İlaç israfı nasıl azaltılır?

Ülkemizde ilaç israfı kanayan bir yaradır. İşbaşına gelen yöneticilerin tümü bu konuda radikal önlemler almak yerine popülist çözümleri tercih etti, bu yüzden de sağlık alanında bugünkü açmazı yarattı. Türk Eczacıları Birliği'nin 1970'li yıllardan beri dile getirdiği bu konu ne yazık ki gereken ilgiyi görmedi, gördüğü dönemlerde de T.E.B.’nin önerileri göz önüne alınmadan yapılan uygulama değişiklikleriyle (!) ilaç israfı körüklendi.

Ecz. İbrahim Güven, 1992-1993 Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri, 1993-1997 Zonguldak Eczacı Odası Başkanı

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürlüğü sırasında uygulamasını başlattığı "SSK ve mensupları için en ucuz ilacı almak ve ödemek" yöntemi önceki döneme göre ciddi ölçüde tasarrufa yol açtığı gibi, birçok ilaç firması sadece SSK için, piyasadakinin yarı fiyatından ucuza, farklı isimle aynı formüllü ilaçlar üretmeye başladı. Ve hiçbir SSK mensubunun tedavisinde bir aksaklık meydana gelmedi. İlaç üretiminin her aşaması Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın kontrolü ve ruhsatlandırmasına tabidir. İlaçta bir etkisizlik olursa, sorumlusu da kolaylıkla belirlenir ve cezalandırılabilir.

Nitekim SSK’nin başlattığı uygulamanın başarılı olduğu görüldüğünden son beş yıldır tüm Sosyal Güvenlik Kurumlarının reçete bedellerinin ödenmesinde aynı yöntem esas alınarak önemli tasarruf sağlandı.

ÖNCE BUNLAR YAPILMALI

Ancak; aşağıdaki eksikler giderilmedikçe ülkemizde ilaç israfı artmaya devam edecek:

* Reçetelere yazılan ilaçlarda ithal ilaçların payının giderek artması,

* Reçetelere yazılacak ilaç kalem sayısının dörtten aşağıya çekilmemesi,

* Reçete katılım payının emeklilerde %10, çalışanlarda %20’ nin üzerine (oy kaygısı nedeniyle) çıkartılmaması,

* Ayakta tedavide yazılabilecek ilaçlarla ilgili objektif esasların belirlenememesi,

* Geri ödemesi yapılacak ilaçların reçeteye yazılma esaslarının belirlenememesi, belirlenen koşulların senede dört-beş kez değiştirilerek esnetilmesi,

* Pratisyen hekimlerin gerekli ya da yeterli laboratuvar tetkiklerini çeşitli nedenlerle yapamasalar bile, geri ödeme kapsamındaki neredeyse bütün ilaçları reçetelere yazabilmesi,

* Hekimlerin ettikleri yemine aykırı olarak, muayenesini yapmadıkları hak sahipleri adına reçete düzenlemelerinin önlenemeyişi,

* Hak sahiplerinin kendilerinden kesilmiş olan primleri esas alarak muayene olmadan ilaç yazdırmak istemeleri,

* Sağlık ocaklarında muayene olacaklara ve ilaç yazdıracaklara ayrı ayrı(!) sıra verilmesi,

* Karar alınmasına rağmen Aile Hekimliği uygulamasına ülke genelinde geçişinin engellenmesi,

* Koruyucu Sağlık Hizmetleri yerine, Tedavi Edici Sağlık Hizmetlerini tercih etmemizin önlenememesi,

* Hasta sevk zinciri uygulamasının zorunlu hale getirilemeyişi,

* Tek uzman hekim imzalı İLAÇ KULLANIM RAPORU uygulamasına geçilmesi,

* İlaç yazma suiistimalleriyle ilgili doktor ve eczacılarla ilgili ihbarları araştıracak kadroların yetersiz kalışı ve incelemelerin çok uzun sürmesi,

* Sağlık Bakanlığı’nda ciddi bir bilgi-işlem merkezi oluşturulamaması ya da varsa gereken işlevsellikte hayata geçirilememesi, bu konuda kararları belirleyebilecek verilerin oluşturulamaması (çok önemli)

* Hak sahiplerine "akıllı kart" verilmesi uygulamasına geçilememesi,

* Hekimlerin elektronik reçeteye geçmelerinin sağlanamaması..

Bu eksikler ortada iken 18 Eylül 2009 tarihinde belirlenen Hasta Muayene ücretlerinin hangi kıstaslar esas alınarak belirlendiğinin ülkemiz kamuoyuna net biçimde açıklanmaması ilgi çekicidir.

Böyle davranarak ilaç israfının ya da Sosyal Güvenlik Kurumu'nun eczacılara ödediği reçete bedellerinin azalacağını sanmak, bir yandan tıpkı benzin fiyatlarını yükselterek büyük kentlerdeki trafik sorununun ortadan kalkacağını düşünmeye benzemekte, öte yandan da Özel Sağlık Kuruluşlarının açılması konusundaki kolaylıklarla da çelişmektedir.

 

BUNLARI DA ONLAR YAPTI

* Özel Sağlık Kurumlarında sosyal güvenceye sahip vatandaşlarımızın muayene ve tedavi uygulaması, işbaşındaki hükümet tarafından 2005 yılında hayata geçirildi ve belki de bu nedenle ciddi bir oy kazandı.

* Aynı hükümet Özel Sağlık Kuruluşları açılması ve yaygınlaşması için çok uygun koşullarda kredi verdi ve belki de ihtiyacın üzerinde Özel Sağlık Kuruluşlarının açılmasına yardımcı oldu.

* Aynı hükümet Şubat 2005 tarihinden 1 Ekim 2008 tarihine kadar diğer sağlık kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi Özel Sağlık Kuruluşlarında da ayaktan tedavide Hasta Muayene Ücreti olarak 1 TL alınmasını kararlaştırdı.

* Aynı hükümet bir süre sonra Özel Sağlık Kuruluşlarının Sosyal Güvencesi olan vatandaşlara verdiği sağlık hizmetlerinde taban fiyat belirleyerek farkının vatandaştan alınmasına yol açtı.

* Aynı hükümet aynı sürelerde Özel Sağlık Kuruluşlarında ayaktan tedavide 29 Eylül 2008 tarihinde aldığı bir kararla 1 Ekim 2009 tarihinden itibaren 10 TL Hasta Muayene Ücreti alınması uygulamasını başlattı. Bu uygulama Özel Sağlık Kuruluşlarına başvuran Sosyal Güvenlik Kurumu hak sahiplerinin sayısını azalttı.

* Aynı hükümet inceleme yapan Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle 02 Haziran 2009 tarihinden itibaren Özel Sağlık Kuruluşlarının ayaktan tedavide aldıkları 10 TL’lik Hasta Muayene Ücretini 2 TL’ye indirdi.

* Yine aynı hükümet 18 Eylül 2009 tarihinde yeni bir kararla Özel Sağlık Kuruluşlarının ayaktan tedavide aldıkları 2 TL’ lik Hasta Muayene Ücretini bu kez 1/Ekim/2009 tarihinden itibaren 15 TL’ye çıkarttı.

 

HEPSİ SATILACAK MI?

Özellikle 2009 yılı içinde gerçekleştirilen, ancak objektif kriterlerden uzak bulduğum uygulamalar son derece ilginçtir. Örneğin;

- Son bir yıl içinde Danıştay’ın muayene ücretlerini indirdiği 2 Haziran 2009 tarihinden sonra Özel Sağlık Kuruluşlarında reçete yazdıran hak sahibi sayısında anormal bir artış mı oldu?

- Ya da aynı tarihten sonra Sağlık Ocakları birden tenhalaşarak muayene edecek hasta bulamamaya mı başladı?

- Daha da önemlisi, acaba son bir yıl içinde yazılan Sosyal Güvenlik Kurumu mensupları reçetelerinin incelenmesinde, sağlık kurumunun Özel ya da Resmi oluşuna göre reçete tutarları ortalamaları arasında bir farklılık mı belirlendi?

Bu uygulamalardan bazı komplo teorileri de üretilmesi mümkün. Ki bunların başında ekonomik anlamda zor duruma girecek Özel Sağlık Kuruluşlarının, kuruluşlarında aldıkları kredileri geri ödeyemeyerek, ucuz koşullarla bazı sermaye gruplarına satılması dedikodusu gelmekte.

İnsanımızın genel karakteri olan "Sınama-Yanılma" metodundan yöneticilerimiz vazgeçmediği sürece, sadece bu çeşit hasta muayene ücretlerini yükseltme biçimindeki yöntemlerle ülkemizde ilaç israfının önleneceğini sanmak yanlış bir çözüm biçimidir.

Kaynak: Cumhuriyet Bilim Teknoloji



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat