Ecz. Ersun ÖZKAN
Adana Eczacı Odası Başkanı
Ülke tarihinde görülmemiş bir hızla değişen gündem yoğunluğunu ve gelişen olayları hep birlikte takip ediyoruz. Darbe söylemleri ile ordusunun bir çok komutanının terör örgütü üyesi olarak tutuklandığı, bir çok aydın ve demokrat insanımızın özgürlüklerinden neden mahrum edildiklerinin tartışıldığı, Taksim Gezi Parkı olayları sonrası yaşanan halk gösterileri sırasında hayatını kaybeden insanlarımızı, Suriye’de yaşanan iç savaş ve ülkemizin bu savaştaki konumunu, üstü örtülmeye çalışılan yolsuzlukları, rüşveti, kara para aklama olaylarını, görevlerinden alınan ve görev yerleri değiştirilen yüzlerce savcı ve polisimizi, paralel devlet ve paralel hukuk söylemlerini kısaca ekonomiden siyasete, sağlıktan eğitime, hukuktan demokrasiye hemen her alanda sürekli yeni bir gündem ve ülke olarak yaşanan bir kutuplaşma sürecini; hayatımızın olağan akışı içerisinde içselleştirip alışkanlık haline getirdiğimiz bir dönem olarak yaşıyoruz.
Maalesef bugün evrensel kriterlerde tartışmasız kabul gören ve toplumsal mutabakat gerektiren konularda bile bir karşıtlık yaşanırken, konunun tarafları dikkate alınmadığı gibi ülkemizde de bir kaos ortamı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Geçtiğimiz bu tarihi sürecin toz bulutları dağıldığında, bizlere nelere mâl olduğunu hep birlikte göreceğiz.
En az bunlar kadar önemli ve demokrasi tanımı ve uygulamaları adına da üzücü olan, defalarca ifade ettiğimiz gibi sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin süreç içerisinde etkisizleşmesi, sadece belli bir meslek grubu adına çıkar örgütü hüviyetine bürünerek halktan uzaklaşması gerçeğidir.
Küreselleşmenin, bizim gibi gelişmekte olan ve demokratikleşme noktasında sıkıntıları olan ülkelerin sosyal yaşantısına etkilerinden biri olarak öne çıkan şey, kişileri örgütsüzleştirerek bireyselleştirmesi belki de bu gün yaşanan sıkıntılar karşısında sivil toplum kuruluşları ile meslek örgütlerimizin geldiği noktayı açıklayan başlıklardan birisi olarak karşımızda durmaktadır.
Yine özellikle ülkemizin her alanında yaşanan iktidar kavgaları maalesef ülke yönetiminde olduğu gibi meslek örgütlerimizin büyük bir kısmında da nitelikten ziyade niceliklerin tartışıldığı ve bu nicelikler çerçevesinde oluşan yönetimlerin yönetsel zafiyetleri, bir başka etken olarak karşımızda durmaktadır.
Gerekçe ne olursa olsun sonuç itibari ile bugün gerek sivil toplum örgütleri gerekse meslek örgütlerinin büyük bir kısmı halktan uzaklaşarak kuruluş amaçlarından olan kamu yararına faaliyet göstermek yerine, yapılan yasal düzenlemeler ile kısıtlı hareket alanı içerisinde kendi üyeleri adına faaliyet göstermeye çalışan içe dönük yapılar haline gelmiştir. Bu anlamda bugün meslek örgütlerimiz olan Eczacı Odalarımızı ve Türk Eczacıları Birliği’ni de bu şekilde değerlendirmek doğru olacaktır.
Dolayısı ile özellikle Anayasanın 165. Maddesi’nde belirtildiği şekilde Akademik Meslek Odaları’nın ve buradan hareketle 6643 sayılı yasa ile Türk Eczacıları Birliği’nin ve dolayısı ile Eczacı Odalarımızın kuruluş gerekçelerini ve bugün geldikleri noktayı tekrar değerlendirmeli ve gerekirse buralarda ciddi değişikliklere gidilmelidir.
6643 sayılı yasaya baktığımızda kamu yararı gözetilerek ‘…….sanatlarıyla uğraşan ve meslekleriyle ilgili hizmetlerde çalışan eczacıların katılmasıyla; eczacıların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, eczacılığın genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak; eczacıların birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere, meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadıyla tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde Türk Eczacıları Birliği kurulmuştur’ demektedir.
Gelinen süreçte ise; Ekonomi Koordinasyon Kurulu, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı direktifleri doğrultusunda tavır almak zorunda kalan, yapılan değişikliklere ancak ayak uydurmaya çalışan, rutin uygulamaların kırtasiyesi içinde boğulan, Eczacı Odaları tarafından yeterince beslenemeyen ve özellikle bu gerekçeden kaynaklı olarak doğru tespitlere rağmen doğru çözümleri üretemeyen veya üretmekte zorlanan, kısır iktidar tartışmaları içerisinde niceliklerin ön plana çıktığı ve tüm bu yoğunluk içerisinde içe kapanan bir Türk Eczacıları Birliği ve bunun yanında sorun ve çözümlerin merkezileştiği günümüzde kamu kurumlarından yada Türk Eczacıları Birliği’nden gelen talimatları uygulamaya çalışan Eczacı Odalarımız maalesef bu tarife uymamaktadır.
O anlamda bugün bir çok akademik meslek örgütünde olduğu gibi örgütlerimizin de değişmeye ve gelişmeye ihtiyaç duyduklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Her dönem örgüt yöneticilerinin gelişime açık olması, yeniliklere ayak uydurması, yeni ve sıkıntılı süreçlere çözümler üretebilmesi, kendisini toplumdan ayrı görmeden halkı ve ülkesini ilgilendiren konularda duyarsız kalmaması gerekmektedir.
Bununla birlikte yönetim kadrolarımızın yanı sıra mutlaka profesyonel katkılar alınmalıdır. Gelecek perspektifi ancak bu katkılar ile ayakları yere basan bir şekilde hayata geçirilebilecektir.
Güçlü bir Türk Eczacıları Birliği’nin güçlü Eczacı Odaları ile oluşabileceğinden hareketle, Eczacı Odalarımızın Türk Eczacıları Birliği’nin mutfağı olduğu ve birbirlerinden ayırmanın mümkün olmadığını unutmamak gerekirken maalesef son yıllarda iyice keskinleşen ayrışmalar; telafisi mümkün olmayan cepheleşmeler yaratmaya devam ediyor.
Tüm bu kısır iktidar mücadelelerini bir kenara bırakıp ‘Birlikte Konuşan, Eleştiren, Üreten ve Yöneten’ bir yapı haline dönüşmek varken, ısrarla sürdürülen politikaların bizleri “Konuşmayan, Susan ve Ben Yaptım Oldu” anlayışının hakim olduğu bir örgüt haline dönüştüreceğinin asla unutulmaması gerekir.
Bir sivil toplum örgütünde başarıya ulaşmak, yönetimin ve muhalefetin demokrasiyi benimsemesi ve uygulaması ile daha da kolaylaşacaktır. Ancak böyle bir yapılanma biçimi sayesinde bu örgütlerin; meslekî ve ülke sorunlarının çözümüne katkısı olabileceği gibi toplumsal demokrasinin gelişimine de önemli katkıları olabilir.
Tüm bunlardan hareket ile meslek örgütlerimizde yaşanan; kısırlıktan üretime, çatışmadan uzlaşmaya, karamsarlıktan umuda değişimi ve gelişimi sağlayabilmek adına, yıllardır iktidar uğruna odaklandığımız nicel kriterlerin yanı sıra artık nitel kriterleri de mesleki geleceğimiz adına önemsememiz ve seçimlerimizde önceliklerimizden olmasının gerekliliğine inanmamız kaçınılmazdır.