Öncelikle şunu yazayım, 23 yıllık meslek hayatım boyunca ilk defa bir kongreye katıldım. Bu da benim eksiğim olsun; yani bir önceki ya da, iki öncekiyle kıyaslama yapmam imkânsız. Gördüklerim ve duyduklarım sonucunda edindiğim çıkarımlarsa şöyle:
Otelin 3 ayrı salonunda aynı zamanlarda sunumlar yapıldı; bunlar arasında kendimce izlemem gerekliliğini düşündüğüm etkinliklere katıldım, hiç boş vakit geçirmedim desem yeridir.
Katılım yüksek görülüyordu; ancak izleyici katılımcılar daha çok her bölgeden
( belki de zorunlu, orasını bilemem.) yönetim kademesiydi dersek yalan olmaz. Yalnız cumartesi günü öğrenci katılımı çok yüksekti. Tabi bir de sunucu katılımı ki bu anlamda oldukça doyurucu bir kadro vardı. İzleyici katılımcıların, panellere katılım oranı da oldukça yüksekti diyebilirim. Alışıla gelmiş sohbet buluşmalarına benzemiyordu. Peki, 4 gün boyunca neler dinledim; neler öğrendim; kimler, hangi konuları yüksek sesle paylaştılar?
Yeni Anayasa Komisyonu üyelerinin, ilk gün yaptıkları paneli atlamak istiyorum. Zira bu tartışma her zaman ki gibi; aynı fikirlerin söylenmesiyle başladı ve bitti.
Ardından yapılan Ali Poyrazoğlu’nun ’Sağlık ve Para’ konulu söyleşisini izlerken; sürekli içimden kendimle ve Ali Poyrazoğlu’yla konuştum. Ali Poyrazoğlu güzel bir sunumla bizleri biraz güldürdü ama en çok düşündürdü. Kendisi iyi bir pazarlama takımı koçu. Bizlere oldukça yararlı olacak şeyler söyledi.
Kısaca yazayım;
—Yaptığımız işi yeniden tanımlamamız, eksikleri bulup tamamlamamız, vizyonumuzu ve misyonumuzu belirlememiz gerektiğini;
—Usta satıcı planlaması yapmamız, satışta doruk vizyon belirlememiz, hatalardan ders çıkarmamız, satış takımımızın başarılarını kutlamamız gerektiğini;
—Kendimize inanmamız, konumuza hâkim olmamız ve bunun için bilgiyle donanmamız, etrafımızdakileri iyi yetiştirmemiz, hayal gücümüzü kullanmamız gerektiğini;
—Hedefe odaklanmamız; mutlaka satış takımları kurmamız ve kendimizi hedefimize adamamız gerektiğini; pek bir güzel anlattı.
Ben de bu sunumdan çok yararlandım... Buraya kadar sorun yok... Ancak bir sorun vardı ve ben sürekli içimden konuştum; ben bir eczacıyım; İşimi gözden geçirir, bilgi, beceri ve sunum eksikliklerimi tamamlarım, yanımda çalışanlara da mutlaka bilgimi aktarırım. Hastama en iyi şekilde ilacını anlatırım, hatalarımdan ders çıkarırım...
Ama ben satış odaklı vizyonlar, misyonlar belirleyemem. Hedefler koyamam, usta satıcı yetiştiremem... Bu benim aldığım eğitime, meslek etiğine, hayat görüşüme ters. Ben satışa odaklı, yüksek hedefler koyarak, kimyasal madde satamam. Bana göre ilaç; hastalık durumunda; belli dozda kullanılan kimyasal bir madde.. İnsanlar hastalık durumunda; ya da hastalıktan korunmak için eczaneme gelirler; bense ihtiyaçları oranında ya da reçetelerinde yazanı veririm. Bu çelişkiler içinde, hoş! vakit geçirerek Ali Poyrazoğlu’nu alkışlarımızla uğurladık.
2.Gün sabah Akılcı ilaç kullanımı ve klinik eczacılık oturumuna katıldım. Alanında uzman konuşmacılar; aslında bütün meslektaşlarımızın bildiği bir konuda bizlere yeni bakış açısı sundular. Bilgilerimizi tazeledik. Akılcı ilaç kullanımında Hekim, yardımcı sağlık personeli, eczacı ve hasta uyum ve uyuncunun yanında; Maalesef ödeme merciinde sorumlulukları yeniden masaya yatırıldı.
Gelişmiş ülkelerde en çok satılan ilaçlar sıralamasında, 1. sırada % 19,3’le Kalp damar hastalıkları ilaçları gelirken; bizde aynı oranlarda 1. sırada antibiyotiklerin gelmesi; masadaki konuların en başındaydı. Özetlemek gerekirse; Bilimsel, etik, vicdani ve akılcı ilaç kullanmak ya da kullandırmak için sırasıyla:
1-Doktor tanı için yeterli vakit ayırmalı;
2-Doğru ve yeterince tetkik yapmalı;
3-Eczacı doğru tarif ve takip yapmalı;
4-Tedavi hastanede uygulanacak ise; tedaviyi uygulayacak sağlık personeli konuya hakim ve yeterli bilgiye sahip olmalı;
5-Hasta kendisine verilen her türlü tedaviyi ki bunun içinde diyet, spor v.s. gibi ilaç dışı yöntemlerde olmak kaydıyla tam ve doğru kullanma uyum ve uyuncuna sahip olmalı. ( Tüm dünyada hasta uyuncunun %50 olduğunu ve yanlış kullanımın da % 50 olduğunu söyleyelim.)
6- Ödeme yapan kurum sadece daha az para ödemek adına yasaklar koymamalı.
7-Koruyucu ve önleyici her türlü tedavide zamanında yapılmalı, hastalığın başlaması ya da salgına dönüşmesi beklenmemeli.
Bu sonuçlar ışığında panelimiz sona erdi.
Kooperatifçiliğin bir inanç meselesi olduğu; eğitim, evde bakım hizmetleri, sağlık alanlarında özellikle kooperatifçiliğin; bu alanda gelir amaçlı şirketler eline bırakılmaması gerektiği yeniden vurgulandı.
3. Gün sağlıkta global bütçe uygulamalarının büyük tartışması vardı. Konu sağlık olunca konuşmacılar da her kesimden seçilmişti. Alanında uzman ve yetkili isimler sunumlarını yaptılar.
SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdür Vekili Namık Kaya kısaca;
‘Global bütçenin dünya genelinde bütçeye üst limit koyma olayıdır.’ Diyerek söze başladı ve 2008-2012 ilk altı ayında yapılan genel sağlık sigortası sistemine dönüş eylemlerinde bahsetti. Kayıt dışının toparlanmış olduğunu söyledi. Rakamlarla bütçe uygulamalarıyla; referans fiyat uygulamalarında nasıl %60’a gelindiğini; K.K.İ’lerin nasıl %41’e geldiğini; Türkiye’nin nasıl referans ülke olduğunu; ancak yine de global bütçede istedikleri kadar tasarruf (!) edemediklerini; bu nedenle ilaç katılım payı rakamlarında artışa gidilmesi gerektiğini; yada farklı bir ilave sağlık sigortası uygulaması yapılabileceğini bu gibi önlemlerle hedeflenen bütçenin ancak denk getirilebileceğini söyledi.
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu; ekonomik araştırmalar başkan yardımcısı Dr. Hakkı Gürbüz anlattığı pek çok istatistiklerle sağlık harcamalarının nasıl yapıldığını anlattı. Örneğin; kişibaşı 6,1Tl sağlık kurumu harcaması yapılırken;1,37Tl ilaç harcaması yapıldığını söyleyebilirim. İlaç fiyatlandırılmasında Referans fiyat; kur ve K.K.İ uygulamasıyla nasıl belirlendiğini anlattı.
A.İ.F.D başkan yardımcısı Muhittin Bilgütay hükümetin fiyat uygulamalarını desteklediklerini; şu ana kadar 3 kez K.K.İ iskontosu indirimi (ya da Artırımı) yapıldığını; 2011 1 Kasımında yapılan indirimin mutabakat dışı yapıldığını; bu uygulamaların A.İ.F.D üyelerini zor durumda bıraktığını anlattı.
T.E.B. genel sekreteri Harun Kızılay’ın sunumu bence bizler açısında en önemlisiydi bu nedenle daha ayrıntılı not almaya çalıştım. Genel sekreter sunumuna eczane sayılarıyla başladı.
2000 yılında 17500 olan eczane sayısının 2012’ye gelindiğinde 24500 olduğunu; eczacılık fakültesi sayısının da 19’dan 33’e çıktığını anlattı.
AB ülkelerinde ortalama 100.000 kişiye 71 eczacı düşerken ülkemizde; 100.000 kişiye 35 eczacı düştüğünü; bu rakamın yeni okullarla birlikte Avrupa ortalamasının çok çok üstüne çıkması beklendiğini belirtti.
2002’den günümüze ilaç fiyatlarının 294 kez düştüğünü;
2008’de 302 Milyon olan reçete sayısının 2012 yılının ilk altı ayında 175 milyon olduğunu; bu rakamın 2012 yıl sonuna kadar 312 milyon 500bin adete çıkacağını öngördüklerini; bu yıl itibarıyla reçete başı ortalama fiyatın 40,25Tl olduğunu ve bu rakamın her geçen gün daha da düşmesinin kabul edilemez olduğunu; hal böyle iken 1994’e göre kutu bazında ilaç satış rakamlarının %94 arttığını anlattı.
2002-2004 yıllarında %9 depocu, %25 eczacı karı uygulanıyorken; bu gün bu rakamların uygulanmasının bırakılması da eczacının mevcut durumu üzerinde çok büyük etkisinin olduğunu anlattı.
2012 ilk 6 ayının rakamlarına göre; ( Biliyorsunuz T.E.B. sitesinden bir anket yapılmıştı.) 10000Tl ciroya elde edilecek karın 1100Tl olduğu bu nedenle de eczanelerin:
%52’si 3600Tl
%27’si 6675 Tl
%21’i 11000Tl gelir elde ettiğini; bu tabloya göre eczacılarının yarısının yoksulluk sınırında kaldığının bilinmesi gerektiğini ifade etti.
Eczacıların 2011 toplam zararının 129 milyon Tl olduğunu; Bilim, Abdi İbrahim, Deva, Nobel, Biofarma, Pfizer, Sanovel gibi firmaların halen 2011 zararlarını ödemediğini anlattı.
Global bütçe uygulamasına ve yapılacak reformlara destek verildiğini ancak;
1-Bütün aktörlerin destek vermesi gerektiğini;
2-Global bütçenin revize edilmesi gerektiğini;
3-K.K.İ’nin sırtımızdan alınması gerektiğini, SGK’nın K.K.İskontosunun direk alması gerektiğini,
4- Eczacıya yüzdesel karlılık verilmesi yeterli olmadığını reçete v.s. bazında meslek hakkı verilmesinin zorunlu olduğunu söyledi.
Hacettepe Üniversitesinden Prof.Dr. Bülent Gümüşel’in sunumu da bizler açısından oldukça önemliydi. Sosyal güvence kapsamının artmasıyla giderlerinde arttığını yeniden tesbit ederek sunumuna başladı.
Doktora gitme sayısının artması doğal olarak harcamaları da arttırmakta ve bunun % 75’ini devlet karşılamakta; ancak burada görülmesi gereken toplam tedavi maliyeti artarken bunun içinde kalan ilaç giderleri sürekli azalmakta olduğunu vurguladı.
Yaşlanan nufus, kronik hastalıkların artması, pahalı ve yeni tedavilere yönelis, yaygınlaşan sağlık hizmetlerinin; harcamaların artmasına neden olduğunu anlattı.
20 yıllık ve üzeri ilaçların Pazar payının % 40’lara geldiğini ve ilaçta sürdürülebilirliğin olmadığını, yokların devam ettiğini anlattı.
Fiyat uygulamaları yüzünden innovatör ilaçların ülkemize gelmek istemediğini; yeni moleküllerin 1,5-2 yıl ödemeye girmediğini; uygulanan fiyat kararnamesinin yanlış olduğunu vurguladı.
2013 yılı için belirlenen 15,8 milyar TL’nin kesinlikle yeterli olmadığını; 2013 yılının zararların karşılandığı yıl olmasını istediklerini anlattıktan sonra sunumunu şu sonuç ve tavsiyelerle bitirdi:
1-K.K.İ ve fiyat indiriminden vazgeçilmeli;
2-Geleceği gerçekçi değerlendirmeli;
3-Katılım payları derecelendirilmeli (%50-100)
4-Bazı ilaçlar ödemeden çıkarılmalı;
5-Tamamlayıcı sağlık sigortası getirilmeli;
6-Akılcı ilaç eğitimleri verilmeli ( hasta, hekim, eczacı)
7-Kronik hastalık yönetimi;
8-Basamaklı sağlık hizmeti;
9-Doktorların reçetelemesi yönlendirmeli;
10-Tedavi klavuzları her basamakta kullanılmalı ( doktor, hemşire, hasta..)
11-Sağlık bakanlığı, çalışma bakanlığı, ilaç firma ve dernekleri, T.T.B; T.E.B ortak kararlar almalı.
3. Gün öğleden sonra Genco Erkal’ın Nazım Hikmet Şiirlerinden oluşan ‘İNSANLARIM’ adlı şiir dinletisi harikaydı.
3. gün şiir dinletisinin ardından yeni yasal düzenlemeler ışığında eczacılık konulu bir panel vardı. Burada konuşmacılar Ecz.Mehmet Domaç, Ecz.Özgür Özel, Dr. Saim Kerman, Prof.Dr. Nurettin Abacıoğlu, Ecz. Nevzat Akman ve T.E.B. gençlik komisyonu başkanı Göktuğ Mert Karaltı idi. Ben bu panel başladıktan sonra yapılan konuşmaları biraz dinledim ve kendimi dışarıya attım. Açık söylüyorum attım. 3. gün malum cumartesi ve katılımcı Ecz. Fak. Öğrenci sayısı oldukça yüksekti. Konuşmalar ise bana bilmediğim bir şey anlatmıyordu. Bu nedenle diğer salona geçme ihtiyacı hissettim. Malumunuz üzere Yunanistan’da ağır bir mali kriz yaşanmakta; ben de bu nedenle Öğleden sonrası için Yunanistan’dan gelen meslektaşlarımızın sunumuna katılmayı tercih ettim. Her ne kadar başını kaçırsam da bu tartışma bana daha ışık verici geldi.
Yunanistan’dan Yunanistan Eczacılar Birliği Rodop ili temsilcisi ve beraberinde yönetim kurulu üyeleri gelmişlerdi. Kısaca Yunanistan’da eczacılık ve kriz anlatıldı.
Yunanistan’da 2011 yılında genel sağlık sigortasına geçilmiş. Jenerik ilaç kullanımı teşvik edilmiş bu nedenle jenerik ilaçta düşük katkı payı uygulanmış. ( Bizde yapılan fark uygulamasına benzer bir durum. Jenerik ilaç alan daha az katkı payı ödüyor.)
Eczanenin mülkü eczacının olmak zorunluluğundan dolayı eczane açmak zorlaşmış; bunun yanında Avrupa Birliğinin Kararları gereği sabit fiyat uygulanması eczaneleri zorlamış.
Ayrıca her geçen gün eczane sayısının artması da eczacıyı oldukça zora sokmuş. Eczaneler arası mesafe yanlış hatırlamıyorsam 200 metreden 50 metreye çekilmiş; her 3000 kişiye 1 eczane politikası da artan sayıyla 1000 kişiye bir eczane olarak değiştirilmiş. Selanik’te şu anda 1.800.000 nufusa 2500 eczane varmış.
Eczacı sayısının her geçen gün artması sonucunda eczanede 2. eczacı çalıştırma zorunluluğu da getirilmiş. Bunun uygulaması ise şöyle; eğer eczanede çalışan 2 eleman yeterli değil de 3. çalışanı alacaksanız bu kişi eczacı olmak zorunda.
Ayrıca Yunanistan’da 52 il var ve bu illerin her birinde bir eczacı kooperatifi varmış. Bu kooperatiflerin de meslektaşlarına destek olma anlamında yüklendiği pek çok zorluk varmış.
Komşudan gelen bu çok değerli meslektaşlarımız ve oradaki meslek örgütünün temsilcileri bizlere tavsiyeleri de vardı. Sıralayacak olursak;
1-Kamunun ve eczanelerin yeniden yapılandırılması;
2-kamunun kaliteli sağlığı garanti altına alması;
3-Sigorta kurumunun korunması; ( burada özel sağlık sigortalarından bahsediliyor ve devletin bu görevi devretmemesi gerektiği anlatılıyor.)
4-Farmako ekonomiye dikkat edilmeli deniyor yani; toplam tedavi maliyetinin düşürülmesi, koruyucu hekimlik .v.s.
5-Klinik eczacılık sistemli bir şekilde uygulamaya konulmalı deniyor.
6-Eczacı ve eczacı örgütlerinin topluma karşı sorumluluklarından bahsediliyor. Bu anlamda kendi bölgelerinde gönüllü eczacıların eczanelerinde ve hastalardan arta kalan, kullanılmayan ve miadı geçmemiş ilaçların (damlalar ve şuruplar hariç) toplandığını; bunların ayırılarak sosyal eczanelerde ( bizde olmayan bir yapı fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz ilaç temin eden bir alan) değerlendirilip yeniden ekonomiye katkıda bulunduklarını; miadı geçenleri ise torbalayarak topladıklarını ancak devletin kendilerine bir çözüm önerisi getirmemesinden bunları imha edemediklerini bu nedenle depolarda bu ilaçları tuttuklarını anlattılar.
7-Yaşam boyu eczacılık eğitimi olmalı. Dönemsel eğitimler ve sınavlar yapılarak eczacının daima son bilgilerle donanması gerektiği vurgulandı.
8-Güçlü eczaneler oluşturulmalı, bunun için eczacı- eczacı ortaklıkları yapılmalı denildi.
9-Bilimselliğin korunması gerektiğini vurguladılar.
10-Farmakovijilans, sahte ilaç ve etki egri bildirimleri mutlaka yapılmalı denildi.
Bu kadar yoğun bir günün sonunda diğer salonlarda kaçırdıklarıma üzülerek otelden ayrıldım.
4. Gün genel olarak Ankara dışından gelenlerin geri döndüğü ve bu nedenle salonların boş olduğu bir gündü. Bu günde büyük salonda yapılan ve çok değerli konuşmacıların katıldığı panele katıldım. Her bir konuşmacı kendi mesleki alanından sağlık hizmetlerinde işbirliği konusunu işledi.
İlk olarak konuşan sağlık Hakkı Hareketi Derneği eski başkanı Dr. Mustafa Sütlaş güzel bir sunum yaptı. Bu sunum benim için oldukça önemliydi. Zira ben sağlık hizmeti sunucularından olduğum kadar sağlık hizmetinden yararlanan biri olarakda; bu alış verişin bir parçasıydım.
D.r Mustafa Sütlaş kapitalizmin alıcısı olan her şeyi sattığı vurgusuyla başlayan Sütlaş; Kapitalizmin, sattığı mallar için de alıcı yarattığını, parası olmayana kredi vererek sattığını; küresel kapitalizmin ise küresel sattığının altını çizdi.
Bu nedenle sağlığın para kazandırmadığını ve bir şey sattırmadığını, para kazandıranın hastalık olduğunu bu nedenle de sağlığı kimsenin konuşmadığını, görsel işitsel medya üzerinden sürekli hastalıkların gündeme getirildiğini; ancak sonun da bu yüzden getirildiğini anlattı. Sonun getirilmesinde etmenlerin;
1-Sermaye odakları,
2-IMF, Dünya bankası, gibi küresel güçlerin,
3-Birleşmiş Milletler, Nato gibi örgütlerin yaptırımları ve uygulamalarının çok büyük etkisi olduğunu ve bu sıralamanın daha çok uzatılacağını belirtti.
MAİ, GATT, GATS gibi sözleşmelerin sağlık sisteminin bu hale gelmesinde çok büyük öneminin olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Genel sağlık sigortası, aile hekimliği ve kamu hastalık kurumlarının sona gidişi hızlandırdığını; yapılan uygulamaların ve global bütçenin sağlık istemediğini anlattı..
Sağlık hizmetinden yararlanıcılar olarak Hak;
1-Tanıma/ dokunma
2-Koruma/ dokundurmama
3-Sağlama/Geliştirme ( ortam ve koşulları oluşturma)
Konularında hassasiyet olması gerektiğini vurguladı.
Vatandaşı, ötekileştirmeden ( katılım payları, hastaneler arası basamaklar, farklılıklar olmadan, fiyat farkı olmadan) Yoksunluk hissettirmeden, yoksulluk yaratmadan sağlık hizmeti sunulmasının altını çizdi.
Avrupa sosyal şartları gibi, biyoetik yönetmeliği gibi, imza atılan sözleşmelere uyulması gerektiğini, dayanışma yapılarının kurulması gerektiğini anlattı.
Türk Dişhekimleri birliğinden Dr. Süha Alpay; kendi mesleki sorunlarından bahsederek uygulanan yöntemlerin; diş hekimliği açısından koruyucu önleyici olmadığını, hekimlerin baskı altında olduğunu, diğer sağlık çalışanlarında da olduğu gibi hekimlerin proleter hale getirildiğini; ancak bunun sağlık alanında hasta yararına bir uygulama olmadığı gibi hekimlerinde kılıflara ve kalıplara zorlandığını anlattı.
Türk Hemşireler derneği başkanı Prof.Dr. Saadet Ülker; günümüzde hemşirelik eğitiminin yeterli olmadığını; iyileştirme yapılması gerekirken tam tersine açık öğretimle lisans tamamlama gibi yollarla eğitim kalitesinin daha çok düşürüldüğünü; siyasal politikalarla bu gün ülkemizde özel sağlık meslek liselerinin açıldığını ve her geçen gün bu eğitimin özelleştiğini anlattı. Hemşirenin sağlık alanında olmazsa olmaz olduğunu ancak kesinlikle bu politikalarla alanında yetkin, bilgili, donanımlı, söz ve karar alabilen hemşire sayısının asla istenilen düzeyde olmayacağını anlattı.
Türk Tabipleri Birliği eski başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu bana göre güzel bir sunum hazırlamıştı. Sunanlar ve yararlananalar açısından sağlık hizmetinin güzel bir özetiydi. Kısaca;
1-Ne için işbirliği
2-Nasıl işbirliği
3-Neden yapılamıyor
4-Sunan ve yararlananlar kimler sorularının ışığında bir sunum yaptı.
Sunumunda doğru sağlık hizmeti için olması gerekenleri anlattı. Sıralamam gerekirse şu şekilde maddeler haline dönüştürebilirim:
Gelir dağılımında eşitlik,
Dolaylı vergilerde eşitlik,
Topluma en doğru ve en son bilgiyi vermek,
Her türlü teröre son vermek,
Kronik hastalıklarla zamanında mücadele,
Toplumda hastalık ve hastalıktan korunma konularında farkındalık yaratmak,
Önleyici koruyucu önlemler alma ve eğitimler verme,
Erken tanı ve tedavide etkin rol alma, gibi sağlık çalışanlarının ve devletin yapması gerekenleri alt alta sıralayarak, bu konularda değişimin gerekliliğini anlattı.
T.E.B. akademi başkanı; Prof.Dr. Ahmet Başaran ve T.E.B. başkanı Ecz. Erdoğan Çolak konuşmalarını yaptılar. Kısaca değinilen konular;
Meslek sahipleri mesleklerine sahip çıkmalı, kendini geliştirmeli;
İşbirliği değil el birliğiyle ekip zihniyetiyle halka sağlık hizmeti vermeli;
Ticari amaçlı hizmetlerden kaçınılmalı; halk hizmet aldığı yere dikkat etmeli;
Aldığı hizmetle kendisine verilen tedaviyi tam uygulamalı.
Daha sonra ödül töreni yapıldı, ve kongre sona erdi.
Sayın meslektaşlarım bu kongreden kendi adıma yaptığım çıkarımlarımıda paylaşmak isterim.
4 gün boyunca görünen o ki bizim ülkemizdeki eczacılıkta hem maddi açıdan, hem yasalar açısından ( nufus sınırlaması, 2. eczacı çalıştırma, v.s.), hemde eczacılığın gittiği nokta açısından dünyada ileri(!) sayılan ülkelerin eczacılığına doğru gidiyor. Ha bu doğru mu? Bence değil. Sağlık asla küresel bir takım sermaye babalarının eline bırakılmamalı. Sağlık, eğitim, hukuk ve güvenlik konularında global bütçe kavramı geçerli olmamalı; bu hizmetler tamamen devletin çıkar gözetmeden, kar gütmeden, hesap yapmadan, verdiği hizmetler olmalı. Sosyal devlet bunu gerektirir. Tabi tüm dünyada sosyal devlet kavramı da eczacılıkta değişmekte. Kısacası tüm dünyada ve ülkemizde uygulanan ekonomik sistemin yeniden yapılandırılması gerekmekte; insan, doğa, odaklı bir ekonomik sistem getirilmeli.
Sanırım bu kongrede bilmediğim hiçbir şey yoktu; sadece unuttuğum ( sgk uygulamaları, medula, muayene ucubesi gibi günlük sorunlardan dolayı) şeyleri anımsadım o kadar.
Kendi adıma; hasta bilgilendirmelerine daha çok vakit ayırmak; hatta mümkünse sadece hasta bilgilendirmesi yapıp başka hiçbir işle ilgilenmemek gibi kararlar aldım. Okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim.