Azmettiriciler yakalanmıyor

Türkiye'de, devlet içinde çeteleşen odakların karanlık cinayetleri bir türlü aydınlatılmıyor. Kimi cinayetlerin tetikçileri, az miktarda ceza alsa da azmettiriciler yargı önüne çıkarılmıyor. Dinci, faşist çetelerin işlediği kirli cinayetlere göz yumdukları ortaya çıkan devlet görevlileri hakkında soruşturma dahi açılmıyor. 16 Mart, Bahçelievler ve Sıvas katliamları, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Doğan Öz cinayetleri, Türkiye'nin karanlık sayfalarındaki yerini koruyor... 'Derin devlet' in varlığı, 3 Kasım 1996'da Susurluk'taki trafik kazasıyla iyice gözler önüne serildi. Katliam sanığı, polis müdürü ve bir de milletvekili aynı Mercedes marka arabadan çıktı. Kazada katliam hükümlüsü Abdullah Çatlı , sevgilisi Gonca Us ve polis müdürü Hüseyin Kocadağ öldü. Aynı Mercedes'teki DYP milletvekili Sedat Bucak ise yaralı kurtuldu. Siyasi cinayetlerin ardından gündeme gelen Özel Harp Dairesi'ni dönemin Genelkurmay Başkanı'nın örtülü ödenekten para istemesiyle öğrenen Bülent Ecevit , 1980 darbesinin komutanı Kenan Evren' i bu dairenin kapatılması için sıkıştırdığını ama yapılmadığını söyledi. Ecevit'e göre Özel Harp Dairesi'nin her ilde depoları vardı. Buraya bağlı olanlar, çok vatansever insanlar diye alınmışlardı. Bu daire gerektiğinde bu silahları kullanacaktı. Ecevit, açıklamasında " Sarıkamış'taydım. Birlikte yemek yediğimiz komutana Özel Harp Dairesi'ni sordum. Var, dedi. Hepsi çok memleketsever insanlardır, diye ekledi. O sıralar çevrede MHP il başkanı da geziniyordu. MHP il başkanı da bu daireyle.. diyecek oldum. General, o başında, demez mi? " dedi. Susurluk'taki kaza, devletin kirli ilişkilerinin açıkça konuşulmasını sağladı. Tüm yurtta " Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık " eylemine binlerce yurttaş katıldı. O günden bugüne hiçbir siyasi iktidarın bu bağlantıların üzerine gitmemesi, yargılamaların " göstermelik" yapılması, yeni cinayetlere zemin hazırlayıp durdu. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink' in güvenlik güçleri bildiği halde arkadan kurşunlanarak öldürülmesi, derin devletin faaliyetlerini sürdürdüğünü gösteriyor. Dink suikastının üzerinden bir yıl geçmesine karşın cinayeti bilerek önlemeyen polis yetkilileri, görevlerine devam ediyor.

'DEVLET İÇİNDE DEVLET'

ODTÜ öğrencisi Taylan Özgür, 1969 yılının 23 Eylül günü İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliği'nin Beyazıt'taki kongresi sırasında güpegündüz arkasından kurşunlanarak öldürüldü. Taylan Özgür'ün katili olarak Lisan Çakıcı adlı bir polis memuru yargılandı ve beraat etti. Kontrgerilla uzmanı Yarbay Talat Turhan 1990'da bir söyleşide , "1978'de ğHasan Fehmi Güneş' in İçişleri Bakanı olmasının ertesi günü Taylan Özgür'ün dosyasını kendisine verdim " dedi. Dosyada Özgür'ü bir polisin değil bir üsteğmenin öldürdüğü belirtildi. Turhan, bu kişinin kim olduğunu soran Özgür'ün ablası Hale Kıyıcı' ya orduda üst düzey görev yapan bir general olduğunu söyledi ancak ismini vermedi. Kıyıcı'ya " Olayı delillendirmek İçişleri Bakanı'nın sorumluluğunda... Ben Hasan Fehmi'yi de eleştiremiyorum. Çünkü bu örgüt, devlet içinde devlet... Çözmeye siyasilerin gücü yetmiyor..." dedi. ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü üyesi Özgür, planlı bir şekilde öldürülen ilk 68'li devrimci oldu.


ZAMANAŞIMINA SOKULAN KIYIM

1 Mayıs 1977'de 37 emekçinin öldürüldüğü katliamın failleri 30 yıldır bulunamadı. Türkiye'yi 12 Eylül darbesine taşıyan süreçte önemli bir yere sahip olan katliam, topluma ve işçilere yönelik daha sonraki saldırıların da başlangıcı oldu. Öldürülen sendikacı Kemal Türkler' in konuşması sırasında, patlama sesleri duyuldu. Daha sonra dört bir yandan işçilerin üzerine mermi yağdırıldı. Alan siren sesleriyle yankılanmaya başladı. Panzerler direkt kalabalığın arasına dalıp sis bombaları atarak paniği daha da arttırdı. Mermilerden kaçanlar izdihamda, panzerlerin altında ezildi. Alanda yaşamlarını yitirenlerin 4'ü kurşunla arkalarından vuruldu. Diğerleri ise ezilerek yaşamlarını yitirdiler. Polis olayla ilgili delil toplamazken, Sular İdaresi'nin üzerinden kalabalığa ateş edildiğini görenler ifade verdi. Sanıklar yıllarca mahkemeye çıkarılmayarak dava zamanaşımına sokuldu.


28 YILDIR GELMEYEN ADALET

DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980'de Merter'deki evinin önünde sendikaya giderken yaylım ateşine tutuldu. Saldırıyı gerçekleştiren Aydın Eryılmaz, Abdülsamet Karakaş ve İsmet Karakoç yakalandılar. İfadelerinde saldırıyı anlatan bu kişiler çeşitli cezalar alırken saldırıyı azmettirmekle suçlanan ve Celal Adan' ın da aralarında bulunduğu dönemin Ülkü Ocakları yöneticileri ise Sıkıyönetim Mahkemesi'ndeki yargılamada beraat ettiler. Sanıklardan Ünal Osmanağaoğlu' nun dosyası ise yakalanamadığı için ayrıldı. Bahçelievler katliamını gerçekleştiren Osmanağaoğlu'nun adı Kahramanmaraş katliamına da karıştı. 20 yıl sonra yakalanan Osmanağaoğlu, Türkler'i öldürmekten Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı. Tanıkların teşhisine karşın Osmanağaoğlu hakkında 14 Nisan 2003'teki duruşmada beraat kararı verildi. Yargıtay'dan dönen davada yeniden yargılanan sanık, 4 Mart 2007'de beraat etti. Dosya halen Yargıtay'da.

Doğan Öz'ü kim istemedi?

Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, 24 Mart 1978'de sabah işine giderken arkasından kurşunlanarak öldürüldü. İlerici savcı Öz, 1968 yılında Konya'da gerici örgüt "Mücadele Birliği "nin kapanmasını sağladı. Denizli'de Necmettin Erbakan' ın kardeşi Akgün Erbakan ile ilgili yolsuzluk dosyası hazırladı. Süleyman Demirel' in kardeşi Hacı Ali Demirel' e verilen usulsüz krediye el koydu. Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ne ilk karşı çıkanlardan Öz, bu girişimleri nedeniyle faşist ve gerici hareketin hedefi haline geldi. Konya İslam Enstitüsü, Milli Mücadele Derneği ve Komünizmle Mücadele Derneği, evinin önünde, izinli olarak "Doğan Öz'ü istemeyiz " yürüyüşü bile düzenledi. Doğan Öz, 19 Ocak 1978 günü Ankara'da öldürülen Levent Özyörük adlı üniversite öğrencisinin katillerini bulmak için Site Yurdu'nu aratmış, bizzat bulunduğu aramada bir grup ülkücü gözaltına alınmıştı. Mahkeme sürecinde verilen ifadelere göre Doğan Öz, bu nedenle infaz edilmişti. Ülkücüler toplanıp Doğan Öz'ün öldürülmesine karar verip üç kişiyi görevlendirmişlerdi. İbrahim Çiftçi, Hüseyin Kocabaş ve Hüseyin Demirel. Davanın sürdüğü 6 yıl dokuz aylık süre içinde İbrahim Çiftçi dört kez ölüm cezasına çarptırıldı. Tanıkların teşhisi sonunda cinayeti itiraf etti. Karar dört kez bozuldu. Ve 9 Ocak 1985'te İbrahim Çiftçi ve Hüseyin Kocabaş beraat ettiler.

Faili meçhul her cinayet karşısında yok edilenlerin yakınları acıyı tekrar tekrar yaşıyor

Her yıldönümü bir travma

Taylan Özgür' ün ablası Hale Kıyıcı, kardeşinin öldürülmesinin ardından 'karanlıkla' mücadelesini sürdürdü, ancak hiçbir siyasetçiden destek alamadı. "Umudumu yitirmeyeceğim, bu düğüm çözülmeli " diyen Kıyıcı, Özgür'ün katledilmesiyle ilgili emekli Yarbay Talat Turhan' ın açıklamalarını 17 yıl yok sayanların suç işleyip işlemediklerini soruyor.

Kıyıcı, Talat Turhan'ın 28 Kasım 1990'da Gazeteciler Cemiyeti Lokali'nde, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olan bir üst düzey generali cinayetle suçlayan açıklamalarını anımsatarak, "Bu bilgiyi yok sayanların suç işleyip işlemediklerini öğrenmek bir vatandaş olarak hakkım. Bu hakkı talep ediyorum. İsterdim ki kendini vatandaş olarak gören herkes bu soruyu sorsun " diyor. Bu bilgiyi dava bitiminden 14 yıl sonra kamuoyuyla paylaşan Turhan'ın da en az cinayeti işleyen ve örtbas edenler kadar suçlu olduğunu söyleyen Kıyıcı, Turhan'ın cinayet dosyasını İçişleri Bakanı'na verirken, yanlarında Deniz Baykal, Ertuğrul Günay ve Uğur Mumcu' nun da bulunduğunu söylediğini anımsatıyor. Bu şok açıklamalardan sonra birçok kez bugün bakanlık koltuğunda oturan Ertuğrul Günay'ı aradıklarını, Günay'ın bir kere bile geri dönmediğini söyleyen Kıyıcı, bu açıklamaların doğruluğunu teyit ettirmek için Uğur Mumcu ile görüştüğünü anlatıyor. "Mumcu'dan dosyanın fotokopisini talep ettiğimde, 'Biraz sabır Haleciğim, her şey açıklanacak, bana ne olur güven' dediğinde bir anlık gafletle basiretim bağlandı ve beklemeyi tercih ettim. Zaten bu görüşmeden bir müddet sonra da Mumcu öldürüldü. Yani faili bilinen bir dosya daha eklenmişti hukuk devleti olduğu iddia edilen adliyenin rafları toz bağlamış arşivlerine..." Kıyıcı, cinayetin izlerini 1962-63 Harp Okulu mezunlarında aramak gerektiğini düşünüyor. Kıyıcı, " Karşımıza kimler çıkar hep beraber görürüz. Taylan'ın öldürülmesi üzerinden 39 yıl geçti. Eylül ayı geldiğinde anısına yazı yazanlar, artık bu iddianın üzerine giderek yazı yazmayı düşünsünler. Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu' nun , Mehmet Ağar 'a olayın üstüne gidilmesi isteğini iletmesinin ardından Ağar'ın ' Tuğlayı çekersem, duvar yıkılır' yanıtı aslında her şeyi açıklıyor " diyor.

Her gün o acıyı yaşıyoruz

Öldürülen savcı Doğan Öz' ün eşi Sezin Öz , aydınlar öldürüldükçe, aynı acıyı tekrar tekrar yaşadıklarını, her ölüm yıldönümlerinde travma geçirdiklerini anlatıyor. "Uğur'u (Mumcu) çok iyi tanıyorum. Onun büyük kaybı belleğimde çok taze. Kâbusun arkasında, kâbusu araştıran bir gazeteciydi, toplumu ile gerçekleri paylaşıyordu. Bu nedenle onu kaybettik " diyor. Öldürülen insanların ortak özelliklerinin, toplumda örnek olmaları ve demokrasiye inanarak ülkelerine sahip çıkmaları olduğunu vurguluyor. " Suskun Türkiye isteniyor. Bu kişiler bu nedenle özellikle seçiliyor. Katliamların faillerinin yakalanması konusunda, karşımızda hukuk devleti göremedik " diyen Öz, yakalanan katliam zanlılarının devletten yardım görmelerinden, suç ortaklarının siyasi arenada, parlamentoda görev almalarından daha çok yaralandıklarını söylüyor. Öz, "Kızım Bengi babasını kaybettiğinde beş yaşındaydı... Şimdi büyüdü ama, içine çöreklenen acı var... Bu acıyı nasıl çıkaracağız, cinayeti nasıl izah edeceğiz?.. Bu ülke bizim diyoruz ama.. masum insanı öldürenler kahraman ilan ediliyor. Ölenlerin hakkı hukuku yok... Hrant Dink öldürüldü... Sayılar kaçları aştı. Acımız zannedilenin aksine giderek büyüyor" diyor. İçişleri Bakanlığı'nın Doğan Öz davasında "Devlet sırrı kapsamında olan bilgilerin açıklanması mümkün değil" dediğini anımsatarak şöyle devam ediyor:

"Yani Doğan Öz cinayetinde devletin menfaatı mı vardı, açıklanmıyor gerçekler... Doğan'ı katlederek belki yetişecek savcıları hareketsiz kıldılar. Meslektaşlarımızı kırmak adına söylemiyorum bunu... Savcı nerede olursa olsun Cumhuriyet'in savcısıdır... Sonuçta çaresiz kaldık... Uzun süreç ve hangi birini anlatalım..."

Suç duyurusuna 20 yıldır yanıt yok

Türkler ailesinin avukatı Rasim Öz' ün 77 katliamını zamanaşımına uğratanlar hakkındaki suç duyurusuna 20 yıldır yanıt verilmedi. İstanbul'daki soruşturma dosyası 10 yıl önce "yetkili yer Fatih" denilerek Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Öz, evrensel hukuktaki insanlık suçlarının, siyasi nedenlerle toplu katliamların zamanaşımına giremeyeceği ilkesini anımsatarak, "77 katliamında zamanaşımı söz konusu olamaz. Bu karanlık planı uygulayanlar hakkında suç duyurusunda bulundum ve alanda görevli emniyetçilerin kim olduğunu, hangi noktalarda bulunduklarını sordum. İçişleri Bakanlığı tek bir yanıt bile vermedi" diyor. Öz şöyle devam ediyor: " Kemal Türkler davasında da zamanaşımı amaçlanıyor ama, o da insanlık suçu... Bu katliamların üstünün örtülmesinden cesaret alanlar, saldırıları sürdürüyorlar. Belli güçlerin güdümünde devlet yapısı ile bu davalar adalet beklentisi karşılanarak sonuçlanmaz. Demokrasi güçlerinin, adalet yanlılarının iktidara gelmesi gerekir."


 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat