Ecz.Osman TOSUN
İnsanoğlunun yerleşik yaşama geçmesiyle başlayan toplumsal savaşımın tarihini bir grafiğe aktarmak istesek karşımıza düz bir çizgi değil büyük dalgalanmaların yaşandığı kesikli bir eğri çıkar. Giderek şiddetini arttıran bir grafik. Elbette bunu toplumların doğasına bağlamak gerekir. Emperyalizmin saldırıları karşısında diyalektik bir etkileşim içinde kimi zaman gevşeyen, geri çekilen, görece kısa ya da uzun şaşkınlık, suskunluk dönemleri geçiren ama önünde sonunda toparlanıp bir denge haline kavuşan bitmeyen bir savaşım.
İçinde yaşadığımız zaman ise emperyalizmin geçmişten çıkardığı dersleri son derece başarıyla uyguladığı zamanlardır. Buna karşılık toplumun ezilen kesimleri, ağır hak kayıplarına uğrayan, yaşam hakkı yavaş yavaş elinden alınan geniş halk kitleleri ölümcül bir eylemsizlik içindeler. Aydınlar binbir parçaya bölünmüş, (kimi istisnalar dışında) ehlileştirilmiş, nerede saf tutacağını bilemez halde sus pus. Böyle zamanlar hiç kuşku yok ki örgütlü olmanın çok zor ama yaşamsal önemde olduğu zamanlardır.
Dünya genelinde sermayenin krallığını kurmaya, geniş halk kitlelerini modern köleler haline getirmeye çalışan küresel sermayenin olumlu (pozitif) bilimin ve özellikle iletişimin tüm olanaklarını kullanarak uyguladığı; kimi zaman pembe tablolar çizerek, kimi zaman ortalığa yapay korkular salarak ama en önemlisi örgütsüzlüğe övgüler düzerek, örgütlü olmayı bir esaret örgütsüzlüğü ise tam bir özgürlük ve huzur hali gibi göstermeye çalıştığı yoğun propaganda bombardımanı altında olduğumuz bir ”yalnızlaştırma” sürecinden geçiyoruz. Bu yolda önemli bir ilerleme sağlandığını da gözlemliyoruz.
Diğer taraftan politikacılar kimi zaman aksi yönde açıklamalar yapsa da küresel sermayenin büyük ölçüde egemen olduğu devletlerin de toplumun örgütlenmesine ciddi direnç gösterdiği ve örgütlülükten çekindiği bir gerçeklik. 1 Mayıs 2008 bu açıdan son derece öğretici oldu. Alanlara inmek isteyen emekçiler ve onlara destek vermek isteyenlere bugüne kadar gördüklerimizden çok farklı, psikolojik yönü ağır basan bir “önleyici “ şiddet uygulandı.
Küresel sermayenin Türkiye şubesinin önemli hedeflerinden biri de ekonomi alanında küçük ve orta ölçekli bütün unsurları yok edip karlılıklarını en yüksek seviyeye çıkarmak ve bu alanı birkaç büyük oyuncu arasında pay etmektir. Eczacının sahibi bulunduğu 24 000 eczane bugünkü haliyle sermayenin önünde önemli bir engel ve “kötü” bir örnek oluşturmaktadır.
Ülkemizde tüm alanlar birer birer tekelci sermayenin eline düşerken eczanelerimizin buna karşı direnebilmiş olmasında eczacının örgütlü gücü en önemli paya sahiptir. Eczacılar olarak yıllar içerisinde zaman zaman ihanetler, aymazlıklar, basiretsizlikler, beceriksizlikler içi boş samimiyetsiz çağrılar gördük, görüyoruz. Doğrudur. Çok defalar eylemlerimiz boşa çıktı. Hevesimiz kim bilir kaç defa kursağımıza düğümlendi. Amenna.
Peki ama bütün bu düş kırıklıkları bizi örgütlü olmaktan geri mi bırakmalı? Örgütsüzlüğe övgü safsatalarına artık inanacak mıyız? Kendimizi eczanelemize kapatıp, yalnız ve savunmasız, büyük patronların bize biçtiği ömrü yaşayıp kader gününü mü bekleyeceğiz? Teslim bayrağını kendi elimizle çekecek miyiz?
Hayır! Hepsine birden hayır!
Tabi ki direneceğiz. Bugün her zamankinden daha çok örgütlerimize, örgütlü gücümüze sahip çıkacağız. Mesleğimizi ilgilendiren her konuya duyarlı olacağız. Meslektaşlarımız arasında dayanışmayı en üst düzeyde sağlayacağız; bu sürecin tehdit ettiği tüm toplum kesimleriyle de her zaman dayanışma içinde olacağız. Bizi temsil etmek için oralarda bulunanları kıyasıya eleştireceğiz. Belki canlarını yakacağız. Hatta belki birbirimizin de canını yakacağız ama yıpratmayacağız, yılgınlığa düşürmeyeceğiz. Küsmek ve darılmak yok bu süreç böyle geçecek. Bizi en çok eleştirenleri en yakın dostumuz belleyeceğiz. Meslek örgütlerimizin koltuklarını işgal edenleri çalışmaya zorlayacağız.. Çalışmazlarsa kendileri bilir oralardan çekilmek zorunda kalacaklar. Her doğru davranışta var gücümüzle destek olmayı da bileceğiz kimsenin kuşkusu olmasın. Ama en kısa zamanda politikanın sonsuz labirentlerinde kendine ve tabanına yabancılaşmış yöneticiler yerine eczacının kurtuluşu için tutkuyla çalışmayı seçenleri o makamlara getireceğiz.
Türkiye’nin en köklü meslek örgütlerinden birine sahibiz bunun değerini bilelim çünkü gidenin geri gelmediği bir süreçteyiz.