Ülkemizde zorunlu eğitim süresi bundan sadece 15 yıl önce 1997 de kesintisiz yapılmış ve 5 yıldan 8 yıla çıkarılmıştır. Bu uygulamanın sonucunda öğrenciler ilk 5 yılı bitirdikten sonra İmam Hatip orta kısıma gidememiş, ancak 8 yıl sonunda 15 yaşına geldikten sonra Genel Lise, Meslek Lisesi ve İmam Hatip Liselerine gidebilmişlerdir.

Ülkemizdeki eğitimi laik ve laik olmayan eğitim olarak gruplandırabiliriz. Bugün eğitimde laikliğin vazgeçilmez olduğunu düşünenler İmam Hatip Liselerinin kaldırılmasını, bunun yerine Genel Lise, Meslek Liseleri ve Fen Liseleri olmak üzere üç tür okul olması gerektiğini savunmaktadırlar. İmam Hatip Liseleri Yönetmeliğin’de diğer liselerden tek farkın amaçlar bölümünde bulunan aşağıdaki hükümler olduğu görülür. Nitekim uygulamada da diğer liselerin programından farkı yoktur, sadece din dersleri ağırlıklı olarak okutulmaktadır. Madde 6. d) İmamlık, hatiplik ve Kur’an kursu öğreticiliği gibi dinî hizmetlerin yerine getirilmesi için gerekli olan bilgi ve becerilerin kazandırılmasını, Madde 6. e) İlgi, istek, yetenek ve başarılarına göre hem mesleğe hem de yükseköğretim programlarına hazırlanmalarını öngörmektedir.

20 Şubat 2012 de sunulan yeni taslağın gerekçesinde ise, kesintisiz eğitimin gerekliliği ve mesleki eğitime ağırlık verilmesinin önemi ile ilgili görüşler sıralanmıştır.

Dört hükümet üyesinin imzasını taşıyan kanun taslağının gerekçesinde1997 yılında yapılan 8 yıllık kesintisiz eğitim için “ülkemiz eğitim düzeyinin yükseltilmesi adına önemli bir atılım” değerlendirmesi yapılmakla birlikte, “Kesintisiz gerçekleştirilmesi sağlıklı ve verimli bir eğitim ortamının oluşturulması adına ciddi sorunlara neden olmuş ve olmaktadır.” denilmektedir.6-10 yaş ile 11-14 yaş grubu öğrencilerinin aynı mekan içinde olmalarının çocuk gelişimi açısında sakıncalar taşıdığı kesintili eğitime gerekçe olarak gösterilmiştir.  

Ayrıca, öğrencinin ilgi alanlarının erken yaşta, ikinci 4 yılda, yani 10 yaşından itibaren rehberler aracılığı ile belirlenmesi ve yönlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Çok haklı ve çağımız ihtiyaçlarına çok uygun gibi görünen bu gerekçelerden sonra,  kanun taslağı dikkatle okunduğunda insan kendini bir kaç nesili yok edecek bir mayın tarlasında hissetmektedir.

Nasıl mı?

Taslağın herbir maddesine layik eğitimi zedeleyecek hükümler, büyük bir acemilik ve acelecilikle yerleştirilmiştir.

Öncelikle; taslağın verildiği 20 Şubat 2012 tarihinden bu yana süregelen tartışmalar sonucunda komisyonun taslakta iki önemli konuda değişiklik yaptığı kamu oyuna yansıtılmıştır. 1. İlköğretime başlama yaşı. 2. İlköğretimin ilk ve ikinci dört yıllarının birbirinin devamı niteliğini taşıması.

İlköğretime başlama yaşı DEĞİŞTİRİLMEMİŞTİR. Üstelik ilk taslakta 6-14 olan yaş aralığı komisyondan çıkan metinde 6-13 olarak kısaltılmıştır.

Taslakta Madde 3 “İlköğretim kurumları ilkokul ve ortaokul olarak bağımsız okullar halinde kurulması esastır. Ancak imkan ve şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabilir” Madde 9 “İlköğretim kurumları; dört yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkan veren ortaokullardan oluşur. Ortaokullarda lise eğitimine destek verecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçimlik dersler oluşturulur. Ortaokullarda oluşturulacak program seçenekleri bakanlıkça belirlenir.”  hükmü konmuştur.

Görüldüğü üzere, kesintililik kaldırılmamıştır. Komisyonda sadece isimlendirmede değişiklik yapılmıştır. “Birinci kademe” “ilkokul”; “ikinci kademe” “ortaokul”; üçüncü kademe” “lise”adını almıştır. Ve hatta 9. Madde’de ikinci kademede “seçimlik dersler oluşturulur”  ile sınırlı olan uygulama; komisyonda genişletilerek “ortaokul oluşturulacak program seçenekleri bakanlıkça belirlenir” denilmektedir.

İki aşama için bir tek diploma mı verileceği yoksa, 2 ayrı diploma mı verileceği belirsizdir. Daha tehlikeli olan belirsizlik ise; henüz 10 yaşındaki çocuğun seçimli derse veya farklı programlı okullara nasıl yönlendirileceğinin Milli Eğitim Bakanlığı’na bırakılmış olmasıdır. Taslakta konuyla ilgili ilkesel bir yaklaşım yoktur. Doğaldır ki, iktidar partilerinin bu hükmü kendi görüşlerine göre ele alacaklardır. Ortaokulların hem ilkokul, hem de liselerle birlikte kurulabileceği hükmü ise “ortaokullara” biçilen misyonla ilişkili olabilir.

Eğit-bilim uzmanlarına göre, ilköğretime başlama yaşının indirilmesi ancak ana okul zorunlu olursa, çocuğun gelişimine yararlı olabilmekte, aksi takdirde özellikle ileri yıllarda büyük travmalar ortaya çıkabilmektedir. 7-11 yaş somut, 12 yaştan sonrası soyut işlem dönemi olarak belirlenmiş olup çocuk bu sistemde, bir dönem bitmeden diğerine atlamış olacaktır. Ayrı mekan gerekliliği ise, aynı okulda iki farklı bina ile çözümlenebilecek basit bir sorundur. İlköğretime başlama yaşının 6 olduğu Avrupa ülkelerinde okul öncesi eğitim zorunlu kılınmıştır. Çoğunda 5+3, 6+2, 6+3 gibi modeller vardır, fakat 4+ olan hiçbir model yoktur. Zorunlu eğitimin bitiş yaşı genellikle 16 olup, 15- 18 arasındadır. (EU, Education, Audiovisual and Culture Executive Agency, Compulsary Education in Eyropa, 2011/12)

Mesleki eğitim konusunda ise; uzmanlar “ancak sağlam bilimsel uzun süreli temel eğitime sahip gençlerin teknolojideki çok hızlı değişimlere ayak uydurabildiği” görüşündedirler.   (Eğitim, Kimlik, Ulus ve Din, Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Cumhuriyet Gazetesi, 29 Şubat 2012, s.2. Bu taslak uyarınca çocuğun sağlam ve uzun süreli bir temel eğitim alması mümkün olmayacaktır.)

Komisyondan geçen kanun taslağının 10. Maddesinde ise “Ortaöğretim, ilköğretime dayalı, dört yıllık zorunlu, örgün veya YAYGIN öğretim veren genel, mesleki ve teknik öğretim kurumlarının tümünü kapsar. Bu okulları bitirenlere ortaokul diploması verilir.” denilmektedir. Bu maddede kastedilen “ortaokulun”; komisyon taslağında “lise” adı verilen son dört yıl olduğu anlaşılmakla birlikte, “ortaokul” terimi kafa karıştırmaktadır. Burada geçen “ortaokul” sonuncu 4 yıl olsa bile eğitbilim açısından ciddi sakıncalar içermektedir. Kaldı ki, pekala 2. dört yıl olarak da anlaşılabilir. Her iki durumu da yorumlarsak; buradan anlaşılan 10-13 yaş öğrencisine ÖRGÜN VEYA YAYGIN (ve değil veya!) öğrenim veren  öğretim kurumları (okul değil) açılması söz konusudur. Bunun ne demek olduğuna bakalım: 2. dört yıl kastediliyor ise durum çok vahimdir ve uygulamada zorunlu eğitim 4 yıla inmektedir; 3. dört yıl kastediliyor ise, zorunlu eğitim 8 yıla inmektedir. Taslak “12 yıl zorunlu eğitim” olarak sunulmuştur, oysa uygulama farklı olacaktır. Buradan kamuoyunun bugüne kadar yanıltıldığı anlaşılmaktadır.

Çünkü, yaygın öğretim, örgün öğretimi tamamlayıcı nitelikte okul dışı eğitim programlardır. Bu eğitimi açabilen kurumlar: MEB, Üniversiteler, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI, Milli Savunma, Sağlık ve Sosyal Yardım, Tarım ve Orman, Adalet, Kültür, Turizm, Çalışma bakanlıkları ve özel ve gönüllü bir takım kuruluşlardır. YAYGIN eğitim, Kurslar ve Halk Eğitim Merkezleri’nden ibarettir. Kurulma amaçları zorunlu eğitimden çok farklıdır. Bu durumda, temel eğitimi almamış, bilimsel bilgiyle donanmamış öğrenciler, kendi özgür iradeleriyle değil ama, sosyal çevrelerinin yönlendirmeleriyle hayata atılmak zorunda kalacaklardır.

Sonuç olarak bu taslak; bir pedagojik yanlışlıklar silsilesidir. Gerekçede iddia edildiği gibi, Dünya eğitim sistemleri ve yeni yönelimler gözönüne alınarak hazırlanmamıştır. Demokrat olduğunu iddia eden iktidar partisi Eğitim Fakülteleri’nin ve ilgili STK’ların görüşüne başvurmamıştır. Meslek okullarına ağırlık verileceği tezi ortaya atılmış; buna karşın bugün meslek okullarının en büyük sorunu olan niteliksiz eğitimin yeniden düzenlenmesine ilişkin tek bir hüküm bile konulmamıştır. Bugün orta öğretimde bulunan yaklaşık 50 çeşit farklı okulu daha da çeşitlendirecek, sınav sistemini körükleyecek, önceki stresli yarışlara 2. dört yıl yarışı eklenecek, dersanelere yeni bir kazanç kapısı daha açacaktır. Komisyonda uğradığı değişiklikten sonra ilkokul, ortaokul, lise, ortaöğretim kavramları arap saçına dönmüş; her uygulayıcının istediği şekilde yorumlayabileceği bir şekle dönüşmüştür.  Ve en vahimi taslak bu şekliyle layik olmayan eğitimin önündeki bütün engelleri kaldıracaktır. İmam Hatip Liseleri’nin ve yeni açılacak olan İmam Hatip Ortaokulları’nın tek işlevi imam ve hatip yetiştirmek olmayacak, devlet desteği ile eğitimi dinselleştirmek olacaktır. Elbette bu politikanın yanısıra, bazı meslek okullarında öğrenciler dini eğitim değil, meslek eğitimi de alacaklardır ama, devlet nitelik üzerinde durmadıkça, özel sektör kendi ihtiyaçlarını kendi açtığı okullarla karşılayacak, devlet okullarındaki orta sınıf ve alt sınıftan çocukların yine yetenekleri ortaya çıkmayacak, onbinlerce çocuk ziyan olmaya devam edecektir. Alt yapı yetersizlikleri, öğretmenlerin bu sisteme göre yetişmemiş olmasıyla ilgili sorunlar, öğretim birliğinin bozulmuş olmasından kaynaklanan sosyo-politik sorunlar da cabası olacaktır. Bu taslağın uygulamada vereceği ağır hasarlar düşünülerek, mayınlara basılmadan derhal geri çekilmesi gerekmektedir. 

Yüksek Öğretime getirilen değişiklikler başka bir yazının konusudur.

 

 

Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği (KAVEG)  BAŞKANI



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat