Son birkaç gündür “kifayetli muhteris olur mu?”ya taktım.
Biliyorsunuz kifayet: kafilik, yeterlilik.
Muhteris de ihtirastan geliyor. İhtiraslı demek.
...
İhtiras ne? “İhtiras rüzgarları”ndaki, “İhtiras Tramvayı”ndaki ihtiras mı? ’Hırslı olma, şiddetle isteme, hırs...’ diyor sözlükler.
Kifayetsiz muhterisler Dunning- Kruger sendorumu muzdaribi de; kifayetli muhterisin bir sendromu var mıdır acaba?
İnsan neden muhteris olur? Oluşumunun maddi koşulları ne ola ki muhterisin?
Zamanla mı alakalıdır yoksa mekanla mı? Cinsiyete göre mi değişir, milliyete göre mi?
İhtirası tutkudan, aşktan ayıran çizgiler ince midir, kalın mı? Hemen anlaşılır mı yoksa Galileo’nun stresini mi yaşamak gerekir anlatabilmek için?
Şimdilerde ne çok yaşatıyorlar bu stresi... oysa üç cümledir arif olana, epi topu çizginin ince mi kalın mı olduğu. Olmaz allah olmaz...
Bülent Ortaçgil bunu mu kastediyordu acaba “doğru yanlış yoktur/başka yerlerden bakan insanlar var” derken? Düzlem farklılığı bu denli uzlaşmaz mıdır?
İhtirasların panzehiri var mıdır? Mesela okumak olabilir mi? Ya da çok gezmek?
Okumak değişik zamanlarda ve mekanlarda gezmeyi sağlar mı? Yönetmeninin senin olduğu, sahne düzeni, ışıklarının sana ait olduğu filmlerde dolaştırır mı?
Başkalarının binlerce yıllık deneyim ve çabalarıyla öğrenilmiş bilginin bir sırtüstü uzanmışlık konforunda öğrenilmesi kolaylığını ve büyüsünü verebilir mi?
Her şeyden öte muhterisi kifayetli hale getirir mi okumak? Ama canım o da hem muhteris hem de kifayetsiz. İki olumsuzluktan hiç olmazsa birini düzelti- düzeltiversin. Boru mu bu? Bu zamanda okumak?
Belki kifayetli yaptığı gibi ihtiraslardan da arındırır.
Ne dersiniz?
Denemekte yarar var.
Veya "okuyanı" seçmekte...