Medikal Duruş Doğunun Kraliçesi Hatay’da

Kahvenin köpüksüz içildiği şehir!

Şimdilerde asilik yapamayan ASİ nehri…

Künefenin en tatlı hali…

Eskinin, yeniye taşınmışın en yaşanabilir şekli…

Antakya’nın tam ortasında durup şöyle bir yukarı başınızı kaldırdığınızda sizi çevreleyen çok sayıda kilise ve camileri görürsünüz… Ruhani dinler üstü bu havanın içine girip hangi çağda olduğunuzu unutursunuz.

Dar sokaklarda gezerken, her an bir köşeden Helenistik dönemden bir savaşçı çıkabilir, taş sokaklardan geçerken bir avludan başını uzatmış ALALAKH kralı İDRİMİ seslenebilir, Samandağlı Nehir Tanrısı selamlarsa şaşırmayın, ardından APOLLON tüm parlaklığını üstünüze yansıtır…

 

 

Azizler PETRUS VE PAVLUS Ortodoks kilisesi Türkiye’ nin en güzel 10 kilisesinden biri seçilmiştir… Hz. İsa ‘nın bu iki havarisi Hıristiyanlığı burada yaymışlar bu nedenle Hıristiyanlığın ikinci merkezi olmuş. Kudüs’teki YERUŞALEM ‘den sonra en büyük ve en önemli kilisedir. İçinde Osmanlı padişahları tarafından gönderilmiş orjinal  dört ferman vardır. Hıristiyan cemaatin ibadetlerini ve geleneklerini serbest biçimde yerine getirebilmeleri için izinler verilmiş fermanlarmış bunlar.

 

Doğrusu Antakya’nın meşhur çarşısını biraz sönük buldum. Reyhanlı ‘da yaşanan son olaylar yüzünden turist sayısındaki azalma hem ticareti zayıflatmış hem de moralleri bozmuş. M.Ö 300 yıllara dayanan geçmiş kültürü ile uzun çarşının varlığı aynı paralellikte… Bu çarşının rengi, el işçiliği ürünleri, ipek eşarplar, baharatlar, peynir, zeytin, zeytinyağı, kebaplarından gelmekte tam bir bayram havasında, aslında sabırsızlıkla bizleri bekliyor.

Hatay’ da 100’den fazla ürün yetiştiğini söylediler.

Dereotu, maydanoz, mandalina, marul, buğday, pamuk vb ürünler verimli amik ovasından çıkıp bizlere ulaşıyor…

 

Türkiye’nin maydanoz üretimini Samandağı karşılıyor.

Çarşıda gezerken tezgahlarda çok fazla çilek olması ilgimi çekti son yıllarda bu konuda da iddialı olmuşlar.

Dünya’nın ilk ışıklandırılmış caddesi neresi biliyor musunuz?

Antakya ‘da Kurtuluş Caddesi-HEROD caddesi.

Antik çağda, alışverişin yoğun olduğu bu caddede gündüz saatleri yetmeyince, alışverişe doyamayan zenginler için gece caddeyi meşalelerle ışıklandırmışlar ki alışverişe devam etsinler…

Kurtuluş Caddesinin en önemli eseri kuşkusuz Habib-i Neccar Camii, eski bir Roma tapınağı yerine yapılmış.

Habib-i Neccar Antakyalı bir marangoz ve Antakya’ya gelen iki havari ile ilk karşılaşan kişiymiş, ardından birçok rivayet başlıyor.

 

Çarşının içinde birçok eski bina restore edilmiş ve buralar cafe, restoran, bar ya da bir sanat atölyesi olarak faaliyet gösteriyorlar… Eczacıların çalıştırdığı 2 canlı müzik mekanına gittim tavsiye ederim, çok keyifli bir gece sizi bekliyor olacaktır, tebrik ediyorum kendilerini tarihi dokunun içinde rahat ve güvenli mekanlar yaratmışlar…

Antakya’da hayran olduğum, en sevdiğim yeri sona bıraktım…

Tabii ki; ARKEOLOJİ MÜZESİ

Girdiğiniz anda kendinizi o dönemde ki bir mağarada buluyorsunuz.

M.Ö 17.000 PALEOLİTİK ÇAĞ’ dan başlıyoruz…

Yazarak ne anlatabilirim ne de hissettirebilirim mutlaka gezilmeli, her bir bölümü tam olarak gezmek istesek bir gün ancak yeter, o yüzden Hatay’a gelirseniz sadece bir gününüzü müzeye ayırın… İnsanlık tarihinin en eski hali ile karşılaşmak sizi şaşırtacaktır.

Müzenin içindeki ayrı bir bölümde mozaikler bence Antep’teki mozaik müzesi ile yarışır…

Müzenin son bölümünde daha yakın zamana ait medrese, cami, külliye ve tuğralar, çeşitli fermanlar var.

Bu bölümde sevgili arkadaşım Ecz. Meltem Akbay bana rehberlik yaptı.

Ama bence müzenin en büyük bekçisi büyük SUPPİLULİUMA.

Reyhanlı’nın 20 km yakınında TAYİNAT höyüğünün iç kale kapısında bulunmuş. M.Ö 9. YY ait olabileceği düşünülüyor dönemin kapı tutucusu şimdinin ben müze koruyucusuyum edasıyla duruyor.

 

Tabii ki daha çok resim var, sadece bir günde kısaca heryeri gezip fikir sahibi olmaya çalıştım ama yetmedi… Ertesi günde HATAY’lı eczacılarımızla medikal malzemenin eczanelerimizdeki gelişimi konusunu konuştuk.

Daha fazla yazabilirdim ama bu sayfalar yetmeyecek o yüzden ne ortopedik bir şeye yer kaldı ne de resimlere…

Aksi halde sayın editörüm Özlem Demir ’i çok yormuş olurum diyerek bu haftayı bitiriyorum söz haftaya medikal malzeme anlatacağım…

Sevgiyle kalın.

Ecz. Gül KARA

g.kara@eczacininsesi.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat