Sedef hastalığının tedavisinde, hastalığın nedeni bilinemediği ve nedene yönelik tedavi yapılamadığı için köklü çözüm getirip hastalığı ortadan kaldıracak bir yöntem yoktur. Fakat var olan belirtiler tedavi edilir ve yenilerin çıkmasını önlemek için gereken önlemler alınırsa, hastaların yaşam kalitesi arttırılabilir. Hastalığın ''Sedef'' adını almasına neden olan tipik belirtiler; pembe - kırmızı, hafif kabarık bir zemin üzerinde yerleşik olan, beyaz, irice, parlak ve kuru kepeklerdir. Bu belirtiler 1 - 2 mm.'den 30-40 cm.'ye kadar büyüklükte, çok değişik şekillerde ve bir veya daha fazla sayıda olabilir. Ender olarak vücudun çok geniş alanlarını kaplayan tipleri de vardır. Çocuklarda daha az görülür. Tipik belirtiler daha çok gövde, kollar ve bacaklarda görülür ve bunlar doktor olmayanlar tarafından dahi çok kolayca tanınırlar. Saçlı deride, avuç içinde, ayak tabanında, büklüm yerlerinde yerleşenler ise mantar hastalığı, egzama ve benzeri başka hastalıkları çok taklit ederler ve bazen doktorlar dahi bunları ayırd edemeyebilirler. Ancak deri hastalıkları uzmanlarının bu konudaki deneyimleri tanı için yeterli olacaktır. Tırnaklarda da yerleşebilir ve yalnızca tırnakta dahi görülebilir. Tırnakta kalınlaşma, renk değişikliği, çukurluklar görülebilir.
Hastalığın kesin nedeni belli değildir. Kalıtımın %60 - 70 oranında geçerli olduğu kabul edilir. Kalıtıma bağlı olsun ya da olmasın, hastalığa yatkın bir zemin vardır ve çevre faktörleri de bu zemin üzerinde etkili olur. Bu faktörler arasında en iyi bilinenler psikolojik olanlarıdır. Ani şoklar, sıkıntı, gerginlik, sevgi eksikliği, anne - çocuk ilişkisi bozuklukları önemli tetikleyici faktörler olup; hastalığı başlatabilir veya alevlendirebilir. Diş çürüğü, bademcik iltihabı, idrar yolları iltihabı gibi mikrobik odaklar ve sürtme, çarpma, kaşıma gibi zedelemeler de tetikleyici etki yapabilir. Bunların dışında bilinen ciddi bir tetikleyici yoktur.

Tedavide amaç en az yan etki ile olabilecek en iyi iyileşmeleri elde etmek ve iyilik halini uzun süre sürdürebilmektir. Hastalığın, her hastaya uyabilen tedavi şekilleri yoktur. Hekim, her hasta için uygun olan tedaviyi ayrı ayrı belirlemek durumundadır. Önemli olan hastayla hekimin karşılıklı güven ve uyumlarıdır. 

Hastanın her şeyden önce iyileşmeyi istemesi ve tedaviye uyum göstermesi gerekir. Tedaviler hakkındaki tereddütlerini de hekimine danışmalı, kulaktan dolma bilgi veya komşu önerileriyle yorum yapmamalı ve tedaviyi bırakmamalıdır. Var olan belirtileri tedavi etmek için yan etkileri daha az olan, yerel uygulanan (deriye dıştan sürülen) ilaçlardan başlanılır. Bu uygulamalarda önce kepek dökücü ilaçlarla yüzey temizlenir ve diğer ilaçların etkinliği arttırılır. Genellikle 20 -30 gün içerisinde olumlu sonuçlar alınır.  

Belirtilerin çok yaygın olduğu durumlarda ultraviyole ışını ile özel tedaviler uygulanır (UVB, PUVA, vb.). Bu tedavilerde de bir aydan sonra sonuç görülmeye başlanır ve ülkemizde en az 15 yıldır uygulanmaktadır. Doğal gün ışığı da değişik şekillerde yararlı olmaktadır. 

Hangi tedavi uygulanırsa uygulansın tetikleyici etkenler de aradan çıkartılmaya çalışılır. Tedavinin başlangıcından itibaren hastanın bir psikiyatrist denetimine alınması, sonucu çok etkiler ve tekrarları azaltır. Banyolardan sonra sürekli nemlendiriciler kullanılıp, derinin kuruma, kaşıntı ve zedelenmesi, dolayısıyla tekrarlanmalar önlenmeye çalışılır. Sedef hastalığı sık tekrarlama eğiliminde olduğu için, hastaların da arayışları çok olacaktır. Tıp dışı tedaviler, kutsal ve şifalı sayılan yerler bu seçenekler arasındadır. 
 

Sedef hastalığı, psikolojik kökeni nedeniyle telkine çok yatkın bir hastalıktır ve hasta yapılan işleme inanmasına paralel olarak bu tür işlemlerden etkilenebilir. Bu yönüyle hastaların sömürülmesine de çok yatkındır. Belli bölgelerde sedef tedavisi konusunda ünlü yerler ve buralara sedef turizmi de vardır. İsrail'de Lut Gölü, ülkemizde Kangal Balıklı kaplıcası bu tip alanlardandır. Bu gibi alanların hiçbir tedavi edici özellikleri yoktur. 

Sedef hastalığı tedavisinde reçetelerde yer alan topikal ilaçların oranı 70% olurken hastaların 30% unda ise prognozun ağır seyretmesi nedeniyle sistemik ilaçlar tedavide yer almaktadır.

Yapılan çalışmalarda görülmektedir ki topikal tedavilerde (kortikosteroidler, D vitamini analogları, ya da sistemik ilaç ile tazaroten) ile bu tür hastalarda ek yaralar sağlamakta , lezyonların hastaların lehine hızlı bir iyileşme sağlamakta ve sistemik kullanılan ilaçların  daha düşük bir dozda kullanılmasına neden olmaktadırlar.

Sistemik sedef tedavisinde sedef hastalığının tipi dikkate alınarak ve hastalıklı cilt alanı belirlenerek ilacın dozu belirlenmeli ek olarak topikal tedavi planlanmalı hastalıklı bölgelerin nemlendirilmesi ve derinin enflamasyonunu önleyecek uygun topikal formülasyonlar belirlenmelidir.

Son yıllarda sistemik tedaviye katkı sağlayan deriyi nemlendirerek ve yumuşatarak psoriatik plakların hastaya olumsuz etkilerini azaltan Amonyum laktat % 12 uygulamaları  nemlendiriciler arasında dikkat çekmektedir. Amonyum laktat’ın, topikal corticosteroid ve üre ile kombinasyonu sinerjik bir etki göstermekte bu etken maddelere ilaveten formülde yer alan B12 vitamini sedef hastalarında oluşan plaklarda oldukca etkili ve çok güvenilir ideal bir vitamin olarak kabul edilmektedir.

Hiperhomosisteinemi aterosklerotik kardiyovasküler hastalığı, inme, periferik arter tıkayıcı hastalığı ve venöz tromboz için bağımsız bir risk faktörü oluşturmaktadır. Sedef hastalığı aterotromboz ve kardiyovasküler risk profili ile ilişkili kronik inflamatuar bir deri hastalığıdır. Psoriasis hastalarının plazma homosistein düzeyleri yüksek bulunmuştur. Hiperhomosisteinemi ile vitamin B12 düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki, kanıtlanmıştır. Homosistein düzeyini düşüren, B12 vitamini sedef hastalarında kullanılmaktadır.

Hastalığın alevlenmesinde kortikosteroidler ile birlikte B12 vitamini 0,07% oranında yeterlidir. Ayrıca takrolimus % 0.3 ya da% 0.1 konsantrasyonlarında kullanılabilir. 

 

Formül;

Rp.

Vitamin B12                               0.07%

Ammonium lactate                      12%

Urea                                             10%

Triamcinolone acetonide           0.1%

Lanette base cream CSP,          100 g

 

Formülde yer alan maddeler;

B12 vitamini- Cobalamin- Cyanocobalamine;

Vitamin B12 (Siyanokobalamin) kompleks bir vitamindir. Balık, kabuklu deniz ürünleri, etler ve süt ürünlerinde bulunur. Siyanokobalamin ve B12 vitamini terimleri birbirlerinin yerine kullanılırlarsa da B12 vitamini hidroksokobalamin olarak da mevcuttur. B12 vitamini koyu kırmızı kristaller veya amorf bir toz halinde bulunur. Susuz formu çok higroskopiktir ve havayla temasa ettiği zaman %12 oranında su çeker. Suda 1:80 oranında çözünür; İngiliz Farmakopesi (BP)'ye göre alkolde az çözünür. Amerikan Farmakopesi (USP)'ye göre alkolde çözünür; pratik olarak aseton, kloroform ve eterde çözünmez. BP'ye göre parenteral çözeltilerinin pH'sı 3.8 ile 5.5 arasında olmalıdır. USP'ye göre enjektabl çözeltileri 4.5-7.0 pH'da olmalıdır. B12 vitamini timidilat sentezi için gerekli bir vitamindir. Dolayısıyla DNA sentezi ve hücre bölünmesi için de gereklidir. Lipid ve karbonhidrat metabolizması ile protein sentezi ile de ilgilidir. B12 vitamini miyelin sentezi ve hematopoez ile de ilgilidir. Hızlı bölünmeye uğrayan hücreler (epitel hücreleri, kemik iliği, miyeloid hücreler) B12 vitamini gereksinimi en yüksek olan hücrelerdir.

Ammonium lactate- Lactato de amonio;

Amonyum laktat % 12, laktik asit ve amonyum hidroksit kombinasyonuyla yurtdışında kaşıntılarda kullanılan topikal bir ilaçtır. Yine amonyum laktat dıştaki deri tabakası nemlendirmekte, uzun bir süre cildi yumuşak ve nemli tutarak kretinizasyonu önlemektedir. FDA, Nisan 1985'de amonyum laktat’ı onaylamıştır.  Amonyum laktat % 12 krem ​​ve losyon formları mevcuttur. Amonyum laktat krem 30 ° C derecenin altında saklanırken losyon formu  15 C altında saklanmalıdır. Amonyum laktat kaşıntılı hastalıklarda deride nemlendirici etkisiyle rahatlama sağlarken, pullu cilt ve iktiyoz vulgaris hastalığında kullanılmaktadır. Yetişkinler ve 2 yaş ve üzeri çocuklarda, günde iki kez problemli alanlarda uygulanmaktadır.

Üre- Urea- Carbamid- Karbamid;

Renksiz, şeffaf, hafif hidroskopik (Higroskopi, genel kimyada herhangi bir maddenin içinde bulunduğu ortamdaki su moleküllerini difüzyon veya çeperinde yoğunlaştırma yöntemi ile azaltabilme yeteneğine verilen isimdir.) kokusuz veya çok hafif kokulu prizmatik kristaller halindedir. Suda çok çözünür (1 k.su ), alkolde çözünmesine(5 k.alkol) karşın kloroform ve eterde çözünmez. Üre uzun süre bekletilir ise hafif amonyak kokusu oluşturabilir. Dahilen diüretik olarak 15-30 g dozda kullanılır. Bu formülde de görüldüğü gibi haricen hydratant (su tutan,nemlendiren) amaçla kullanılmıştır. Topikal olarak kullanıldığında stratum  corneum’un (Epidermis’in en dış katı; epidermis’in boynuzsu tabakası, ölü hücrelerden oluşmuştur ) su tutucu özelliğini uyararak su tutma kapasitesini artırır. Böylelikle cilt kuruluğunun sorun oluşturduğu olgularda hidrasyonu sağlar. Hiperkeratotik ciltlerde ise hafif  keratolitik etki yapar.

Triamsinolon asetonid- Acétonide de triamcinolone- Triamcinolonum acetonidum;

Triamsinolon asetonid beyaz veya krem-beyaz renkte, hemen hemen kokusuz, kristalize bir tozdur. Triamsinolon asetonid'in 11 mg'ı yaklaşık 10 mg triamsinolon'a eşdeğerdir. Pratik olarak suda çözünmez; alkol, kloroform veya metil alkolde az çözünür; eterde çok hafif çözünür. İngiliz Farmakopesi (BP) ve Amerikan Farmakopesi (USP)'ye göre steril süspansiyonun pH'sı 5.0-7.5 arasındadır. Triamnisolon oral yoldan verildiğinde hızla absorbe olur. Doruk etkisi oral yoldan verildiğinde 1-2 saat içinde ortaya çıkar. Parenteral süspansiyonları ile etkinin başlama ve devam süresi veriliş yoluna ve uygulandığı yerdeki lokal kan akımına bağlı olarak değişir. Topikal olarak uygulandığında da biyoyararlanım uygulandığı bölgedeki cilt dokusunun özelliğine bağlıdır. Topikal preparatlarından absorbsiyon zedelenmiş, enflamasyonlu, oklüzyon uygulanmış veya stratum corneum'un inceldiği göz kapakları, genital organlar ve yüz gibi bölgelerde daha yüksektir. Topikal çöz eltilerinden sistemik dolaşıma absorbsiyon düşük düzeydedir ve özellikle oral mukozaya uygulandığında önem kazanır. Topikal triamsinolon preparatları deride metabolize edilir. Kortikosteroid dozunun bireyselleştirilmesi gerekir. Doz hastalığın doğasına ve şiddetine, tedavi yoluna ve hastanın yanıtına bağlı olarak büyük değişkenlik gösterir. Mutlak maksimum doz belirlenmemiştir.

Lanette base cream;

Bu formülde 0/w özelliğinde taşıyıcı/sıvağ görevi gören bir kremdir.

Formül;

Lanette (ceto-stearil alkol)            15 g

Acidum sorbicum                          150 mg

Cetiol V                                              20 g

Sorbitolum liquidum cristallisabile    4 g

Aqua purificata                             60,85 g

 

İyi bir hafta dileğiyle…

 

Kaynak;

1-Compounding as a Current Therapeutic Option in Dermatology_

M. Sánchez-Rega˜na,a,∗ F. Llambí-Mateos,b M. Salleras-Redonnet,a M. Iglesias Sancho,a

H. Collgros Totosaus,a P. Umbert-Milleta

a Servicio de Dermatología, Hospital Universitari Sagrat Cor, Barcelona, Spain

b Profesor UT Galénica, Facultad de Farmacia, Universidad de Barcelona, Presidente de APROFARM, Barcelona, Spain

Received 10 October 2011; accepted 9 March 2012

Available online 4 October 2013

2-Turkderm - Arch Turk Dermatol Venerology

3- Formularium der Nederlandse Apothekers 2009 (FNA)

 

Tel: (332) 3520657

Fax: (332) 3512816

a.pekcan@eczacininsesi.com

http://www.majistralformul.com/



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat