Sevgili Meslektaşlarım,
Mesleğimizin ayakta kalma mücadelesi verdiği şu günlerde, birçok değerli Oda Başkanımızın TEB Büyük Kongre izlenimlerini açıklaması üzerine, başkan olarak katıldığım ilk Büyük Kongreye ait düşüncelerimi sizlerle paylaşmak, tabiri caizse, “farz” oldu.
Okuduğum yazılarda, özellikle seçimi kaybeden grubun sözcülerince ifade edilen “şifreli oy kullanma, siyasi kimlikli taraftarlar, gece yarısı toplantıları sonucu kazanılmış seçim” gibi söylemlerle aktarılan bir ortam söz konusu. Bu tarz girişimlere muhatap olmadıklarını bildiğim delege arkadaşlarımın oda başkanı olarak, yine de bu iddiaları göz ardı etmek istemiyorum. Ancak, anlamakta zorluk çektiğim bir konuyu da ifade etmek zorundayım. Hem AKP hükümetinin, hem de CHP’li muhalif milletvekillerinin desteği ve de gece yarısı operasyonlarıyla seçim kazanılması izah edilirse, delegenin özgür iradesine haksızlık edilmiş olmaz mı?
Bizler ve bizim gibi delege olan birçok meslektaşım aday olan her iki tarafı da dinledi ve programlarını değerlendirerek oylarını kullandı. Seçilemeyen tarafın çalışma ve programlarında, ya da yıllardır devam eden süreçteki davranışlarında bir eksiklik aramaktansa sonucu bir takım farklı etkenlere dayandırması bana çok sağlıklı gelmiyor. Üstelik, mesleğimizin üzerine bu derece yoğun gelindiği bir ortamda birliği sağlayıp topluca göğüs germemiz gerekirken; farklılıkları öne çıkarıp ayrışmaya neden olmayı çok doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Seçimler sonuçlanmış, Merkez heyetimiz oluşmuştur. Büyük kongrede desteklemiş olsak ta, olmasak ta; 54 odamızın görevi, bu heyetin arkasında olmaktır diye düşünüyorum.
Kongrenin ardından başkan olarak katıldığım ilk Başkanlar Danışma Kurulu’nda doğrusunu söylemek gerekirse, “birlik-beraberlik” söylemleri havada uçuştu… Ancak, sanki önceden senaryosu yazılmış bir oyun oynanıyordu ve kimin nerede, ne zaman, ne söyleyeceği önceden kurgulanmıştı. Ne söylendiğinden çok, kimin söylediği önemliydi…
“Hep Birlikte” diyerek kapatılan bir toplantıdan sonra; değişik bölgelerden farklı sesler, eylemler ortaya çıkmaya başladı. Mutlaka bir şeyler yapılması gerek, yapılanlar da doğru şeyler, tamam; ama madem 54 Eczacı Odası bir araya gelip konuştuk; arkasından yapılan “eylem”lerin bir program doğrultusunda, “tek yürek” görüntüsü verilerek yapılması çok daha doğru olmaz mıydı? En azından, 54 Odanın ortak deklarasyonunun yayınlandığı gün, Oda sitelerinden farklı seslerin yankılanmasını anlayamadığımı belirtmek istiyorum.
Bu yazımı hazırlarken bir ara verip de Oda sitelerine göz gezdirirken gördüm ki “14 Eczacı Odası Başkanı Trabzon’da toplanıyor”muş. Haberi duyuran yazının son cümlesi ise şöyle: “Tüm Eczacı Kamuoyu Trabzon’da gerçekleştirilen toplantının sonucunu merakla beklemektedir.”
Bu toplantıdan, Zonguldak Eczacılar Odası başkanı olarak benim bile haberim yok iken, sonucun “Tüm Eczacı Kamuoyu” tarafından nasıl beklendiğini anlamakta güçlük çektiğimi belirtmek zorundayım…
Sevgili Meslektaşlarım,
Ortak noktamız, mesleğimiz. Hepimizin farklı konumlarda, farklı özellikte, farklı cirolarda Eczanelerimiz olabilir. Ama, hepimiz Eczacı’yız.
Sorunlarımız farklı olabilir; ancak ortak hareket edebilmek için, asgari müştereklerde birleşmek zorundayız. Bu asgari müşterek de, kanımca, “hakkıyla mesleğimizi yapabilmek” olmalıdır. “Yaşayabilmek ve yaşatabilmek için” gerekli olan asgari koşulları belirleyip, ortak hareket etmek zorundayız. Bu ortaklık ta, kanımca “muhalefet” olarak kendilerini niteleyen Odaların ayrı bir toplantıyla karar vermeye kalkmasından çok, hep birlikte karar alınmasına bağlıdır.
Bu 14 Eczacı Odasının, neden 10 gün önce 54 Eczacı Odasının katıldığı Başkanlar Danışma Kurulu’nda hep birlikte iken bir eylemlilik planı oluşturulması için talepte bulunmadıklarını sorgulamak zorundayız.
Unutmayalım ki, hep birlikte hareket edersek sonuca varabiliriz. Bölünmüş bir görünüm sunduğumuzda, birliğimizi yitirdiğimizde istediğimiz sonucu almamız hayal olacaktır.
Tek ya da birkaç kibrit çöpünü kırmak, kolaydır. Ama sıkıca birleştirilmiş bir desteyi kırıp dağıtmak, çok daha zordur.
Yaşadığımız sorunları hep birlikte aşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Ayrışarak hiçbir yere varamayız. Hep birlikte hareket edersek, hak ettiklerimizi çok daha kolay kazanır ve mesleğimizi hakkıyla sürdürebiliriz.
“Yaşamak ve yaşatmak” için, hep birlikte hareket etmek zorundayız…
Zonguldak Eczacı Odası Başkanı