Yeni Türkiye’nin yeni medya düzenine alışamadım. Bu alışamazlık durumu sadece benim için geçerli değil elbette. Muhtemelen bu duruma verilen tepkiler de birbirinden farklıdır. Ben artık T.V.’de tartışma programı izleyemiyorum. Uzunca bir süredir spor kanallarını izlemeyi tercih ediyorum.
İşte o kanallardan birini seyrederken duymuştum o sözü: "Sadece futboldan anlayan, futboldan da anlamaz." Gary Lineker’in futbol oynadığı dönemde "futbol nedir" sorusuna verdiği yanıttan bile daha çarpıcı bir söz kanımca.
Aslına bakılırsa, bizim ilaç ve eczacılık işleri için de öyle. Şöyle desem yanlış mı olur? "Sadece eczacılıktan anlayan, eczacılıktan da anlamaz." Pek sırıtmadı sanırım. Hatta cuk oturdu bile diyebilirim.
Son günlerde Dünya ve Türkiye siyasetinde ilginç gelişmeler oluyor. Atlantik cephesinin Suriye’de duvara toslaması, Ukrayna’nın karışması, Kırım’ın Rusya’ya ilhakı ve petrol fiyatlarının arz-talep dengesinde anlamlı bir değişiklik olmamasına rağmen anormal düşüşü, Rusya’da devalüasyon ve Türkiye’nin kapısını çalan finansal kriz. Finansal kriz diyorum çünkü emekçiler ve bizim gibi kendi yağıyla kavrulmaya çalışanlar için kriz uzun bir süredir gündemde. Yeni Dünya Düzeni sarsılırken onun Yeni Türkiye’sinde de sarsıntılar başladı başlayacak. Belki de yeni bir Dünya kuruluyor. Peki!.. Türkiye yerini nasıl bulacak?
Bütün bu dengesizliklerin ve yanı sıra denge arayışlarının, Türkiye’de ilaç ve eczacılık işlerine yansımaması hayatın olağan akışına aykırı bir durum olur kuşkusuz. Son günlerde bir hareketlenme ve beraberinde yüksek bir hararetlenme durumu var.
SGK ile TEB arasında süren sözleşme pazarlıkları ve bu konudaki tartışmalar, TEB Merkez Heyetinin web sayfasında yaptığı açıklamayla yeni bir boyut kazandı. İstanbul’da Haliç Kongre Merkezinde İVEK tarafından İlaç ve Eczacılık Kongresi düzenlendi ki tartışmaları hala devam ediyor, bitecek gibi de gözükmüyor. Son olarak eczacılık eğitiminde eşgüdüme gidilebilmesi amacıyla yapılan akreditasyon çalışmaları ve bu çalışmaların beraberinde getirdiği hararet oranı yüksek tartışmalar var gündemimizde. İlaç ve eczacılık işlerindeki bu denge arayışları nasıl sonuçlanır? An itibariyle beni aşıyor bu sorunun cevabı. Bana sadece –kötü bir benzetme olacak ama- Aziznâme’de olduğu gibi "dubakalinolicek, dubakalinolicek" demek düşüyor.
Uzun bir girizgâh olmuş diye düşünebilirsiniz. Amacım güncel siyaset üzerine, kişisel merakım nedeniyle okuduğum makalelerden öğrendiğim bilgiler üzerinden ahkâm kesmek değil. Siyasal iktidar tarafından desteklendiği anlaşılan bir yapının düzenlediği kongreye katılım ve kongrenin meşrulaştırılması tartışmalarına girmeye de pek istekli değilim açıkçası. Katılımcılar da, katılımı eleştirenler de bana göre makul bir takım gerekçeler öne sürdüler. Benim dikkat çekmek istediğim farklı bir nokta var. Yaklaşmakta olan bir tufan var ve bizim hiç bir hazırlığımız yok. Belki biz de Nuh gibi bir gemi yapıp, gemiye bir dermokozmetik satan eczacı, bir iki adet sadece ilaç hizmeti veren eczacı, bir de spot depo ortaklığına girmiş, vaktinin tamamını birim fiyat hesaplayarak geçiren eczacı türü alarak, büyük tufandan sonra kaldığımız yerden devam edebiliriz.
Şaka bir yana, biz eczacıların aslında büyük bir birikimi var. Sözleşme kâğıdı satma derdine düşmüş bir TEB, koltuklarını koruma adına kendi tüzüğünü bile hiçe sayan, sadece endişeli laik tavrı üzerinden "amaa biz de çağdaşız, artık birleşeliiiiim!" diyen oda yönetimleri tarafından yönetiliyor olsak da…
Ecza Kooperatiflerini kurmuş ve belli bir büyüklüğe getirmiş, her ne kadar şu anda bir finans kuruluşu gibi çalışsa da Yardımlaşma Sandığını oluşturmuş, belli ölçülerde sıralı dağıtımı gerçekleştirmiş bir Çağdaş Eczacılar birikiminden söz ediyorum. Yaklaşan bu büyük tufana karşı "neler yapabiliriz?" diye tartışacağımız, belki de üzerinde anlaşabileceğimiz bir programı oluşturabileceğimiz bir kongre düzenlemeliyiz. Gidiş-dönüş bedava uçak biletleri, pastalar, börekler, çaylar havada uçuşmayacak kuşkusuz. Ancak bu dağınıklıktan kurtulmak için böyle bir organizasyonu nasıl düzenleyebiliriz onu tartışmalıyız. Klavyeler yardımıyla birbirimizin kafasını gözünü yarmak için harcadığımız zamanı ve enerjiyi, bu kongre ve oluşturacağımız program için kullanmalıyız.
Ne dersiniz gençler ve her zaman genç kalanlar? Belki de Nuh’un Gemisindeki dayanışmanın sembolü olan bir aşure de biz çıkarırız ortaya.
Dr. Ecz. Barış Tolga DEMİRCİGİL