuna ilettikleri hepimizin belleklerindedir. Ancak gözden kaçırılan önemli bir husus karşılaştırılan iki ülke arasında sayılamayacak ölçüde eşitsizlik varken, dünya üzerinde sadece A.B.D. deki 53 eyaletin 19'unda ve İngiltere’de uygulanmakta olan bir modelin, “
İLAÇLARIN MARKETLERDE SATILMASI” konusunun aniden ülkemizde de uygulatılmak istenmesinin yanlışlığının gözden kaçtığıdır.Nasıl daha hızlı gitsin diye yarış otomobiline ait bir tek yedek parçayı alıp ülkemizde imal edilen herhangi bir binek otomobiline monte ettiğimizde o aracın bir yarış otosu haline gelmesini sağlayamazsak bu uygulamanın da ülkemiz için bir yararının olması düşünemeyiz.
Zira ülkemizdeki ekonomik ve sosyal şartların neredeyse tamamı ile özellikle halkımızın sağlık konusunda bilgi ve bilinç yetersizliği, A.B.D. ile kıyaslanacak düzeyde değildir. Ayrıca üzerinde çalışıldığı belirtilen bu uygulama İngiltere haricinde üyesi olmaya gayret gösterdiğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde bile henüz rağbet görmüş bir model değildir.
Avrupa Adalet Divanı da ECZACILIK UZMANLIK ALANIDIR, TİCARİ SERBESTLİK BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLEMEZ şeklinde ifade ettiği kararı ile uygulama konusunda net bir tavır ortaya koymuştur.(**)
İlaç; ulusal sağlık politikalarının içinde özel önem taşıyan bir bölümdür. Zira “
İlaç özel bir üründür“ diye belletilmişti bizlere, öğrenciliğimizde.Bir kere satıcısı olmak için mutlaka üniversitede beş yıllık eczacılık eğitimi almış olmak gereklidir. Özel bir ürün olduğu içindir ki her yerde değil, sadece belirlenmiş özel mekanlarda satılması gerekmektedir.
İlacı; kullanıcısı değil, konunun uzmanı olan ve Hipokrat yemini etmiş hekimler belirler.
Yani marketten aldığımız ürünler gibi doğrudan kullanıcısının karar verip alacağı herhangi bir üründen oldukça farklıdır. Kullanıcının mutlaka bu konuda gerekli eğitimi almış meslek mensubu olan eczacı tarafından ilacı ve nasıl kullanacağı konusunda bilgilendirilmesi şarttır.
Düzenli bir sağlık sistemi oluşturamadığımız için, bu konuda geliştirilmiş evrensel sistemleri uygulamak hem bizim hem de ülkemizde etkin ilaç lobilerinin işine gelmediğinden insanımız kendi teşhisini kendisi koymakta, ilaçlarını komşusundan öğrenmekte, laboratuar imkanları bulunmayan sağlık ocaklarında çalışan, mevcut sağlık sisteminden ve çalışma koşullarından bıkkın hekimlerin önüne içlerinde yazılması gereken ilaçları gösterir not kağıtlarını koymakta ve bunları reçetelerine yazdırtarak ilaç gereksinimlerini karşılamaktadırlar.
Bu çağdışı uygulama sürecinde yanlışlıklara engel olabilecek kişi eczanesinde eğitimiyle, sermayesiyle ve beden gücüyle ilaç hizmetini veren eczacıdır.
Ülkemizde tuzun kokmasıyla birlikte birçok şey gibi ilaç da değişti. Ne yapıp edilerek “Özel” ürün olmaktan çıkarıldı önce. “Eczanesi olmayan yerlerde bakkallar da ilaç satabilir “ diye bir karar çıkarttı 60 lı yılların sonunda sağlık bakanlarımızdan bir tanesi. Analjeziğinden antibiyotiğine bir çok ilaç böylece “herhangi bir ürün“ olarak öncelikle eczanesi olmayan yerlerin bakkallarında, daha sonra yurdumuzun tüm bakkallarında satılır hale geldi. Özel ürün böylece oldu herhangi bir “emtia” ...
Yani sayın Başbakanımızın sundukları çözüm 40 yıl önce de denenmişti. Tek fark o zaman süpermarketlerle bakkalların yer değiştirme süreci henüz başlamamıştı. Büyük sermayenin süpermarketleri, bakkalların yerlerini aldıkça ve aralarındaki rekabet arttıkça gündeme yeni ürünlerin süpermarketler içine alınması gelmektedir şüphesiz. Ve ilaç bu noktada ticari bir emtia olarak gerek ilaç üreticilerinin gerekse büyük sermayenin ağzının suyunu akıtan bir çeşit olagelmiştir.
Fiyatını ilaç üreticisi ile Sağlık Bakanlığının birlikte belirlediği ilacın dağıtımının yapıldığı eczanelerin halkımızla ya da kamu kurumları ile bir sorunu varmış gibi görmek ve göstermeye çalışmak - eğer gizli bir amaçla yapılmıyorsa – tamamen eksik bilgilenmeden kaynaklanmaktadır.
25 bin eczane sahibi eczacı yıllardır karşıladığı ilaçların tutarlarını kamudan sözleşme ile kendisine taahhüt edildiği sürelerde almaksızın hak sahiplerinin ilaçlarını karşılamaya devam ederek, kamu sağlık sigortaları sistemine faizsiz kaynak sağlamışlardır.
Türk eczacısının son dönemdeki isyanı;
- ilacın reçetelenme sürecinde son yıllarda çok sık değişen (yılda 10 kez gibi) mevzuat ve bunun hastalarla sorun yaratması,
- mevzuat ve fiyat değişikliği nedeniyle ilaçlarını alırken her seferinde değişik ödemeler yapmak zorunda kalan hastalar ile günboyu tartışmalar yaşamaları,
- hak sahiplerinin reçeteleri hazırlanırken çok yavaş çalışan ve zaman zaman da çalışmayan SGK nın Reçete Kayıt Sistemi,
- kamu kurumu iskontolarında giderilemeyen tutarsızlık,
- özellikle 2009 yılının ikinci yarısında parasını ödeyerek eczanelerinin rafında bulundurdukları ilaçların fiyatlarının birdenbire çok önemli oranlarda (eczacının karlılığını aşan oranlarda) ucuzlatılması ve bu zararlarının giderilmemesi,
nedeniyle düşürüldükleri ekonomik darboğaza ve asla hak etmedikleri psikolojik yükedir.
Köşeye sıkıştırılan bir canlı nasıl kendini tüm silahlarıyla savunmak zorunda kalırsa 4/Aralık/2009 tarihinde de eczacı kendisini can havliyle savunmak durumunda kalmıştır. Hizmet sunduğu halkımızın sıkıntı çekmesine yol açmaksızın yeterli sayıda nöbetçi eczaneyi açık bırakarak tepkisini kamuoyu ile paylaşmıştır.
Bu haklı tepkiyi doğuran sebepleri ortadan kaldırmak yerine büyük sorunlar yaratabilecek ve ülkemiz koşullarıyla uyumsuz yeni uygulama modellerini ortaya çıkartmak sadece sorunların artmasına neden olacaktır.
* 1992-1993 TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ GENEL SEKRETERİ,
1993-1997 ZONGULDAK ECZACI ODASI BAŞKANI
** AVRUPA ADALET DİVANI KARARI:
ECZACILIK UZMANLIK ALANIDIR, TİCARİ SERBESTLİK BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLEMEZ.
Serbest Eczane Açma/İşletme Hakkının Eczacılar ile Sınırlandırılmasına Yönelik Ulusal Mevzuatlar AB Müktesebatının Sermayenin Serbest Dolaşımı İlkesini İhlal Etmemektedir.
Eczanelerin sadece mesleki eğitim almış eczacılar tarafından açılabileceğini/işletilebileceğini belirten bazı üye ülke mevzuatlarına karşı Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa Adalet Divanı’na yapılan başvurularda, bu ilkenin sermayenin serbest dolaşımına yönelik AB genelindeki mevzuatı ihlal ettiği iddia edilmiştir. 19 Mayıs 2009 tarihinde bu başvurulardan ikisine dair (İtalya ve Almanya) almış olduğu kararı Adalet Divanı bir basın açıklaması ile duyurmuştur. Daha önce de bu yönlü mevzuata sahip ülkeler, Komisyon tarafından müktesebattan kaynaklı sorumlulukların yerine getirilmediği şeklinde suçlanmış ve Adalet Divanı’na şikayet edilmişlerdi.
Mahkeme, AB mevzuatınca çerçevesi çizilmiş olan AB genelinde işletme açma/faaliyette bulunma özgürlüğü (sermayenin serbest dolaşımı ilkesi) ilkesinin; eczacılık eğitimi almayan bireylerin eczane sahibi olması ve işletmesi hakkından mahrum bırakılmasını sağlayan ulusal mevzuatların önüne geçemeyeceğine karar vermiş ve Komisyon’un başvurusunu reddetmiştir.
Öte yandan Avrupa Adalet Divanı, eczane sahipliği konusundaki bu kısıtlamanın sermayenin serbest dolaşımına yönelik bir engelleme olduğu kararına varmış ancak böyle bir kısıtlamanın “kamuya güvenilir ve kaliteli tıbbi ürünlerin sağlanması amacıyla” gerekçelendirilebileceği yönlü karar almıştır.
<Yazı, euractiv.com adresinden alınmıştır.>